SON DAKİKA
Hava Durumu

Arap İsyanı

Yazının Giriş Tarihi: 13.06.2020 21:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.06.2020 21:30

Arap İsyanı için Haziran ayı önemlidir. Uzun bir hazırlık ve pazarlıktan sonra Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in iki oğlu Emir ve Faysal komutasındaki isyancı Arap birlikleri 5 Haziran 1916’da Medine’ye saldırmıştı. Ancak Medine’de Çöl Kaplanı diye bilinen Fahreddin Paşa komutasındaki 12 bin kişilik Osmanlı birliği bu saldırıyı kolayca def etmişti. 10 Haziran 1916’da ise daha büyük bir isyan girişimi olmuştu. Şerif Hüseyin, Mekke’deki konağının önünde sembolik bir şekilde havaya yaptığı birkaç kurşun atışı ile “Arap İsyanını” fiilen başlatmıştı. Ardından Osmanlı birlikleri Mekke’den çıkarılmış, Şerif Hüseyin’in oğullarından Faysal komutasındaki bir diğer asi grup ise kısa sürede Taif’i ele geçirmişti. İsyan Arap yarımadasında hızla yayılmaya başlamıştı.

Elbette Arap İsyanı bir İngiliz projesi olarak ortaya çıkmıştı. Projenin asıl mimarı ise İngiliz Savaş İşleri Bakanı Lord Horaito Herbert Kitchener olmuştu. Arap Yarım adasının haritasının asıl mimarı ise Mark Sykes’tı. Lord Kitchener 5 Haziran 1916’da Arap İsyanının başladığı günde Almanya’nın döşediği mayına, Kuzey Buz Denizi’nde gemisinin çarpması ile (65 yaşında), Arap yarımadası haritalarını çizen Mark Sykes ise Paris Barış Konferansının başlamasından bir ay sonra 16 Şubat 1919’da Paris’te (37 yaşında) ölmüştü. Evet her ikisi de eserleri olan “Orta Doğu’yu” görememişti. Bu sonuç ister kaderin bir cilvesi isterse intikamı diye adlandırılsın ibretlik ve öğreticidir.

İngilizlerin Arapları Osmanlılara karşı harekete geçirmelerinin temelinde “Halifeliğin Kureyşe ait” olmasını öngören metinlerdi. Osmanlı medreselerinde de yüz yıllarca okunup duran bu metin ilk defa Vehhabi isyanında (1801-1819) keşfedilmişti. Zaten bu isyan İngilizler için sonraki dönemde bir çeşit laboratuar niteliğinde olmuştu. İsyan bastırılmıştı ama onun dayandığı siyasi ideolojik temel, Akaid kitaplarında bile yerini korumuştu. Tuhaf olan şudur ki bu kadar olaya ve geçen zamana rağmen Akaid kitaplarında aynı metinler yerlerini korumaktadır.

Bu metinlerin Osmanlılar için taşıdığı anlamı fark edip, medrese müfredatından çıkarılması ve ders konusu yapılmamasını isteyen de II. Abdülhamit olmuştu. Abdülhamit muhalifleri, onun hadis metinlerini ders kitaplarından çıkardığı ve medreselerde okunmasını engellediği suçlamasını yaparken, temel dayanak olarak işte bu örneği seçmişlerdi. Gerçi bu hadis metninin sonradan icat edildiği hakkında kuvvetli gerekçeler var ise de (M. Said Hatipoğlu, Hilafetin Kureyşiliği, Ankara 2017) Abdülhamid hakkındaki siyasi tartışmalarda muhalif tarafın, işin gerçeğine değer vermediği bilinmektedir.

