SON DAKİKA
Hava Durumu

Ayasofya'nın özgürleşmesi

Yazının Giriş Tarihi: 22.06.2020 19:36
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.06.2020 19:36

Bilindiği gibi Osmanlılar için Ayasofya sadece bir ibadethane değildir. Bir külliyenin adıdır. Medresesi, kütüphanesi, imarethanesi, sebili, sıbyan mektebi, muvakkıthanesi, türbeleri, şadırvanıyla bir külliyedir. Elbette Bizans döneminde bir külliye (yerleşke) değildi. Osmanlı döneminde ona yapılan ilavelerle giderek bir külliye halini almıştı. Müzeleştirilirken külliye büyük ölçüde yıkıldı.

Fatih’ten sonra II. Bayezit, II. Selim, I. Mahmut, Abdülmecit, II. Abdülhamit için adeta dünya bir yana Ayasofya bir yana gibi bir değerde olmuştur. Adı geçen padişahlar kadar Ayasofya’nın günümüze kadar ulaşmasında en büyük pay sahibi de tartışmasız bir şekilde Mimar Sinan’dır. İstanbul’un gördüğü  büyük depremlerden sonra Ayasofya’nın yaşadığı kısmi yıkımlar, telafi edilip onarılarak günümüze kadar ulaşması sağlanmıştır.

Ayasofya, Trallesli (Aydın) Anthemios ile Miletoslu (Milet-Balat/Aydın) İsidoros adlı iki mimara Bizans İmparatoru Justinianos tarafından 537’de yaptırılmıştır. Ayasofya; Hagia Sophia kelimelerinin Türkçe telaffuzudur. Anlamı ise ilahi hikmet veya ilahi bilgi demektir.

Ayasofya depremler kadar Haçlı seferleri esnasında, özellikle 1204’teki 4. Haçlı seferi esnasında yağmaya adeta yıkıma uğramıştır.(Semavi Eyice, DİA, C.4, İstanbul 1991, s.206-210) İstanbul’un fethi esnasında, “Katolik külahı yerine Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz” sözü bu Haçlı işgalinde yapılan çirkinlikler nedeniyle söylenmiştir. Ayasofya doğrudan Bizans imparatorunun mülkü sayıldığı için fetihten sonra da fatih’e intikal etmiş sayıldı ve tapusu Fatih adına düzenlendi. Ayasofya bir mabed olmasına rağmen işgalci Haçlılar orayı bir meyhane olarak kullanmış, kutsal bilinen eşyalarını yağmalamıştır.

İslam tarihinde savaş yoluyla alınan yerlerdeki en büyük mabet, camiye çevrilir bunun dışında kalan mabetlere ise dokunulmaz eski sahiplerinin kullanmasına izin vermek bir gelenek olmuştur. Bu gelenek İstanbul’un fethinde de uygulanmıştır. Ayasofya Kilisesi camiye çevrilirken onun dışında kalan mabetler Rum Hıristiyanları tarafından kilise olarak kullanılmıştır. Ayasofya vb mabetlerin camiye çevrilmesine itiraz ederek, yeniden kilise haliyle eski sahiplerine iadesini isteyen ve camiye çevrilmesinin İslami kurallara aykırı olduğunu iddia eden görüşler son yıllarda bir şamata halinde çoğalmaktadır. Oysa bu tür mabetlerin cami olmasını İslam’a aykırı bulanlar, gidip oralarda ibadet etmezler. Hatta bu şamatacılar fethi de yanlış ve işgal gibi gördükleri için fethedilen yerleri terk ederek daha tutarlı daha ahlaki bir çizgiye ulaşabilirler. Fethi çağ dışı bulanların, bu yüzden fetih kutlamasını bile yanlış görenlerin, fethedilen topraklarda yaşamaları büyük bir çelişkidir. Bu toprakları terk etmeleri kendi iddiaları bakımından bir zaruret sayılabilir.

Ayasofya’nın Haçlı işgali, depremlerden sonra  maruz kaldığı bir büyük yanlış da kabul edilmelidir ki müze yapılmasıdır. Çünkü Fatih, değinilen Müslüman geleneği ve savaş hukukuna bağlı olarak, Ayasofya kilisesini cami yapmıştır. Ama Ayasofya yine bir mabet olarak kalmıştır. 1931’de tamirat gerekçesi ile Ayasofya kapatılmıştır. Ayasofya’nın tamirat işini ise ABD kökenli Bizans Enstitüsü Başkanı Thomas Whittemore’yu Türkiye’ye davet eden CHP Genel Başkanı Kemal Paşa, onunla Marmara Köşkünde görüşmüş ve bu görüşmenin sonunda Ayasofya kapatılarak “restorasyon çalışmaları” başlatılmıştır.

