Türk araştırmacılar, genetik bozuklukları anlamada ve bu bozuklukların tedavisine yönelik yenilikçi çözümler geliştirmede uluslararası arenada ses getiren çalışmalara imza atıyor. Özellikle nadir hastalıkların tespiti ve kişinin genetik yapısı gözetilerek kişiselleştirilmiş tedavilerin tasarlanması gibi alanlardaki başarılar, Türkiye'nin bu konudaki potansiyelinin altını çiziyor. Geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir araştırmada, Türk bilim insanlarından oluşan bir ekibin, belirli gen mutasyonlarının tedavi edilebilirlik oranlarını artırmaya yönelik geliştirdiği yeni bir proteomik yöntem dünya genelinde övgü topladı.
Türkiye’nin genetik araştırmalarında gelişen rolü yalnızca akademik başarılarla sınırlı değil. Kamu destekli projeler ve teknoloji odaklı girişimlerin paralelinde, sağlık sektöründe klinik uygulamalar için genetik çözümler sunan start-up şirketlerin sayısı artıyor. Örneğin, Ankara merkezli bir biyoteknoloji firmasının geliştirdiği gen tedavi kitleri hem maliyet etkinlikleri hem de güvenilirlikleriyle ihracat rekorları kırıyor.
Uluslararası iş birlikleri de bu yükselişin önemli bir parçasını oluşturuyor. Türk akademisyenler, Harvard Üniversitesi ve Max Planck Enstitüsü gibi dünya çapındaki prestijli kurumlarla birlikte çalışarak ortak projelere imza atıyor. Bu projeler arasında kanser genetiği ve CRISPR teknolojisinin iyileştirilmesi gibi küresel çapta önem arz eden konular öne çıkıyor. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa Birliği Horizon programları kapsamında aldığı fonların miktarının artması, genetik araştırmalara yönelik yapılan yatırımların multidisipliner bir yapıya dönüşmesine olanak sağlıyor.
İleriye dönük projeksiyonlar ise umut verici. 2025 yılına kadar genetik mühendisliği alanında Türkiye'den çıkan patent sayısının yüzde 40 oranında artması öngörülüyor. Bunun yanı sıra, genç araştırmacıların bu alana yönlendirilmesi ve devlet destekli burslarla donatılan yeni nesil laboratuvarların kurulması hedefleniyor.
(Dilvin Altıkardeş)