Birçok ülkede farklı sektörlerden 10.000 çalışanla yapılan küresel bir ankette, katılımcıların %60’ı iş yerinde kendilerini mutsuz hissetmelerinin başlıca nedeninin “zaman baskısı” olduğunu belirtti. Çalışanlar, sıkışık takvimler, yetiştirilmesi gereken projeler ve sürekli değişen önceliklerin, günlük iş hayatında sürekli bir stres yarattığını ifade etti. Amerika’da yapılan bir başka çalışma da, çalışanların %75’inin iş yerinde sürekli bir acele içinde olduklarını ve bu durumun verimliliklerini düşürdüğünü ortaya koyuyor. Türkiye’de yapılan bir araştırma da benzer sonuçlar ortaya koydu. İstanbul Üniversitesi’nin 1.500 beyaz yakalı çalışanla gerçekleştirdiği çalışmada, zaman baskısının çalışanların %68’i üzerinde önemli bir stres kaynağı olduğu ve bu baskının verimliliği azalttığı belirtildi. Özellikle son teslim tarihleri yaklaştığında çalışanların kaygı düzeylerinin arttığı ve iş yerinden duydukları memnuniyetin ciddi oranda azaldığı görüldü. Zaman baskısı altında çalışan bireyler, genellikle işlerini yetiştirme telaşı içinde olduklarından, işlerini keyifle yapamadıklarını ifade ediyor. Bu durum, iş tatmininin azalmasına ve genel iş memnuniyetinin düşmesine yol açıyor. Zaman baskısına sürekli maruz kalan çalışanlar, bir süre sonra tükenmişlik sendromu belirtileri göstermeye başlıyor. Fiziksel yorgunluk, duygusal tükenmişlik ve zihinsel bulanıklık gibi belirtiler iş yerinde verimliliği ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Yaratıcı düşünme, genellikle sakin bir zihinle ve rahat zamanlarda gelişir. Ancak sürekli bir acele içinde olan çalışanlar, yaratıcı çözüm üretme yeteneklerini kaybedebiliyor. Bu da iş yerinde inovasyonun ve problem çözme kabiliyetlerinin azalmasına neden oluyor. Zaman baskısı altında olan çalışanlar, genellikle işlerini zamanında yetiştirebilmek için fazla mesai yapma ya da evde çalışmaya devam etme eğiliminde oluyor. Bu durum, iş-yaşam dengesinin bozulmasına ve aile-özel yaşam üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.
(Dilvin Altıkardeş)