Türkiye’de sağ kesimin en önemli takıntılarından birisi, “1920-1938 arasında yanlış olarak bildiği her işin aslın İsmet Paşa’nın işi olduğunu ve Kemal Paşa’nın bu işten habersiz olduğunu” tekrarlamasıdır. Ayasofya’yı müze yapan kararnamedeki Kemal Paşa imzası aslınsa sahtedir, ona ait değildir hatta kararname bile yoktur iddiasının altında, Kemal Paşa’nın hiçbir işinde yanlışlık görmemek, bütün yanlışları ondan uzak tutma gibi bir sağ takıntı vardır. 1920-1930’lu yıllarda Kemal Paşa’ya rağmen hiçbir işin yapılamayacağını herkes bilir ama sıra Ayasofya gibi örneklere gelince hayali bir sahte imza tartışması açılmaktadır.

Oysa Kemal Paşa, Ayasofya için sadece Bizans Enstitüsünü görevlendirmekle yetinmemiştir. Daha 1923’de Ayasofya’yı cami olmaktan çıkaracağını açıklamıştır. 1923’de Ankara’da Grace Ellison adlı İngiliz kadın gazeteciyle görüşmüştür. Grace Ellison Anakara’daki görüşmelerini “An Englishwoman in Ankara” adını verdiği kitabında (s. 244-245) yazmıştır. Ellison’a göre Kemal Paşa Ayasofya için: “Hıristiyanlığı, dünyanın gözünde onore edebilmek için gücümüzün yettiği çabayı göstermeye çalışacağız. Ayasofya’yı cami olarak muhafaza etmemiz, Katlolik Kilisesini hakikaten incittiği takdirde orayı müze haline getirebilir veya ebediyen kapatabiliriz. Hıristiyan dünyasını kasten incittiğimizi hiç kimse söylememelidir.” Aktaran: Murat Bardakçı, 14 Haziran 2020 Habertürk Gazetesi/ Grace M. Ellison, Bir İngiliz Kadını Gözüyle Kuva-i Milliye Ankara’sı, Çeviren:İbrahim S. Türek, İstanbul 1973)

Türklerin atası sayılan Kemal Paşa, Hıristiyanlığı onore edecek işler yapmayı vaat ediyor. Bu işlerin arasında da Ayasofya’yı müze yapmak veya ebediyen kapatmayı belirtiyor. Hıristiyan Dünyasını kasten incitmek istemeyeceğini vurguluyor. Sözlerinden anlaşılan odur ki Ayasofya’nın cami olarak kalması, Hıristiyan dünyasını incitmiştir. İşte Ayasofya’yı cami olmaktan çıkararak bu incinmeyi de ortadan kaldıracağını açıklamıştır.

Buna karşılık Zafer Toprak, “Atatürk’ün hümanist bakışı ve uygarlık anlayışının bir sonucu olarak Ayasofya’yı müze yapmıştır. Batı ne der diye bu adımı atmamış, tümüyle kendi hümanist görüşleri doğrultusunda hareket ettiği için bu kararı almıştır. Bu kendi birikiminin, değerlerinin, felsefi bakışının bir yansımasıdır. Böylelikle Ayasofya’yı insanlığın ortak mirasının bir parçası haline getirmiştir.” Aktaran: Sedat Ergin, 11 Haziran 2020, Hürriyet Gazetesi)

Ömründe hiçbir seçime girmemiş ve hiçbir seçim kazanamamış olan Kemal Paşa’nın imzası sahte idi veya değildi tartışması ile Ayasofya meselesi yeniden ertelenemez. Çünkü 18 yıldan beri girdiği her seçimi kazanmış bir cumhurbaşkanı vardır. Seçim kazanmamış, seçime girmemiş bir Cumhurbaşkanının imzası bu kadar önemli sayılırken, girdiği her seçimi kazanmış olan Cumhurbaşkanının imzası neden önemsiz olsun?

İyice görülmüştür ve Yunanistan’ın tepkilerinden de anlaşılmıştır ki Ayasofya meselesi Türkiye için bir egemenlik meselesidir. Türkiye tam bağımsız bir ülke olduğunu Ayasofya’yı cami yaparak gösterecektir. 1931’de restorasyon bahanesiyle Kemal Paşa’nın imzası ile kapatılan Ayasofya 2020’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzası ile açılmalıdır. 1931’de Hıristiyan Dünyasını onore etmek için kapatılan Ayasofya, 2020’de İslam Dünyasını onore etmek için açılmalıdır. Ayasofya artık özgürleştirilmelidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.