SON DAKİKA
Hava Durumu

Abdülhamid olmasaydı Türkiye olur muydu?

Yazının Giriş Tarihi: 11.02.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.02.2017 22:30
Osmanlı padişahlarının 34.sü olan II. Abdülhamit 75 yaşında iken 10 Şubat 1918’de İstanbul’da vefat etti ve dedesi II. Mahmut’un türbesine defin edildi. 31 Ağustos 1876 ile 27 Nisan 1909 arasında 33 yıl padişahlık yaptı. Osmanlının yıkılış döneminde dedesi II.Mahmut’tan sonra (belki ondan fazla) etkili olan oldukça kalıcı eserler yaptı.

İttihatçı liderlerin bir kısmı Mondros Mütarekesi’nden sonra yurt dışına kaçmış (çoğusu da gurbette Ermeni çetecileri tarafından katledilmiş) bir kısmı da 1926’da İzmir Suikastı bahanesiyle idam edilerek tasfiye edilmiştir. Abdülhamid İttihatçılar tarafından bir çeşit askeri darbeyle iktidardan indirildi. Elbette şiddetli Abdülhamid muhalifiydiler. Kendileri de kanlı bir şekilde tasfiye edilmelerine rağmen onların estirdiği Abdülhamid muhalefeti, cumhuriyet döneminde “Abdülhamid düşmanlığına” dönüşerek devam etti.

İttihatçıların siyasi literatüründe Abdülhamid dönemi “İstibdat Devri” kendisi de “müstebit” olarak isimlendirilmişti. Kelimenin sözlük anlamı ise: “baskı, zorbalık, zulüm, diktatörlük” tür. İlginçtir kanla tasfiye edilen ittihatçıların bu görüşü cumhuriyet döneminde şiddetlenerek “kızıl sultan” şeklini alarak devam etmiştir. İttihatçıların yaptıkları işi önemli göstermek böyle abartılı, mahkum edici isimlendirmelerinin cumhuriyet döneminde hiç gereği ve münasebeti yokken artarak devam etmesi de akla ziyan bir mübalağa örneğidir.

Abdülhamid’in yönetimde ki başarısı küçümsenemez. Avrupa ülkeleri ve Rusya tarafından kışkırtılan Ermeni isyanlarını bastırması, ülkeyi baştan başa tren yolları, telgraf şebekesi, saat kuleleri, hastaneler, yeni okullar ile donatması dönemin şartları içinde olağan üstü bir başarıdır. 2000 yılına kadar Türkiye’de var olan 11 bin km’lik demiryolunun yarısı onun döneminden kalmıştır. Döneminde hiçbir medrese açmamıştır ama Avrupa’da ki benzerleri örnek alınarak nizami mektepleri (düzenli okulları) bütün ülkeye yaymıştır.

Osmanlı Devletini dağıtma çabalarına karşılık, Abdülhamid dışarıda “İslam Birliği” siyaseti ile bu dağılmayı engelleyecek kuvvet unsurları oluşturmaya çalışırken içerde ise değinilen eğitim ulaşım ve bayındırlık hizmetleri ile en azından 33 yıl geciktirmiştir. Karlofça Anlaşması ile başlayan Osmanlının gerilemesi toprak kaybetmesi Abdülhamit döneminde de devam etmiştir. 1877/1878 Osmanlı Rus savaşı ona rağmen olduğu için, savaşın yol açtığı toprak kayıplarından belki o sorumlu sayılamaz ama savaştan sonra Tunus (1881) ve Mısır (1882) onun döneminde kaybedilmiştir. Abdülhamid döneminde toprak kaybedilmediği iddiaları doğru değildir.

Genel olarak Abdülhamid’in dış siyaseti oldukça başarılıdır. Düşmanlarını adeta vuruşturarak Osmanlılara nefes aldırdığı gibi bu sayede değinilen hizmetleri de yapmayı başarmıştır. Üstelik dış borçlarını ödeyemez şekilde devir aldığı dönemde, o borçları taksitlendirerek ödediği gibi bayındırlık hizmetlerini de büyük bir başarı ile sürdürmüştür.

Ancak Sanayi Devriminin yol açtığı yeni siyasi akımlara karşı “çok uluslu” Osmanlıların varlığını uzun süre devam ettirmesi mümkün olmamıştır. Abdülhamid yaptıkları ile Osmanlıya belki bir 33 yıl daha kazandırmıştır. Daha fazlası mümkün olmamıştır. Abdülhamid’in dağılmayı kaçınılmaz gördüğü buna göre de içerde ve dışarıda bir siyaset takip ettiği söylenemez. Her şeye rağmen Osmanlının varlığını sürdüreceğini umarak siyasetini buna göre düzenlemiştir.

Dış siyasetinde ve bayındırlık hizmetlerinde gösterdiği başarıyı iç siyasetinde gösterdiğini söylemek mümkün değildir. Yönetimi muhaliflerin iddiasının aksine “zalimce, gaddarca, despotça” değildir. Ama bir tek adam yönetimidir. Onu istibdat ile suçlayanlar, siyasi muhaliflerini kanla barbarlıkla tasfiye etmişken, o hiç bir siyasi muhalifini öldürtmemiştir. Yenilemediği medreseliler ona şiddetle muhalif iken büyük emekler paralar harcayarak tesis ettiği yeni düzenli okul mensupları, mezunları da onun şiddetli muhalifi olmuştur. Bayındırlık sağlık ve ulaşım alanında ki başarıları yönetimde istikrar için yeterli olmamıştır.

Türkiye’nin ve Türk halkının varlığı için bazı çevrelerin Kemal Paşa hakkında “olmasaydın olmazdık” diyerek insan aklını hiçe saymaları gibi “Abdülhamid olmasaydı bu günkü Türkiye kurulamazdı” abartıdan başka bir şey değildir. Unutmamak icap eder ki “Türkiye’nin kurucusu” sayılan kadronun Abdülhamid döneminde doğup büyümeleri her şeyden önce ilahi iradenin bir sonucudur.

Türkiye’nin kurulması iddiası da büyük ölçüde fantastik bir iddiadır. Türkiye Osmanlının devamıdır. Türkiye’nin varlığı önce Allah’ın takdirine sonra da Türk halkının varlığına bağlıdır. Türk halkını önemsiz bir varlık, niteliksiz bir topluluk olarak gören küstah anlayışın “olmasaydın olmazdık” nakaratını hatırlatan, “Abdülhamid olmasaydı Türkiye kurulamazdı” söylemi yersizdir. Bir ülkenin bir halkın varlığını şahıslara bağlı görmek bir cehaletin bir takıntının sonucu olmalıdır.

Abdülhamid’i deviren İttihatçıların başarısız oldukları kesindir. Ama İttihatçılar olmasaydı, Abdülhamid devrilmeseydi, emperyalist ülkelere karşı Osmanlı varlığını sürdürebilir miydi? Bu soruya da kolayca evet demek mümkün değildir. Abdülhamid’in hakkını teslim ederken, bunun için “İttihatçı düşmanlığının” da şart olmadığını da bilmek ve teslim etmek icap eder.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.