Suriye'de 27 Kasım'da rejim karşıtı silahlı gruplar ile Esed güçleri arasında yaşanan çatışmaların ardından başkent Şam'a 7 Aralık'ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle rejim, başkent ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek çöktü. Rejimin devrik lideri Esed'in ve diğer rejim mensuplarının işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının yargılanması için hem yerel hem de uluslararası mahkemelerdeki yollar tartışılıyor.
SINIR KAPILARINDA YOĞUNLUK YAŞANIYOR
Reyhanlı ilçesindeki sınır kapısında sabahın erken saatlerinde sıraya giren Suriyeliler, gümrük işlemleri için bekliyor. Ülkelerine dönmek isteyen çok sayıda Suriyeli, Cilvegözü Sınır Kapısı'nda yoğunluk oluşturdu. Jandarma ekipleri, kapıdaki yoğunluğu önlemek adına sınıra yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta ayrı bir kontrol noktası oluşturdu. Buradaki kontrollerin ardından sınırdan geçişi uygun görülen Suriyeliler, Cilvegözü Sınır Kapısı'na yönlendiriliyor. Suriyelilerden Adem Muhammed Zin, AA muhabirine, memleketi Şam'a gitmek üzere yola koyulduklarını söyledi. Ülkesinin yıllar sonra kurtarılmasını sevinçle karşıladıklarını belirten Zin, "Allah'a şükür yolumuz açıldı, Esed gitti, savaş bitti. 10 yıldır İstanbul'daydım. Türklerden Allah razı olsun, bizlere çok yardım etti." dedi.
"TÜRKİYE'YE BİZE KAPILARINI AÇTIĞI İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM"
Ali Hasiko ise memleketleri Hama'ya dönmek için 12 yıldır beklediklerini dile getirdi. Türkiye'ye teşekkürlerini ileten Hasiko, "Türkiye'ye bize kapılarını açtığı için teşekkür ederim." diye konuştu. İbrahim El Muta da 6 kişilik ailesiyle Hama'ya gitmek için beklediklerini ifade etti. Yaklaşık 11 yıldır Türkiye'de olduklarını belirten El Muta, "Elhamdülillah savaş bitti. Türkiye çok güzel ama vatanımız Suriye." dedi. Çocukları ve torunlarıyla sıra bekleyen Hana Hasiko da Türkiye ve Suriye'nin kardeş olduğunu dile getirerek, "Her şey için teşekkür ederiz, artık evlerimize gidiyoruz." ifadelerini kullandı.
ÖNCÜPINAR GÜMRÜK KAPISI
Kilis'teki Öncüpınar Gümrük Kapısı'nda sabahın erken saatlerinde sıraya giren Suriyeliler, İl Göç İdaresi bünyesindeki Geri Gönderme Merkezi'nde işlemlerini yaptırıyor. İşlemleri tamamlanan Suriyeliler, daha sonra ülkelerine dönüyor. 13 yaşındaki Helin Hasan, 2 yaşında Türkiye'ye geldiğini, Türk halkına teşekkür ettiklerini belirterek, "Savaş bitti artık ülkemize dönmeye karar verdik. Hayat artık bizim için yeni başlıyor." diye konuştu.
11 yıl önce Türkiye'ye geldiğini dile getiren Hasan Hasan ise Türk halkına misafirperverlikleri için teşekkür etti. Suriye'de savaşın bitmesinin ardından ailesi ile ülkesine dönmenin mutluluğunu yaşadığını dile getiren Hasan, "Bizi Türkiye'de çok iyi ağırladılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ve Türk halkına teşekkür ederim." dedi. Hadi Muhammet Abdullah da 6 yıl önce Türkiye'ye geldiğini, Esed rejiminin devrilmesinin ardından ülkesine döneceği için çok mutlu olduğunu ifade etti. Abdullah, 6 yıldır Şam'da yaşayan annesine kavuşacağını dile getirdi.
ESED SONRASI SURİYE'DE YENİ DÖNEM NASIL ŞEKİLLENECEK?
