SON DAKİKA
Hava Durumu

Ayetçiler…

Yazının Giriş Tarihi: 19.08.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.08.2017 22:30
Diyarbakırlı bir arkadaşım ile sık sık sohbet ediyordum. Zaman zaman kulaktan dolma bir şeyler söylüyordu. Ben de ona Kur’an’dan ayetler söylüyordum. ‘Kur’an’da böyle bir şey söylenmiyor’ ya da ‘Kur’an’da bu konuda şöyle söyleniyor’ dediğimde, bana ‘Hocam sen Ayetçi misin?’ demişti. Babası ‘Melle’ydi. Babasına benden bahsedince hoca ‘Ayetçi’ olduğuma hükmetmişti. Aslında sözü dinleyip en güzeline tabi olanlardanım. Ayet, hadis, kelam-ı kibar… vs her ne olursa olsun, her kimin ağzından çıkarsa çıksın ve referansı ne olursa olsun hakikat olduğu müddetçe ‘Kelimetullah’/ ‘Kelamullah’ olduğuna inanırım. Ancak, gerek hafız olduğum için ayet kültürümün daha fazla olması, gerekse de İslam’ın tüm Müslümanların itiraz etmeden kabul ettiği kaynak olması bakımından daha etkili bir kelam olması bakımından Kur’an’ı daha çok referans görüyorum/ gösteriyorum.

Bizler Müslümanlığı atalarımızdan tevarüs eden bir toplumuz. Sadece Müslümanlar değil, diğer dinlerin mensupları da kendi atalarından tevarüs ettikleri dinlere mensupturlar. Okuduğum bir analizde Dünyadaki dinlerin mensuplarının % 98’i atalarından miras yoluyla bir dine intisap ediyor. Din geçişleri %2 kadardır. Diğer bir deyişle Dinlere intisap edenlerin ancak yüzde 2 si atalarından tevarüs ettikleri dinden başka bir din seçiyorlar. Kur’an okuduktan sonra söylediğimiz ‘Sadakallahü-l-Azim’ (Yüce Allah doğru söyledi) sözü, anlamadığımız halde okuduğumuz ayetlerin, atalarımızdan tevarüs ettiğimiz Allah’ın ayetleri olduklarını bildiğimiz/ kabul ettiğimiz için söylediğimiz bir cümledir. Hatta çoğumuz ‘Sadakallahül Azim’ cümlesinin anlamını da bilmiyoruz.

Diyarbakırlı hocamın ‘Ayetçi’ dediği, kimi tanıma göre ‘Kur’ancılar’ veya ‘Mealciler’ olarak ta isimlendirilen Müslümanlar öncelikle Müslümanlıklarını atalarından tevarüs ettikleri ‘Taklidi iman’ olmaktan çıkarmaya çalışan insanlardır. ‘Ya atalarımız akl etmeyen veya hidayet üzere olmayan insanlarsa?’ diye sorgulayan / tahkik eden insanlardır. En azından inançlarının sağlamasını yapmaya çalışan insanlardır.

Bunu yaparken dinin en temel kaynağına/ ana kaynağına yönelmek gerektiğine karar vermekte gecikmiyorlar. Bunun ilk yolu Kur’an’ı anlayarak okumaktan geçiyor. Anlamanın yolu meal ve tefsir okumaktan geçiyor.  Kur’an’ı anlayarak okumakla yaşadıkları toplumla/ çevreyle/ cemaatle ilk çelişkilerini yaşamaya başlıyorlar. Bir taraftan bu çelişki ile mücadele edip dururken, bir taraftan da doğru çevrilmiş/ Allah’ın muradını en iyi anlatan mealini bulmak için epey enerji ve zaman harcıyorlar. Bu çok zorlu bir süreçtir. ‘Herhangi bir mealden okurum, hüküm çıkarırım’ diyen herhangi birisine rastlamadım. Türkiye’de belki 100 çeşit değişik meal/tefsir vardır. Ama bu meallerin hiçbirisi tam olarak bu insanları tatmin edici nitelikte değildir. Bu insanlar kendi bulundukları noktayı hiçbir zaman son nokta saymazlar. Sürekli ‘eleştirel düşünme’ye/ sorgulamaya devam ederler. Ve bunu kutsarlar.

Kur’an’ı meal ve tefsirlerden anlamaya gayret ederken bir yandan da ahaliye yaşadıkları dinin ‘Kur’an’da anlatılan dine uymadığını söylemeyi görev addediyorlar. Bir çeşit ‘Geleneksel Müslüman’lara, ‘Kur’an’daki islam’ı / ‘Sahih İslam’ı ‘Tebliğ’ ediyorlar. Bu insanların kendi aralarında ittifak ettikleri tek şey: geleneksel İslam’ın Kur’an’a büyük ölçüde uymadığı kabulüdür. Hangi oranlarda uymadığı kişilere göre değişiyor. Yaşar Nuri Öztürk Yüzde 95’ rakamını telaffuz etmişti. Kur’an’a yüzde 90’larda yabancılaşmış bir Atalar Dini mensubu insanlara ‘Kur’an’daki Din’i tebliğ’ sürecinde bana göre çok büyük ve çok temel hatalar yapıyorlar.

‘Taklidi İman’dan ‘Tahkiki İman’ ve hatta ‘Tasdiki İman’a ulaşmak için gayret eden bu insanların ortak ve organize bir tebliğ dili ve stratejisi yoktur. Ercüment Özkan, Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel, İhsan Eliaçık gibi insanların muhalifleri ile kavga ederken oluşturdukları ve muhaliflerinden kaptıkları tekfirci, teşrikçi, kaba, oldukça merhametsiz ve patavatsız dil ve uslüp ile demogoji yapmayı tebliğ zannediyorlar. Örneklerini her gün yaşıyoruz. İstisnaları çok azdır.

Kur’an bir beşer elçi liderliğinde tebliğ edilen ve O’nun koçluğunda yaşanan ‘Organize bir söylem’dir. Onlarsa hiçbir beşere itaat edecek durumda değildirler. Resule itaati karşıtlarının ‘hadislere itaat’ olarak anladıkları gibi ‘Kur’an’a İtaat’ olarak anlıyorlar. Oysa her ikisinin de ‘Koç’a/ Önder’e/ Lider’e itaat olarak güncelleyemiyorlar. Lidere/ Koça itaati neredeyse şirk olarak telakki ediyorlar. ‘Ne yani tarikat mı kuralım? Şeyhe mi itaat edelim?’ diyorlar. Bir beşerin liderliği veya koçluğu ancak cahil insanların oluşturdukları yapılarda olabileceğini düşünüyorlar.

Şeyhe intisap etmeyi, ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olmak olarak anlayan, eleştirel düşüncenin olmadığı tarikat ve yapılara karşı, böyle bir anlayış Ayetçiler için büyük bir avantajdır. Ama organize olamamaları çok büyük bir handikaptır. Organize olamadıkları için de hiçbir disipline uymayan tebliğcilerinden dolayı ahalide makes bulamayan ve bu durumun hırçınlaştırdığı asabı bozuklar olarak kalmaya mahkumdurlar.

Ayetçi Müslümanlar bu yönüyle birkaç ayeti veya konuyu birbirlerinden farklı anladıkları için sürekli bölünme yaşayan entelektüel bireyler olarak kalmaya mahkumdurlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.