SON DAKİKA
Hava Durumu

Ayasofya'nın siyasi tarafı

Yazının Giriş Tarihi: 13.07.2020 19:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.07.2020 19:10

Varlığını bir faniye borçlu sayan bir kesim, Ayasofya tartışmasında da yine bilinen cümlelerini tekrarlamaya devam etmektedirler. Eğer Milli Mücadele başarılı olmasaymış, ne Ayasofya ne Sultanahmet kalırmış ne de onların camiliklerinden söz edilebilirmiş.

Bu iddianın doğru tarafı var, yanlış tarafı var. Eksik tarafları var. Bir defa milletin hayatındaki dönüm noktası olan olayları, geriye doğru işleterek, zamanın kurgulanması günümüzdeki olayların buna göre değerli, değersiz sayılması bir bilgiye, bilince dayanmıyor. Doğrudan fanatizmin tekrarıdır.

İstanbul fethedilmemiş olsaydı, 1923’de kim İstanbul’un nesini kurtarabilirdi? Soruyu böyle sormak gerekmez mi? Ancak İstanbul’un fethine kadar da gitmek gerekmez. Birinci Dünya Savaşının nasıl sonuçlandığını hatırlamak öğretici olabilir. Eylül 1918’de doğuda ve güneyde iki cephede savaş vardı. Bu iki cepheden doğudaki, Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı, ordu Hazar’a kadar ulaştı.

Güneydeki ordu ise 19 Eylül 1918’de başlayan İngiliz saldırısının sonunda perişan oldu. Kırk günde dört ülke kaybedilerek mütareke yapıldı. O mütarekeyle düşman İstanbul’a varıncaya kadar pek çok yeri işgal etti. Yani İstanbul’un işgali Suriye (Güney) cephesindeki bozgundan dolayıdır. O bozgun esnasında Kemal Paşa orada 7. Ordu komutanıdır.

O bozgun nedeniyle düşman donanması İstanbul’a ulaştı. İstanbul’un nasıl işgal edildiği söz konusu edilmeden, nasıl kurtarıldığını anlamak mümkün değildir. Yüz yıldan beri Türk halkını bir faniye borçlu bilenler, yüz yıldan beri o borcun hala ödenemediğini iddia edenler, öncelikle İstanbul’un nasıl işgal edildiğini açıklamalıdır.

Milli Mücadele Doğuda Ermenilere, Batıda Yunanlılara karşı yapıldı. İstanbul’u ise İtilaf Devletleri işgal etmişti. Onlarla savaşmadan İstanbul’dan çıkıp gittiler. Neyin karşılığında, hangi isteklerinin karşılığında, İstanbul’u boşaltmış oldukları sorusu hayati derecede önemlidir.

Dönemin dünya siyasi dengeleri bakımından İstanbul ve Türkiye’yi İtilaf devletleri bütünüyle işgal edemezdi. Buna güçleri de yoktu. Nitekim etmediler, edemediler. Kuzeyde SSCB’nin varlığı da o dengeler için önemliydi. İtilaf devletleri için, kendi dediklerini yapan bir yönetimin Türkiye’de kurulması daha önemli olmuştur.

Kemal Paşa daha Lozan görüşmelerinde Kasım 1922’de, “Ayasofya’yı ya kapatacağım ya da müze yapacağım” demiştir. Durup dururken bu açıklamayı niye ilan etmiştir? Ayasofya’nın camilikten çıkarılması Lozan görüşmelerine kadar uzanmaktadır.

Nitekim müze kararından sonra Yunanistan Başbakanı Venizelos da Kemal Paşa’ya Nobel Barış ödülü verilmesi için komiteye müracaat etmiştir. Ayasofya’nın hikayesi, yalnızca oradaki Bizans Freksleri ile açıklanacak kadar basit değildir.

CB Erdoğan, Hükümet, salgın ve ekonomik zorluklarla sıkıştığı için Ayasofya kararı ile bunu örtmek istemiş, Ayasofya kararı ile halkın gönlünü almaya çalıştığını iddia ediyorlar. Bu iddia doğru ise hangi halkın gönlünü almaya çalışıyor? Elbette Türk halkının. O halde bu halka rağmen 86 yıldan beri niye Ayasofya’yı camilikten çıkarıp da Yunanlıları sevindirdiniz?

Türk halkına rağmen tarihi bir yerin cami olmaktan çıkarılması kararını hala niye alkışlıyorsunuz? Hani Türkiye’de padişahlık bitmişti? Hani egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmuştu? Madem Ayasofya’nın cami yapılması kararı CB Erdoğan’a yeni bir seçim daha kazandıracak diye kaygılısınız o halde bu halka rağmen oranın hangi pazarlıkla nasıl müze yapıldığını sorgulamalısınız.

Ayasofya insanlığın ortak mirası olarak UNESCO tarafından müze olarak 1985’de tescil edilmiş. İyi de Ayasofya müze yapılırken ortada henüz UNESCO yoktu. Hem bu UNESCO kayıtlarının bağlayıcılığı nedir? Oranın ilk kaydettiği yer Divriği Ulucamisidir. Ulucami insanlığın ortak mirası değil midir? UNESCO kayıtlarına göre insanlığın ortak mirasıdır. Demek ki bir yerin cami olarak kullanılması, insanlığın ortak mirası olmasına engel değildir.

Ayasofya cami yapılırsa Avrupa ülkelerindeki camilerimiz de benzer bir şekilde kilise yapılabilirmiş. Türkiye’de cami yapımını, yüz yıldan beri ülke için tehdit nedeni sayanların, riyakarlığı sınırları aşarak Avrupa’daki camilerin akıbeti için kaygılandıklarına bizi inandırmaya çalışıyorlar. Riyakarlığın bu kadarı ayıptır ayıp.

Başka ülkelerdeki camilerin geleceği ile, UNESCO kayıtları ile, Bizans Freksleri ile hangi tarafta olduğunuzu gizlemeye çalışmayınız. Türk halkının sevindikleri sizleri üzüyor, üzüldükleri de sizleri sevindiriyor. Olayın en kısa özeti budur.

Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya’yı istismar etmesi yanlış imiş. Tayyip Erdoğan gibiler bütün geçmişlerinde “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” diyerek bu günlere gelmişler. Onlar için Ayasofya yeni ve seçimlik bir konu değildir. CB Erdoğan’ın doğumundan 20 yıl önce alınan müze kararını bir seçim malzemesi olarak görmek olayı bilinçli olarak anlamamak, asli çizgisinden saptırmaktan başka bir şey değildir.

Şimdi bütün hayalleri ABD ve AB’nin Ayasofya için Türkiye’ye bir çeşit boykot uygulamaları ve Türkiye ekonomisini perişan etmeleridir. İnşallah bu hayalleri de öncekiler gibi yok olup gidecektir. Ölmüş bir padişahın kişisel kararı ile Ayasofya’nın sonsuza kadar müze olarak tutulamayacağını idrak etmelerini zaten kimse beklememelidir. Çünkü idrakleri kapalıdır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.