SON DAKİKA
Hava Durumu

Sololaki Tepesi'nden Tiflis'e kuşbakışı

Hatice Asaroğlu GEORGIA-GÜRCİSTAN-2 “Farklı arayı

Haber Giriş Tarihi: 04.07.2018 19:29
Haber Güncellenme Tarihi: 04.07.2018 20:29
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Sololaki Tepesi'nden Tiflis'e kuşbakışı
Hatice Asaroğlu
GEORGIA-GÜRCİSTAN-2
“Farklı arayışlar içinde gezen biz seyahat severler için tektipleşmiş insanlar, tekdüzeleşmiş aynı tip yaşam tarzları hiç de cazip değil…”
 Yola çıkmadan önce başladığım Virginia Woolf’unMrs. Dollaway adlı kitabında Clarrisa’nın duygu ve düşünce girdabı içinde yol aldığı Londra sokaklarıyla, kendimi ve Tiflis sokaklarını kıyasladım. Ben de Woolf tarzı bir duygu seline, hiç müdahil olmadan, karşı bir direniş göstermeden şehir bana ne gösterirse ona meftun düşüncelere daldım. İnsanların, giyim tarzlarının, yeme-içme eğlenme mekanlarının, sevip hoşlandıkları şeylerin bu denli tek tipleşmesi acaba dünyanın evrensel bir köye dönüşümünün doğal bir evrimi miydi? Yoksa dünyayı elinde oynatan kuklacıların, sömürge babalarının bile isteye zorlaya zorlaya insanlığı getirdiği son nokta mıydı? Aynı tornadan çıkmış gibi insanların bu kadar birbirine benzemesi bence rahatsızlık verici bir şey! En azından kadim olanın, farklı olanın peşine düşüp binlerce mil kateden biz seyahat severler için otantik bir şeyler bulmak hakkımız değil midir? Zihnimdeki yerleşik düşüncelere, yeni yer tanımanın taze bilgi ve tecrübelerini de ekleyerek, genellemeler yaparak, hakikat yolcusu insanların hayata bakışlarını yakalamaya, hakikata olan kurbiyetlerini hesaplamaya kalkıyorum. Şehre Ortodoks bir ruhani havanın sinmiş olduğu şehrin her köşesinde hissediliyor. Oldukça dindar olduklarını duyduğum Tiflislilerin iç dünyalarını merak etmeden duramıyorum. Her yolculukta muhakkak bir eksiklik, bir yetersizlik duygusu eşlik ediyor insana yol boyunca. Kafamda onlarca soru, çıldırtan bir merak duygusu tatmin olmaktan epey uzak duruyor. Bazen hayatın akışına bırakmak lazım diyoruz ancak bazen de tam donanımlı bir şekilde karşı koymak da gerekiyor bu akışa. Bu kafa yorgunluğuna münakız zinde enerjik bir şekilde, hem aklımın hem de ayaklarımın sürüklediği mahfillerde sürükleniyorum. İnsan sevdiği şeyi yapınca hiç yorulmazmış ben de gezilerde asla yorulmak bilmem, kendimi çok zinde hissederim. Bugün de onca yol yürüdüm yorulmadım ancak kafamdaki bu bilinç akımı girdabına tutulmuş düşüncelerin sikleti gitgide varlığını daha da ağır hissettirmeye başladı. Bu yeşil huzurun kollarında Tiflis’in deli Ayten’ine selam çakarak otele döndük.

 
 SOLOLAKİ TEPESİ’nden
Operasıyla, Tiyatrosuyla, Eğlenceli Günlük Yaşantısıyla;
Sanat, Tarih, Kültür Kokan Tiflis’e Kuşbakışı


 

Dün gece İstanbul’un serin koynundan süzülüp geldiğimiz Tiflis, nispeten sıcak bir havayla bize kucağını açtı. Tiflis’in görülmeye değer en turistik yerleri otelimize neredeyse hep yürüme mesafesinde. Otelin zamanlamasında biraz hatalı davranmış olsak da yeri ve konforu ile isabetli bir seçim yapmış olduğumuz kesinlikle doğruydu. Birkaç saatliğine kaldığımız otelden asıl mekanımıza geçerken gece ıssızlığında gördüğümüz yerleri bir de gündüz aydınlığında görme imkanı bulduk. Cumhuriyet Meydanı’ndan bu sefer taksi ile yol alırken dikkatimizi çeken güzellikleri şöyle not alıyorum: devasa taş yapısıyla Parlamento Binası, Gürcü Ulusal Müzesi, Paliaşvili Opera Evi, Rustaveli Akademi Tiyatrosu, Gürcü Bilimler Akademisi. Tarih kokan bir ruhla örülü duvarlarıyla bu kadim taş binalar ne kadar da haşmetli gözüküyor. Yanında yöresinde de bu azametli binaları gölgede bırakacak hiç bir şey yok. Hatta ister yaya olun, ister araçla yanından geçin, etrafı tam anlamıyla temaşa edebilmeniz için hem yol hem de kaldırımlar son derece geniş ve ferah.