Türkiye Araştırmaları Vakfından Ahmet Arda Şensoy, Suriye'de Baas rejiminin devrilmesi sonrası sürecin nasıl ilerleyebileceğini AA Analiz için kaleme aldı. “Askeri alanda ilk gündem PKK/YPG terörüne karşı Türkiye ile birlikte mücadeleyken siyasi olarak ise geçiş yönetimi üzerine uzlaşma çabaları öne çıkacaktır.” ifadelerine yer veren Şensoy şu bilgileri aktardı: “Sıra sende doktor!" Bu cümle 2011'de Arap ayaklanmalarının Suriye'ye sıçraması sonrası Dera kentindeki protestolarda 13 yaşındaki Hamza el Hatip'in duvara yazdığı sözdü. Hamza daha sonra rejim güvenlik güçleri tarafından alındı. Türlü işkenceler sonrası ölü bedeni ailesine teslim edildiğinde Suriye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Suriyeli muhaliflerin 8 Aralık itibarıyla Şam'a girmesi ve Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed'in ülkeyi terk etmesiyle 61 yıllık Baas rejimi ve 53 yıllık Esed rejimi devrildi. Kanlı iç savaşta görevde kalabilmek için Rusya ve İran’ın desteğiyle çabalayan rejim, 13 gün gibi kısa bir sürede hızlı bir çöküş yaşadı. Ancak muhaliflerin kesin ve hızlı zaferine rağmen Suriye'de bundan sonra ne olacağıyla ilgili çok fazla belirsiz nokta var.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Her ne kadar 61 yıllık Baas rejimi devrilse de Suriye'de 13 yıllık iç savaşın bittiğini söylemek için henüz erken. Tüm muhalif gruplar başkent Şam'ı ele geçirse de bundan sonra muhaliflerin önünde birçok sorun ve gündem maddesi bulunuyor. Suriye 27 Kasım öncesi pratikte rejim bölgeleri, muhalif bölgeleri ve PKK/YPG terörünün kontrolündeki bölgeler olmak üzere üçe bölünmüştü. Rejimin devrilmesiyle muhalifler Fırat Nehri'nin batısını tamamen kontrol altına alarak yeniden birleştirilmiş üniter bir Suriye için önemli bir adım attı. Üniter yapının önündeki son engel, Fırat'ın doğusunda ABD'nin desteğiyle bulunan PKK/YPG terörüdür. Suriye'nin petrol kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun bu bölgelerde bulunması, yeni Şam yönetimi için terörle mücadeleyi olmazsa olmaz hale getiriyor. Dolayısıyla Şam'da bir geçiş yönetimi için başarılı adımlar atıldıktan sonra askeri grupların YPG'ye yönelik harekata başlamasını bekleyebiliriz.
Bu noktada bir geçiş hükümetinin kurulması ise zorlu bir süreç olarak görünüyor. Şu an gelen haberler, yeni bir yönetim belirlenene kadar mevcut Başbakan Muhammed Gazi el-Celali'nin görevine devam etmesi yönünde. Suriyeli muhalif grupların aralarındaki müzakereler ise çok parçalı yapıları, yerelde aşiretlerin güçlü olması ve azınlık gruplarının da varlığı sebebiyle çok katılımlı bir duruma işaret ediyor. Burada kritik olan, bu çok parçalı yapının, geçmişte Libya örneğinde olduğu gibi yeni çatışmalara yol açmaktansa, sivil bir geçiş yönetimiyle pürüzsüz bir şekilde sürece dahil edilmesi olacaktır. Kısacası askeri alanda ilk gündem PKK/YPG terörüne karşı Türkiye ile birlikte mücadeleyken siyasi olarak ise geçiş yönetimi üzerine uzlaşma çabaları öne çıkacaktır.
Baas rejiminin çökmesi, İsrail için yeni tehditlerin ortaya çıkmasına yol açarken İsrail’in bu tehditleri Suriye'de yeni yayılmacı politikalar için kullanma riski bulunuyor. ABD'nin ise DEAŞ'la mücadele adı altında desteklediği ve Suriye'nin bölünmesiyle zemin bulan terör örgütü PKK/YPG'yi destekleme politikası iflas etti. Tarihsel olarak da terör örgütünün en yakın müttefiklerinden olan Esed rejiminin yıkılması ve yerine tüm Suriye'yi özgürleştirme iddiasındaki muhaliflerin gelmesi, YPG terörünün hem kuzeyden Türkiye ve SMO hem de güneyden yeni yönetim unsurları tarafından baskı altına alınacağı bir düzlem oluşturdu. Son olarak Türkiye ise bu denklemde yıllarca Suriye kaynaklı terör ve güvenlik sorunları nedeniyle önemli bedeller öderken, Suriyeli sığınmacılara kapı açması ve muhalif bölgelerde sivillere istikrarlı alanlar oluşturması sonrası bu yeni sürecin en büyük kazananı olarak ortaya çıkıyor. Hem ahlaki hem de politik olarak kazanan Türkiye'nin, terör örgütü PKK/YPG'yle mücadelesini tamamlamasıyla da güneyinde dost ve istikrarlı bir komşuya sahip olacağı söylenebilir. Sonuç olarak Suriye'de "Sıra doktora geldi" ve Esed rejimi devrildi. Yeni dönemin bir süre daha soru işaretleriyle devam etmesi beklenirken iç savaşa müdahil aktörlerden kazanan ve kaybedenlerin apaçık bir şekilde ortada durduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
BAAS REJİMİNİN SUÇLARI İÇİN FARKLI YARGI YOLLARI BULUNUYOR
Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin derlediği bilgilere göre, Suriye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) taraf olmaması nedeniyle Mahkemenin doğrudan yargılama yetkisi bulunmuyor ancak harekete geçebilmesi için iki muhtemel senaryo öne çıkıyor.UCM, üç şekilde bir olaya ilişkin soruşturma başlatabiliyor. Bunlardan ilki, üye ülkelerin topraklarında veya üye ülke vatandaşlarının işlediği suçlar, ikinci olarak Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından bir olayın UCM’ye havale edilmesi ya da Mahkemeye taraf olmayan bir ülkenin istisnai olarak Mahkemenin yargı yetkisini tanımasıyla soruşturma başlatabiliyor. Suriye, UCM'ye taraf olmadığı için Mahkemenin ilk seçenek için harekete geçmesi mümkün gözükmüyor.
