SON DAKİKA
Hava Durumu

An'dan geçmişe yolculuk; Etnografya Müzesi

Hatice ASAROĞLU GEORGIA-GÜRCİSTAN-3 “Gezdiği ülkede bir tanıdığ

Haber Giriş Tarihi: 07.07.2018 11:07
Haber Güncellenme Tarihi: 07.07.2018 12:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
An'dan geçmişe yolculuk; Etnografya Müzesi
Hatice ASAROĞLU

GEORGIA-GÜRCİSTAN-3
“Gezdiği ülkede bir tanıdığı olmalı insanın. Oranın havasını solumuş, suyunu içmiş, aşını yemiş, en gizil hikayelerine kulak kabartmış… Bizim bu konuda oldukça şanslı olduğumuz söylenebilir. Bu dostlar bize; ülkelerinin kitaplarda yazmayan tecrübî bilgilerini ne kadar da cömertçe sundular. Dıştan kaba saba izlenimler yerine içten damardan beslenen mekan tanımaları gezimizin güzelliklerine güzellik kattı.”
Gezdiği ülkede bir tanıdığı olmalı insanın. Oranın havasını solumuş, suyunu içmiş, aşını yemiş, en gizil hikayelerine kulak kabartmış… Bizim bu konuda oldukça şanslı olduğumuz söylenebilir. Bazen gitmeden önce, bazen de gidince edindiğimiz bir dostumuz olduğu için gezdiğimiz yerlerde, o yerlerin künhüne vakıf olabilmeyi başardık şimdiye dek. Karadağ’da Christine’i, Mısır’da Mahmut’u, Fas’ta Mustafa’yı, Karadağ’da Arnavut Saffet’i Tiflis’te Hakan Bey’i hiç unutmayacağız.  Bu dostlar bize; ülkelerinin kitaplarda yazmayan tecrübî bilgilerini ne kadar da cömertçe sundular. Dıştan kaba saba izlenimler yerine içten damardan beslenen mekan tanımaları gezimizin güzelliklerine güzellik kattı.

Bugün de Tiflis’te yaşayan Hakan Bey sayesinde şehrin bir çok farklı ve güzel noktasını oldukça kısa bir zaman diliminde gezip görme imkanı bulduk. Özgürlük Meydanı’ndan başlayan gezimizde aklımda kaldığı kadarıyla geçtiğimiz yerler: sürekli yanan ateş etrafında nöbet tutulan Kahramanlar Meydanı, zenginlerin iskan ettiği Cavcavatze caddesi, azınlıkların çokça yaşadığı Marjanasvili Bölgesi, çoğunlukla Türklere ait restoran ve mağazaların bulunduğu Aghmasheebeli caddesi, şehrin iki seyir tepesi: TV kulesi ve Turtle Lake ve Vake Bölgesi. Yol boyunca ilerlerken Hakan Bey Gürcistan’la ilgili anlattıklarından Gürcüler’in ülkelerini Sakartulo (Dağlılar) olarak adlandırdıklarını öğrendik. Dünyanın en köklü alfabelerinden biri olan Gürcü alfabesinin sarhoş kafa üzüm salkımlarına bakan kişi tarafından çizildiğine ilişkin anlattığı anektod da epey komikti.

Vake Parkı’ndan Turtle Lake’e teleferikle de gidilebildiğini öğrenerek biz araçla yolumuza devam ettik. Yol üzerinde açık hava müzesi, Etnoğrafya Müzesi’ni ziyaret ettik. Gürcistan’ın yedi bölgesinin kendine has, tipik evlerinin sergilendiği bu açık hava müzesinde yüzyıllar öncesinin evleri; bulundukları bölgeden bu müzeye taşınarak aslına uygun orijinal haliyle yeniden inşa edilmiş. Bu tipik evleri ziyaret ederken eski Gürcü yaşantısına dair bilgiler edindik. Ziyarete açık olan her evin içinde bir rehber, ev sahibi edasıyla ziyaretçilerine evle ilgili tüm bildiklerini anlatıyor. Ahşabın olanca sıcaklığı ile donanmış bu evler bize Osmanlı konakları hatırlattı.
Şehirden huzura sükunete kaçışın en yakın adresi;
TURTLE LAKE


 

Etnoğrafya Müzesi’nin ardından tekrar yola koyulduk. Çok geçmeden kentin en güzel iki seyir noktasından biri olan Turtle Lake’e ulaştık. Turtle Lake (Kurbağa Gölü) denen doğa harikası güzelliklere ev sahipliği yapan, genellikle haftasonları şehrin gürültüsünden kaçanlara huzur dolu kucağını açan bu yerde; Olimpiyat Heykeli’nin de bulunduğu yüksek bir tepede  şehri gözlemledikten sonra göl kenarına indik. Huzura yelken açılan, yeşille mavinin sarmaş dolaş olduğu bu yerde kahvelerimizi yudumlarken Hakan Bey’i dinlemeye devam ettik. Gürcistan’da; su kaynaklarının, madenlerin ve enerji kaynaklarının bol olduğunu, yiyecek içecek ve etin ucuz olduğunu, kıyafet alışverişinin ve turizmin pahalı olduğunu, araba almanın serbest ve epey ucuz olduğunu, tarım arazisinin satışının zor olduğunu, yüz yıllar boyunca eziyet gören halkın dine bağlılıkla yaralarını sarmaya çalıştıklarını, prehistorik çağdan kalma kalıntılar olduğunu, dinozor fosillerinin bulunduğunu, 2008 savaşından sonra Rusya ile iyi ilişkiler geliştirilmeye çalışıldığını, iş kurmanın mülk ediniminin çok kolay olduğunu, Avrupa Birliği’nden yardım aldıklarını öğrendik.
Şehrin ifşa edilmemiş tarihine, kadim yaşanmışlıklara şahitlik eden eşyaların son durağı  antika çarşısıyla;
KURU KÖPRÜ
Kahvaltı ile öğle yemeğini birleştirip brunch yapıyoruz. Öğle yemeğini geciktirip, akşamı öne alınca da lunchner yapıyor oluyoruz herhalde. Dostlarımızla beraber otantik Gürcü yemekleri servis edilen bir yerde karnımızı doyurduk. Gürcü yöresel meşrubatından içtik. Benim özel tercihim Kafkas köklerime bu kadar yakın olduğum bir coğrafyada bizim Çerkez yemeğimiz “Hıngel”in Gürcü versiyonu “Khinkali”yi tatmak oldu.