Otelimizin iki adım aşağısında Özgürlük Meydanındaki St. George Anıtı; som altından göz kamaştırıcı parlaklığıyla güneş gibi enerji dağıtıyor meydana çıkan tüm sokaklara ve hemhal olduğu bu şehrin insanlarına. Bu meydanın hemen yanı başındaki Pushkin Park tam bir turistik canlılık içinde günübirlik şehir içi turların başlangıç noktasını oluşturuyor. Bu parktaki turizm bürosundan kente ilişkin broşürler alarak, biraz daha emin adımlarla şehir keşfine çıkıyoruz. Altın anıtın şavkının vurduğu caddelerden birine yönümüzü çeviriyoruz. Ortaçağda yaşamış Gürcü şair ShotaRustaveli’nin adıyla anılan bulvarı arkamıza alıp KofeAfkhazi caddesine doğru yol alıyoruz. Şehrin otantik yüzünü en fazla teneffüs edeceğiniz bu mekanlarda, hayatı yavaşlatmak istercesine ağır aksak akan bir trafik etrafı daha deruni bir hissiyatla özümsemenize imkan veriyor. Şehrin otantik dokusuna nüfuz ettiğiniz bu yerde; sükunetle, huzurla, yavaş yavaş etrafı kolaçan eden turistler dikkatimizi çekiyor.  Sağlı sollu yolun her iki tarafı, yeme içme mekanlarıyla, şarap evleriyle, şehrin yöresel öğeleriyle, otantik dükkanlarla dolu. Bu dükkanlarda cevizli fındıklı sucuklar churchkhelalar meraklılarını bekliyor. Bu cadde üzerindeki yeme içme mekanlarında Gürcistan’ın yerel damak tadlarını bulabilirsiniz: Mchadi (Mısır unlu ekmeği), Khacapuri (Gürci Pidesi), Chashushuli (güveçte et), Phkali (starter), Tabaka (tavada tavuk budu). Her iki adımda bir kilise karşımıza çıkıyor. Gelmeden önce dindar olduklarını duyduğumuz Tiflislilere ilişkin bu algımız gitgide güçlenerek,  Metekhi Köprüsü’nden geçtik ve Avrupa Meydanı’na vardık. Bu meydanın hemen yanına konuşlanan Rike Park’tan Sololaki Tepesi’ne teleferikle geçecektik. Hiç beklemeden 12 lariye aldığımız gidiş-dönüş biletiyle hemen teleferiğe bindik ve az önce adım adım arşınladığımız oldTown eski Tiflis’i şimdi de kuşbakışı seyretme imkanı bulduk. Shahtakhti/ Narikala kale kalıntılarının arasından süzüle süzüle çıktığımız Sololaki Tepesi; KartlisDeda’yıthemother of Georgia / Gürcü ana heykelini, elinde uçmaya hazır bir kuş nezaketiyle taşıyor. Gürcü Ana Heykeli’nin hemen altında Betlemi Kiliseleri yer alıyor. Akşam üstü çıktığımız bu tepede iki saate yakın şehri kuş bakışı temaşa etme fırsatı bulduk. Akşamın alacakaranlığıyla demlenerek son kez bu sefer ışıklarla süslenmiş ışıl ışıl şehir panaromasını hafızamıza kaydedip geldiğimiz gibi teleferikle aşağıya süzüldük. OldTown’da yöresel tadları tatma imkanı bulduk, karnımızı doyurduk. Yediğim khacapuri, soupju, bademjan (sarımsaklı yoğurtlu közlenmiş patlıcan) ve içtiğim anisejuice damağımda Gürcü damak tadına dair izler bırakarak ama ülkemin yemekleriyle asla boy ölçüşemez gerçeğini de yadsımadan şöyle bir kenarda dursun. Yurt dışında çaya hasret onca kötü hatıramızın iç burukluğuyla ümitsizce çay var mı diye sorduğumuzda; karşımıza porselen demlikle Türk Çay’ı geleceğini hiç ummamıştık. Abkhazi Caddesindeki bu otantik şirin restoranda bir yandan güzel çayımızı yudumlarken diğer yanda da caddeden geçenleri seyre daldık.

