SON DAKİKA
Hava Durumu

Abdülhamid'in öğrettikleri

Yazının Giriş Tarihi: 12.04.2017 22:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.04.2017 22:00
“Abdülhamid/Payitaht” dizisi ile birlikte eski tartışmalar yeniden başladı. Üzerinden yüz yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen içerde ve dışarıda en fazla iz bırakan yönetici Abdülhamid olmuştur. Bütün iddiaların aksine bırakın ona rakip olmayı ona yaklaşan bile henüz olmamıştır.

Abdülhamid kurgulanmış padişah algısına oldukça aykırı birisidir. Heyecanları beklentileri oldukça yüksektir. İşin tuhafı heyecanları da beklentileri de şahsı için değil Türkiye (Osmanlı) içindir. Oldukça donanımlı birisidir. Tanzimat sonrası dönemde böyle bir şahsın yetişmesi Türkiye için büyük şans olmuştur. Osmanlıyı iyi tanıması anlaması kadar Avrupa’yı da gerçekçi bir gözle tanıdığı anladığı inkâr edilemez. Yeteneği pek çok alanı kapsamıştır. Belki de en büyük yeteneği diplomasi alanında ortaya çıkmıştır. Dedesi II.Mahmud’un başlattığı denge siyasetini kelimenin bütün anlamı ile yeteneklerini sonuna kadar kullanarak Osmanlının yaşamasını temin etmiştir.

Abdülhamid kişisel yeteneklerinin yanında duyguları ile de büyük ölçüde ortalama bir “Türk” gibidir. İnançlı, dindar birisidir. Dedesi II. Mahmut ve babası Abdülmecid’in aksine dine bağlılığı politik şartlarla değil samimi bir bağlılıktır. Tasavvufi bir din anlayışına sahiptir. Ancak ne dini kendi tarikatından ne de Tasavvuftan ibaret görmemiştir. Gözünü ve dikkatini Fas’tan Hindistan’a kadar geniş bir alana çevirmiştir. Osmanlı kadar, Osmanlı sınırları dışında kalan Müslümanlara karşı da kendini sorumlu bilmiştir. Bu yönüyle pek çok Osmanlı padişahından farklı bir özelliğin de sahibidir.

Buna karşılık koruma alayını “hemşerilerim” dediği Bilecik/Söğüt’ten seçtirecek kadar da özel hassasiyetleri olan birisidir. Devşirme sitemi ile gözlerini dünyanın gerçeklerine kapatan Osmanlı sarayında böyle hassasiyet sahibi birisinin yetişmesi dikkate değer bir örnektir.

Abdülhamid II. Meşrutiyet’in ilanına yol açan ayaklanma ile iktidarını kaybetti. Uzun süre her türlü siyasi faaliyeti yasaklaması önemli bir hatası olduğu kadar iktidarı kaybetmesinin de gerekçesini hazırlamıştır. Bütün muhalifleri onu alaşağı etmek üzere ittifak etmiştir. Ama muhaliflerin ana omurgasını İttihatçılar oluşturdu. İttihatçıların ona karşı dürüst davrandıklarını söylemeğe imkan yoktur. Onun dönemini “istibdat” kendi şahsını da “müstebid” diye isimlendirdiler. Bu isimlendirme o kadar etkili oldu ki istibdat kelimesi, Abdülhamid’in dönemiyle neredeyse aynileşti.

Oysa Abdülhamid tarihin nadir gördüğü merhametli yöneticilerden birisidir. Hiçbir siyasi muhalifini idam ettirmemiştir. Olağan üstü şartlarda, yıkım ortamındaki hükümdarlık döneminde bir tek siyasi muhalifini idam ettirmeyişine karşılık İttihatçılar onun adını müstebide çıkardılar. Bunun büyük bir haksızlık, büyük bir iftira olduğuna tarih şahit olmuştur. İttihatçıları darağaçları ile tasfiye eden cumhuriyet dönemi de aynı iftirayı sahiplenmiş günümüze kadar taşımıştır.

Cumhuriyet yönetimi müstebidin yanında Ermeniler tarafından ona atılan “Kızıl Sultan” iftirasını da uzun süre sahiplenmiştir. Ermeni teröristlerinin ona yaptığı suikastın başarısızlığından büyük üzüntü duyan Tevfik Fikret gibilerin isimleri meydanlara, okullara ad olurken Abdülhamid’in ismi etrafında her türlü önyargı duvarları oluşturulmuştur.

Tasavvuf meşrep birisi olmasına karşılık muhalifleri arasında bazı Tasavvuf havzaları da medreseliler de hiç eksik olmamıştır. Muhalifleri oldukça çeşitlidir. Dönemi her bakımdan bir yenilenme dönemi olmuştur. Hemen her ile nizami mektep (düzenli okul) yaptırmıştır. Buna karşılık onun zamanında yeni medreseler açılmamıştır. Harp Akademisini yeniden düzenleyerek açtırmıştır. İlginçtir açtırdığı okullardan mezun olanlar hep onun muhalifidir. Bunu zamanında ya anlayamamış ya da anladığı halde bir çözüm bulamamıştır.

En büyük hayali Medine-Bağdat demir yoludur. Tutku derecesinde bu hayaline bağlıdır. Bu hayalini iktidarında gerçekleştirmiştir. XX. Yüz yılın başında İstanbul’dan yola çıkan trenin Medine’ye Irak’a ulaşması olağan üstü bir projedir. Üstelik bu projesini de Duyunu Umumi zamanında gerçekleşmiştir. Osmanlının aldığı dış borçları ödeyemez duruma gelmesinden sonra alacaklı ülkelerin, alacaklarını bir çeşit haciz yoluyla tahsil etmesi için kurulan Duyunu Umumiye idaresi döneminde böyle devasa bir projenin gerçekleşmesi nu gün bile heyecan verici bir özelliğe sahiptir.

Abdülhamid’in Ermeni aksanı ile Kızıl Sultan sayılmasını Kemalistlerin sahiplenmesi de ibretliktir. Ancak bu ibretlik olayda büyük bir kıskançlık duygusu da gizlenmiş olmalıdır. Çünkü Abdülhamid Avrupa’nın büyük devletlerini biri birleri ile kapıştırarak milyonlarca km’lik ülkeyi korumaya çalışmış ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuşken, Kemalizm döneminde o milyonlarca km’lik ülkenin beş de birlik sayılacak bir alanının korunması için, Avrupa ülkelerinin özellikle İngiltere’nin taleplerinin karşılanması utancı ancak Abdülhamid’e karşı böyle bir karalayıcı mahkûm edici üslubun tercih edilmesi örtülebilirdi.

Herkesin Abdülhamid’den öğrenecekleri vardır. Ama en çok da günümüz Türkiye’sini anlamak isteyenlerin ve özellikle yönetici konumunda olanlar için Abdülhamid benzersiz bir öğretmen durumundadır. Ölümünden yüz yıl sonra bile adının saygıyla anılması, onun için uzak doğu adalarında hutbelerin okunması bir asabiyenin değil bıraktığı bilincin eseri olmalıdır. Pek çok yanlış tarafına rağmen Abdülhamid dizisi bu bilincin anlaşılmasına, sahiplenilmesine katkıda bulunursa, diziyi hazırlayanlar ve hazırlatanlar için büyük bir onur olacağı gibi millet için de büyük bir hizmet olacaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.