İkinci seçenek açısından BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de işlenen suçları UCM’nin soruşturmasını isteyen karar alırsa Mahkeme, Esed ve diğer rejim mensuplarının işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarını soruşturabilecek. Nitekim UCM’deki Sudan ve Libya soruşturmaları, Güvenlik Konseyinin aldığı karar neticesinde her iki ülkenin de UCM’ye taraf olmamasına rağmen Mahkeme tarafından yürütülüyor. Güvenlik Konseyinde daha önce Suriye'deki suçların soruşturulması için Fransa tarafından sunulan karar tasarısı, Rusya'nın vetosu sebebiyle kabul edilmemişti.
Üçüncü senaryoda Suriye'de kurulacak meşru yeni yönetimin, Mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü'nün 12. maddesinin 3. paragrafı uyarınca UCM'ye geçici (ad hoc) yetki vermesi gerekiyor. UCM'nin yetkisini zaman ve toprak bakımından sınırlı şekilde kabul etme imkanını veren bu maddeyle devletler, UCM'ye kalıcı şekilde taraf olmadan, kısıtlı şekilde topraklarındaki suçların soruşturulmasına imkan verebiliyor. UCM'deki hem Filistin hem de Ukrayna soruşturmaları, henüz bu iki ülke de UCM'ye taraf olmamışken Roma Statüsü'nün 12. maddesinin 3. paragrafındaki yolla açılırken daha sonra hem Filistin hem de Ukrayna, UCM'ye resmi üyeliklerini tamamlamıştı.
YEREL MAHKEMELERDEKİ YARGILAMALAR ÖNCELİKLİ
Ghent Üniversitesi İnsan Hakları Merkezinden Suriye'deki adalet ve hesap verilebilirlik konularında çalışmalar yapan Dr. Brigitte Herremans, Suriye'de işlenen suçların cezasız kalmaması için uluslararası toplumun nasıl harekete geçebileceğine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Herremans, "Suriye'de nihayet bir geçiş süreci yaşanıyor. Esed rejimi düştü ve muhalifler demokratik ilkelere saygı göstereceklerini ve demokratik bir yönetim kuracaklarını belirtti. Umarız bu gerçekleşir. Tarihte ilk kez Suriye'de yerel yargılamaların yapılması mümkün olacak." değerlendirmesinde bulundu. Suriyeli uluslararası aktörlerin, insan hakları savunucularının ve avukatların her zaman uygun hesap verebilirlik için yerel yargılamaların gerekliliğini vurguladığını belirten Herremans, "Çünkü suçların işlendiği yer burası. İdeal olarak, Esed yandaşlarına, paramiliter gruplara ve bu grupların faillerine karşı Suriye'de yerel davalar göreceğiz." diye konuştu. Herremans, UCM'nin Suriye'nin Roma Statüsü'nü onaylamaması ve Rusya'nın veto yetkisini kullanması nedeniyle bir seçenek olmadığını kaydetti.
UAD'DEKİ İŞKENCE DAVASI
Uluslararası Adalet Divanının (UAD) Esed rejimine karşı dava sürecinin başladığını anlatan Herremans, "Kanada ve Hollanda, Esed rejiminin vatandaşlarına karşı kitlesel işkence uygulaması nedeniyle tahkim davası talep etti. Rejim, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme'yi onaylamıştı. UAD, rejimden bu ihlalleri durdurmasını istedi. Rejim bunu eleştirdi ve kararı kabul etmedi." ifadelerini kullandı. Herremans, BM bünyesinde Soruşturma Komisyonu ve Suriye'deki suçları araştıran Uluslararası Tarafsız ve Bağımsız Suriye Mekanizmasının (IIIM) bulunduğunu belirterek, "Bu, büyük bir veri bankası ve Suriye'deki faillerin işlediği suçların tüm kanıtlarını koruyor. Bu kanıtlar, evrensel yargı yetkisi altında dava açmak için de kullanıldı." dedi.