Dönemin şartlarını aşan bir siyasi bilincin her zaman tarafları yönlendirmediği açıktır. Oysa böyle bir bilinçten yoksunluk taraflar için tek kelimeyle büyük bir yıkıma yol açmıştır. Şerif Hüseyin ve oğulları Yahudi göçmenlerin İngilizler tarafından Filistin’e taşınmasından kuşkuya kapılmışlardı. Asıl gerçeği ancak ve çok geç olarak 23 Kasım 1917’de yönetim değişikliğinin ardından Rusya’da İzvestia ve Pravda gazetelerinin yayınladığı Sykes-Picot gizli anlaşmasının yayınlanması ile görmüşlerdi. İş işten geçmişti. Arap İsyanı yayılmış pek çok yeri isyancılar ele geçirdiği gibi İngilizler de Kudüs’e kadar Filistin’i işgal etmişti.

Yine Arap İsyanı liderleri, İngilizlere sadık kaldı. Anlaşmayı öğrendikten sonra taraf değiştirmediler. Deyim yerinde ise bağırlarına taş basarak isyanlarını sürdürdüler. Halifeliğin Kureyş’e ait olduğu iddiasının temel olduğu Arap İsyanı, Araplar için değil İngilizler için ve Yahudiler için büyük kazançlara yol açmıştı. Akaid adını taşıyan kitaplarda yer alan metinlerin, sorgusuz, sualsiz yüzlerce yıl tekrar edilmesinin, İslam Dünyasının nasıl bir gaflet ve dalalet içinde olduğunu göstermesi bakımından da ibretlik bir hikayedir. O akaid kitapları kayda değer bir içerik, metin değişimine uğramadan günümüzde de tedavüldedir. Akaid’den sayılan metinlerin, İslam’ın temel ilkeleri ile uyumu hesaba katılmadan, kutsal bir metin gibi tekrara devam edilmektedir. Akaid kitaplarında yer alan metinler Müslümanları birleştiren değil aksine ayrıştıran bu tür içeriklerini sürdürmektedirler.

İngilizlerin öncülüğüne Osmanlıların görünüşte Türklere tasfiye ettirilmesi ile birlikte “Arap isyanı” veya “Arap İhaneti” nin bu tasfiyeye yol açtığı bir kesim tarafından sürekli vurgulanmıştır. Bir taraftan Araplardan ayrılmış olmak, “ulus devlete” ulaşmak kutsanırken, diğer taraftan da Arap ihanetinin belirtilmesi bir çeşit suçluluğun gizlenme çabası olmalıdır. Madem bu ulus devlete ulaşmak iyi bir sonuçtur, Türklerin de kurtuluşudur, o halde Arapların da isyanları ile bu kutsanmış sonuca yol açtıkları söylenebilir.

Buna karşılık başka bir kesim ise ısrarla Arap İsyanı diye bir olayın hiç olmadığını ispatlamak için çabalamaktadır. Bu kesimin de iddiasına göre Arap İsyanı olmamış ama Osmanlı Devleti içten bir ihanetin sonunda tasfiye edilmiştir. Günümüzde Arap ülkelerinde etkili olan hava ise daha çok bu Arap İsyanı öncülerinin kahramanlıkları etrafında hikayelerin icat edilmesi ve Osmanlı döneminin kötü bir işgal zamanı olarak tanıtılmaya çalışılmasıdır.

Toplumlar için genelleme yoluyla varılan sonuçlar her zaman abartılı olmaktadır. Arapların tamamı Osmanlı Türklerine karşı isyan etmemiştir. Libya’dan Senusi Ailesi, Irak’tan Uceymi Paşa ve aşireti Suriye’den ise Aneze Aşireti ve reisi Mahcem Bey sonuna kadar Türklere sadık kalmışlardır. (Atatürk’ün Kaleminden Suriye ve Irak, Derleyen: Musa Sarıkaya, İstanbul 2018) Hatırlanmalıdır ki Kemal paşa’nın Çanakkale Savaşında komuta ettiği 19. Tümende bütünüyle Arap askerlerinden oluşmaktaydı. Libyalı Senusi şeyhi Ahmet Efendi ise Milli Mücadeleye bile katılmıştı. Milli Mücadeleye katılan Arap liderleri arasında Lübnanlı Şekip Arslan’ı da hatırlamak gerekir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.