SON DAKİKA
Hava Durumu

23 Nisan rüzgarı

Yazının Giriş Tarihi: 23.04.2021 21:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.04.2021 21:04

Her yıl 23 Nisan ile birlikte koca koca adamlar Ankara’da meclisin kurulup açıldığını tekrar ediyorlar. Bazıları elbette bunun hayal olduğunu biliyor. Bilmeyenler ise bir koroda yer almanın heyecanını yaşıyorlar.


Çünkü Ankara’da sıfırdan bir meclis kurulmamıştı. İstanbul’daki meclis Ankara’ya taşınmıştı. Alev Coşkun gibi aklı hala 23 Nisan’da kalmış olanlar her ne kadar inkâr etse de meclis İstanbul’dan Ankara’ya taşınmıştı. O meclisi Ankara’ya taşınmaya mecbur eden de elbette İngiliz işgal kuvvetleriydi.
Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni adını verdiği anılarında, Sivas’ta Kemal Paşa ile “İstanbul’a meclise giderek, onu İngilizlere kapattırmak için her şeyi yapmayı kararlaştırdıklarını” övünerek anlatır. Meclisin İstanbul’dan ayrılıp Ankara’ya gitmesinin, Kemal Paşa’ya iktidar yolunu açacağını, İngilizlerin bilmemesi mümkün müdür? İngilizler bilerek ve isteyerek bunu yapmıştır.


Padişah Vahdettin ise olup bitenleri anlamaktan acizdir. Meclisi feshetmesinin ne manaya geleceğini kavrayamamıştır. İngilizler Meclisi basıp, Rauf Orbay ve üç arkadaşını tutuklamış, Vahdettin bir süre sonra meclisi feshettiğini ilan etmiştir. Böylece milletvekilleri birer ikişer Ankara’nın yolunu tutmuştur.


Milletvekilleri olup biteni anlamış mıdır? Evet demek zordur. Çünkü Ankara’ya geldiklerinde Kemal Paşa ve arkadaşları “meclise başkan seçmeliyiz” diye ısrar ederken onlar “yahu ne başkan seçmesi, biz zaten İstanbul’da başkan seçmiştik” diye şaşkınlıklarını söyleseler de sonuç değişmez. Bir oy farkla Kemal Paşa’nın başkan seçildiği ilan edilir. Paşa bir oldu-bitti ille meclisin adının değiştiğini ve “Büyük Millet Meclisi” olduğunu açıklamıştır.


Ancak milletvekillerinin çoğusu İstanbul’daki meclisten gelmiştir. Bazı milletvekilleri ise yerel askeri makamlar, belediye ve valilerin tayini ile Ankara’ya gelmiştir. Kemal Paşa’da Ankara milletvekili sayılıyor. Kaç oy aldığını bilen var mı? Yoktur. Çünkü ortada bir seçim olmamıştır.
Meclisin Ankara’ya taşınma törenleri de Karabekir’e göre “çok dervişane” olmuştur. Camilerde hatimler okutuluyor, kurbanlar kesiliyor, minarelerdeki mahyalara ayetler yazılıyor, bütün milletvekilleri topluca Cuma namazı kıldıktan sonra Hz. Muhammed’in “sakalı şerifinin” arkasında meclis binasına gidilip toplu duadan sonra açılış yapılıyor.


İstanbul’daki meclisin iç tüzüğü 1924’e kadar Ankara’da uygulanmıştır. Ankara’daki meclis bambaşka bir meclis olsa kendisinin iç tüzüğü olmaz mıydı? Neden kendisi ile ilgisi olmayan Osmanlı Mebusan Meclisinin iç tüzüğünü uygulasın? Uygulamış çünkü İstanbul’daki meclis, İngilizlerin baskısı ile Rauf Orbay ve arkadaşlarının tertibi ile Ankara’ya taşınmıştır.


Seçimle gelmeyenler milli egemenliği nasıl temsil etmiştir? Dünyada benzerini bulmak zordur. 1923’ten sonra ise milletvekilleri bir kişinin tayin ettiği memurlar durumundadır. Muhalefet vatan hainliği sayılmıştır. Kemal Paşa, milli egemenliğin kayıtsız şartsız biricik temsilcisi kabul edilmiştir.
Bu temsile itiraz eden Kazım Karabekir ve arkadaşları Nutuk’ta en ağır hakaretlere uğramıştır. Milli Mücadeleyi yürüten komutanların ezici çoğunluğu da “düşman/hain” olarak görülmüştür. Bütün bunları milli egemenliğin sözlükteki anlamı ile açıklamak mümkün müdür?


Dönemin Türkiye’sinde çocuk bayramı diye bir kavram da yoktur. Milli egemenliği tek başına temsil etme yetkisi, Kemal Paşa’da yetkisinde sayıldığı gibi, hangi günün, hangi bayram olacağını tayin etme yetkisi de ona aittir. 1927’de Himaye-i Eftal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), korumasındaki çocuklar için 23 Nisan gününü “çocuk bayramı” ilan eder. Elbette meclisin açılışından, milli egemenlikten ayrı olarak kurum bunu yapmıştır.


Osmanlı Devleti’nin tasfiye edildiği gün yani Padişahlığın kaldırıldığı gün olan 1 Kasım günü ise 1922’den itibaren “milli egemenlik günü” sayılırken, 1935’de Kemal Paşa’nın isteği ile ikisi birleştirilerek “milli egemenlik ve çocuk bayramı” yapılmıştır.


Çocuklar o günden başlayarak, milli egemenliği kendilerinin bir işi, yani “çocuk işi” saymıştır. Bu yüzden olmalı ki en çok ve en kolay işlenen suçlardan birisi milli egemenliğe karşı işlenen darbecilik suçlarıdır. Bu kadar çok darbe heveslisi boşuna çıkmış değildir.


Üstelik çocuklar, bütün öğrencilik yıllarında sınıflarındaki duvarlarda, “iktidarın her an yabancılarla işbirliği yapacağını” vurgulayan hitabeyi görürler. Bu yüzden olmalı ki Türkiye’de seçimle iktidara gelmek “her an yabancılarla iş tutan” olmakla eş anlamlıdır. Bu iklimde büyüyen ve okul bitirenler için bütün kötülüklerin beklenebileceği kimseler, seçimle iktidara gelenlerdir.


Zaten tek parti döneminin mirasçısı olan çevreler her nasılsa yüz yıldan beri hiçbir seçim kazanmış değillerdir. Seçim kazanmaya da ihtiyaç duymazlar. Seçim kazanmış olanlar bile onların partilerinin “altı okuna sadakat yemini” etmek zorunadırlar.


Türkiye’de çocuklar hemen her gün büyüklerinden yalanlar duyarak büyürler. Yine de en çok yalanı muhtemelen 23 Nisan günlerinde duymuş olurlar. Çocukluk şartlarında bunu anlamaları beklenemez. Ne yazık ki büyüyünce de bu yalanların önemli bir kısmını içselleştirerek, hayatlarını o yalanlar ile bitirip bu fani dünyadan giderler.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.