"AVRUPA'DA ÖNEMLİ DAVALAR GÖRÜLDÜ"
Evrensel yargı yetkisi kapsamında çoğunlukla Avrupa ülkelerinde davalar açıldığını anlatan Herremans, "Evrensel yargı yetkisi veya daha geniş anlamda ülke dışı yargı yetkisi kapsamında devletler, kendi topraklarında değil yabancı topraklarda işlenen suçları da soruşturup yargılayabiliyor." dedi. Suriye’den kaçarak Avrupa ülkelerine gelen mültecilerin arasında Suriye’de işlenen suçlara karışanlara yönelik soruşturmaların başlatıldığını dile getiren Herremans, "Evrensel yargı, Avrupa ülkelerine kaçan Suriyeli mağdurlar için geçerli oldu. 2020'de Almanya'daki El Hatib davası, ilk dönüm noktasıydı çünkü Suriyeli devlet görevlilerine karşı açılan ilk davaydı. Geçen yıl Paris'te de bir dava görüldü." ifadelerini kullandı.
Herremans, evrensel yargı yetkisi altındaki davaların bazı sınırlamaların bulunduğunu söyleyerek, "Bu davalar, çoğunlukla sembolik kalıyor ve caydırıcı etki yaratmıyor. Başlangıçta bu davaların Suriye rejimi yetkililerini, suçlarını sürdürmekten caydıracağı umut ediliyordu ancak bu gerçekleşmedi. El Hatib davasında ömür boyu hapis cezası verildi ancak üst düzey bir yetkili değildi." değerlendirmesinde bulundu.
"130 BİN KİŞİ KAYIP"
IIIM'in sahip olduğu kanıtlara ilişkin de bilgi veren Herremans, "Suriyeli aktörler, rejim göstericilere karşı şiddet kullanmaya başladığı andan itibaren suçları belgelemeye başladı. Keyfi şiddet, göstericilere ateş açılması, gözaltı, gözaltında cinsel şiddet, sivil altyapının bombalanması gibi suçlar belgelendi. Suriye bağlamında defalarca kullanılan kimyasal silahların kullanımı da belgelendi." diye konuştu. IIIM'in özellikle bazı suç türlerine odaklandığını belirten Herremans, "IIIM, Suriye bağlamında öncelik verilmeyen suçlara çok güçlü şekilde eğildi. IIIM'in stratejisi ve Suriyeli adalet aktörlerinin uzmanlığı sayesinde cinsel şiddet gibi belirli suçlar konusunda çok güçlü bir kanıt birikimi oluştu." görüşünü paylaştı. Herremans, Suriye'de 130 binden fazla kişinin kayıp olduğunu ve geçen yıl kurulan Uluslararası Kayıp Kişiler Kurumunun da kayıp kişilerin akıbetini araştıracağını belirterek, "(Diktatör Augusto) Pinochet rejimi döneminde Şili'de 30 bin kişi kayıptı ve bu, uluslararası alanda zorla kaybetmenin en büyük krizlerinden biri olarak görülüyordu. Suriye'de bu sayı 130 bini aşıyor ve bu iyimser bir tahmin." değerlendirmesinde bulundu.
Esed ve ailesine sığınma sağlama kararı Putin'e ait
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Suriye'de çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed ve ailesine sığınma sağlama kararının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e ait olduğunu söyledi. Rusya'nın Esed ve ailesine sığınma sağlama kararına değinen Peskov, "Buna benzer kararlar Devlet Başkanının izni olmadan alınmıyor. Bu onun kararı." dedi. Putin'in Esed ile görüşmeyi planlamadığını belirten Peskov, Esed'in bulunduğu yere dair bilgi vermek istemedi. Suriye'de Rusya'ya ait Hımeymim ve Tartus askeri üslerinin durumuna değinen Peskov, "Bu önemli bir konu. Bunu konuşmak için biraz erken. Her halükarda bu, Suriye’de yönetimde olacak olanlarla istişare edilmesi gereken bir konu. Şimdi değişim ve aşırı derecede istikrarsızlık dönemi devam devam ediyor. Bu nedenle zamana ve ciddi istişarelere ihtiyaç var." şeklinde konuştu.