Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından yapılan kapsamlı bir çalışmada, bitkilerin kuraklık koşullarında hayatta kalmalarını sağlayan bazı özel genlerin keşfedildiği bildirildi. Araştırmacılar, kuraklık stresine dayanıklı olan bazı bitkilerde özel bir gen ailesinin aktif hale geldiğini ve bu genlerin bitkilerin suyu daha verimli kullanmalarına katkıda bulunduğunu gözlemledi. Araştırma ekibi, "DRT1" ve "SAP1" adı verilen genlerin bitkilerin su kaybını minimuma indirerek uzun süre susuz kalmalarını sağladığını keşfetti.
Bir diğer önemli çalışma, Kaliforniya Üniversitesi tarafından yapıldı. Araştırmacılar, kuraklık stresine karşı dayanıklı bitki türlerinden elde edilen bu genleri diğer bitkilere aktararak, tarımsal verimi düşürmeden su tasarrufu sağlamayı başardı. Bu çalışmaların ışığında, genetik mühendislik teknikleri kullanılarak kuraklığa dayanıklı yeni ürünlerin geliştirilmesi hedefleniyor. Bilim insanları, özellikle bu genlerin mısır, buğday ve pirinç gibi temel gıda ürünlerine uyarlanması için çalışmalara hız verdi.
Genetik müdahaleler, bitkilerin doğal direncini artırarak aşırı kuraklık koşullarında bile hayatta kalmalarını sağlayacak bir araç olarak görülmektedir. Bu genlerin bitkilere eklenmesi veya mevcut genlerin aktivasyonunun artırılması, tarım alanlarının su ihtiyacını azaltabilir ve daha az sulama ile verimli ürün elde edilmesine olanak tanır. Araştırmalarda kuraklık dirençli bitki geliştirilmesi sürecinde kullanılan "CRISPR" gibi gen düzenleme teknikleri ile bitkilerin bu özelliklerinin doğal ve sürdürülebilir bir şekilde kazandırılması amaçlanmaktadır.
Örneğin, Çin’de yapılan bir araştırmada, gen düzenleme yöntemiyle değiştirilen mısır bitkilerinin kuraklığa dayanıklılık seviyesinin %50 oranında arttığı tespit edilmiştir. Bu çalışma, kurak bölgelerde daha verimli tarım yapılabilmesi için önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Genetik mühendislik sayesinde kuraklık gibi çevresel strese karşı dayanıklılık kazandırılan bitkilerin, küresel iklim değişikliğine uyum sağlamada etkili olacağı öngörülmektedir.
Kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin geliştirilmesi, özellikle kurak bölgelerde yaşayan çiftçilerin geçim kaynaklarını korumalarına yardımcı olabilir. Genetik bilimindeki bu gelişmeler, su kaynaklarının sınırlı olduğu bölgelerde tarım yapılabilmesine olanak tanırken, su tasarrufu da sağlar. Bunun yanı sıra, kuraklık direncinin artırılması, tarımda kimyasal gübre ve su maliyetlerini de azaltarak sürdürülebilir bir üretim modelinin önünü açmaktadır.
Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) verilerine göre, dünya genelinde her yıl milyonlarca hektar tarım arazisi kuraklık nedeniyle verimsizleşmekte ve bu durum küresel gıda üretimini tehdit etmektedir. Genetik bilimi ve gen düzenleme teknolojileriyle geliştirilen bitkiler, kuraklık koşullarına adapte olarak daha az su ile daha fazla ürün elde edilmesini mümkün kılmaktadır.
Kuraklığa dayanıklı bitkilerin geliştirilmesi, küresel tarımda devrim niteliğinde bir gelişme olarak kabul edilse de, bu yeni teknolojilerin çevresel etkileri ve genetik olarak değiştirilmiş organizmalar (GDO) konusundaki toplumsal hassasiyetler de dikkat çekmektedir. Uzmanlar, genetik müdahalelerin çevreye olası etkilerini değerlendirmek ve biyolojik çeşitliliği koruyacak önlemler almak gerektiğini vurgulamaktadır.
(Dilvin Altıkardeş)