Tiflis’in sevimli sembolü;
REZO GABRİADZE MARİONETTE

 

OldTown’da eski Tiflis’te otantik köşelerden biri de son derece sevimli bir mekan olan RezoGabriadzeMarioneette Kulesidir. 2010’da RezoGabriadze tarafından tiyatronun hemen bitişiğine yapılmış bir saat kulesidir. Bu kule içinde küçük bir kukla tiyatrosu vardır. Kule; duvarlarına bir mücevher gibi nakşedilmiş resimlerle, seramiklerle, renkli ve güzel bir görüntü sunuyor misafirlerine. Eğik kule Piza Kulesi’ni andıran bu otantik yapı, tüm sevimliliğiyle meraklılarını bekliyor ve günün belli saatlerinde (öğle 12.00’de ve akşam 7.00’de) ziyaretçilerine bir de kukla şov sergiliyor. Biz burada da zamanlamayı tutturamadık, ziyaretimizi bu şov zamanına denk getiremedik ancak bol bol resim çekinip, etrafındaki açık mekan kafelerinden birinde Gürcistan’ın meşhur natürel meyve sularından yudumlayıp soluklanma imkanı bulduk. Etrafta uzun uzun oturanları görünce saat başı gong çalmaya gelen melekleri mi bekliyorlar diye düşünmeden de edemedik.

 

HAYDAR ALİYEV PARK SÜLFÜR HAMAMLARI ŞELALE VE CUMA MESCİDİ



 

Havaalanı’na indiğimizde araba kiralasak mı acaba diye düşünmüştük. İyi ki tutmamışız. Oteli uygun bir lokasyondan seçince Tiflis gezisi için araba kiralamaya gerek kalmıyor. Özgürlük Meydanı’ndan, Abkhazi caddesi üzerinden OldTown’ı adımlayarak Haydar Aliyev Parkı’na ulaştık. Heykel zengini kentte bu park da nasibine düşen epey fazla heykeliyle yeşili taşla bütünleştirebilmeyi, estetiği surete bürümeyi çok iyi başarmış; heykeller parkın en gözde süsleri olmuşlar. Aliyev heykelinden başınızı sağa çevirince Sülfür Hamamları’nı görebilirsiniz. Bir derenin bir tarafında hamamlar yer alan, öte tarafında ise Türkmen mahallesi konuşlanmış bu yolda dere kenarında ilerlerken ciğerlerinize kadar sülfür solumaya hazır olun. Şelaleye yaklaştıkça altın gibi parlayan bir köprü dikkatimizi çekti. Yanına vardığımızda bu parıltının, köprü demirleri üzerine asılan altın renkli onlarca kilidin şavkı olduğunu fark ettik.

Bu köprünün az ilerisindeki şelale yorgun ziyaretçilerini coşkuyla serinletmek üzere sabırla bekliyor. Şelalenin ardından merdivenle çıkılan bir yolu takip ederek; Tiflis’in tek camii olan Cuma Mescidi’ni ziyaret etmek için, cumbalı, ahşap süslemeleriyle göz kamaştıran şirin evleriyle Türkmen mahallesine daldık,. Cami epey yüksek bir konumda konuşlanmış. Haydar Aliyev Parkında dinlenirken gözlerimiz minare aramış mescidi fark edememiştik. Fark edemeyişimizin suçlusu gözlerimiz değildi. Çünkü dış yapısı itibariyle Cuma Mescidi; geniş kare kule minaresiyle cami yerine bir şapeli, kiliseyi andırıyordu.  Küçük, sevimli ve gök renginin dinginliğiyle bezenmiş bu mescid; huzur ve sükunetin merkezi olarak huşuyla ibadet edenlerine hizmet veriyor. Bu mescitte dikkatimi çeken şey secde taşlarının, Kerbela taşlarının konulduğu köşeydi. Şiaların taş üzerine alınlarını koyarak secde ettiklerini elbette biliyorduk ancak bu taşları bizatihi bir camide görmek Gürcistan’da nasip olacakmış.



 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.