Turtle Lake’e giderken ülkenin yedi bölgesinin mimari özelliklerine has, bulunduğu bölgenin yöresel motifleriyle bezeli ev içi mefruşatı görmüş, o dönemin otantik bir kaç eşyasına dokunmanın hazzını yaşamıştık. Bu evlerde sergilenen eşyalar her nedense çok azdı. Çok sade bir yaşam sürdüklerinden olsa da bu evlerde yitip gitmiş, ama kaybolmamış başka eşyalar olduğunu onların izini sürmemiz gerektiğini biliyorduk. Yaşadığı ortamın ruhunu yansıtan, bir hikayesi olan eşyalar görmek, eski eşyaların dilinden biraz da şehrin, ülkenin kültürüne tarihine nüfuz etmek, sözle anlatımı eksik kalanları eşyaların dilinden dinlemek istiyorduk. Bu tür merakların giderildiği yerler de bit pazarlarıdır. Her şehirde muhakkak eski yaşanmışlıkların kadim ruhuna tercümanlık eden eşyaların alınıp satıldığı bir yer vardır. Tiflis’e gelmeden önce Kuru Köprü denen yerde popüler adıyla antika çarşısı, sıradan adıyla bildiğimiz bir bit pazarının olduğunu duymuştuk. Buradan bahsedince sağ olsun Hakan Bey bizi hemen acelece bu pazara yetiştirdi. Akşam vakti eşyaların toparlanmaya başladığı bir vakitte bit pazarını gezme imkanı bulduk. Bir kaç parça eşya aldık. Azeri bir amcayla tatlı bir sohbet ettik. Azeri amca bize; bu açık hava pazarının bulunduğu yerin altından bir zamanlar gürül gürül su aktığını, sonradan bu suyun kurumasının ardından bu yerin Kuru Köprü adıyla anıla geldiğini anlattı.

 

Yol boyunca açılan tezgahlarıyla akşamın alaca karanlığında, toplanmaya yüz tutmuş bu pazarın hemen arkasındaki parkta, daha çok hediyelik eşya satan işportacılardan örülü başka bir pazar alanı daha dikkatimizi çekti. Burada keçeden yapılmış tablolar gerçekten çok güzeldi. Çok pahalı olduğu için elim cebime varmadı ama otantik güzel eserler olarak aklımda kaldı. Bu pazarda en fazla rağbet gören turistik öğe “horn”,  boynuz şeklindeki şarap kaplarıydı. En küçüğünden devasa boyutlara varan, envai renk ve çeşitte hornlar alıcılarını bekliyor. Bir şarap memleketinde bu kapların rağbet görmesi gayet makul ancak ben meyi çağrıştıran bir öğe yerine Tiflis’in karakteristiğini yansıtan başka şeylere yöneldim. Bir kaç hediyelik eşya alarak bu gezimizi de noktaladık.



Kuru Köprü’den tekrar Old Town’a hızlı bir geçiş yaptık. Kukla tiyatrosunun akşam seansına yetiştirebilmek için Hakan Bey ne kadar hızlı davransa da bu seferki Tiflis gezimizde bunu temaşa etme fırsatı yakalayamadık. İnşallah başka sefere …  Kukla şovu ıskaladık ama buna mukabil, sokak sanatçıları sıraya geçmiş, her biri bir köşeye konuşlanıp, geleneksel müzik aletleriyle bizi avutmak istercesine harika bir müzik resitali sunuyordu.

Artık hem günün sonuna hem de Tiflis gezimizin sonuna yaklaşmıştık. Tiflis’teki dostlarımıza, şehrin karanlıklara gark olan o hareketli yüzüne son kez bakıp veda ederek uçuş vaktine kadar dinlenmek üzere otelimize geri döndük.



Tiflis’i resmet deseler şunları çizerdim: Sololaki Tepesi’ne teleferikle çıkışı, her adım başı churchkhelalar satan dükkanları, şarap evlerini, Piza Kulesi’nin andıran kukla tiyatrosunun bulunduğu Rezo Gabriadze Kulesi’ni, Kilitli Köprü’yü, Azeri Mahallesini, Kura Nehri’ni, açık ya da kapalı alan demeden taş ya da demir eline aldıkları her madene estetik dokunuşlarla can veren heykelleri, Gürcü Ana’nın eteklerinden Old Town’u, şehre adımımızı atar atmaz bizi geniş çehresiyle kucaklayan Rustaveli caddesini, her gün bize hiç usanmadan yol gösteren Özgürlük Meydanı’ndaki altın heykel Saint George Anıtı’nı, her iki yakayı, her iki farklı alanı barışla birleştirmeyi çağrıştıran, adıyla geleceğe dair umutlar veren geceleyin de mücevher bir gerdanlık gibi Kura’nın boynuna asılı, ışıl ışıl parlayan Barış Köprüsü’nü…



Ve insana dair, dostluğa dair, resmedilmesi zor bir takım güzellikleri de kendime saklayarak…

Hoşça gezin…

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.