Bugün önce biraz edebiyat yazalım dedim.

17inci yüzyılın Osmanlı müderris, kadı, kazasker ve şairi Azamizade Haleti’den söz edelim mesela. Divanında yer alan bir rubaisinden iki mısra vereyim;

“Zulmet-i ebr ile şebden seçemezler rûzı

Şöyle eyyâm-ı gamun böyle olur nevruzu”

Şimdi, Osmanlıca bilmeyenler “Ne diyor?” diye soracaklardır. Tekrar ecdadın dilini öğrenmelerini tavsiye edeyim ve sonra bir iyilik yapıp bugünkü Türkçe’ye çevireyim;

“Denizde (sabah bulutunun) karanlığında geceyle gündüzü ayıramazlar

Bu gibi kederli günlerin baharı böyle olur”

Buna atıfla söylenen başka bir deyiş vardır;

“Şöyle eyyâm-ı gamun böyle olur nevrûzu

Öyle eyyâm-ı zinanın böyle olur yavrusu”

Anlamadıysanız sözlüğe bakarsınız bu sefer.

Tabii biz sözün aslını değil de hafifletilmiş halini yazdık. Aslının gazetede neşri münasip ve kanuni değildir. Bu deyiş bazılarını görünce aklıma gelir. Çünkü bu tipler en hafifinden müptezellerdir ki bu kelime ziyadesiyle hafif kalır.

Neyse, biz gündeme gelelim. Bakalım neler oluyor?

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’, ‘darbeye çağrı’ ve ‘ölüm tehdidi’ suçlamasıyla soruşturma açıldı.

Halk Tv’de Uğur Dündar’ın çıkarttığı Metin Akpınar “Mustafa Kemal dışında kim Rusya'ya döndüyse iktidardan gitti. Adnan Menderes randevu aldı, ihtilâl oldu. Süleyman Demirel aynı şekilde kuzeye döndüğü zaman ihtilâl oldu. Bakalım darısı kimin başına?" sözleriyle bu çağrıyı yapmış addedildi. Müjdat Gezen ise seçilmiş başkanımıza “Haddini bil.” demeye cüret edebildi. Gezen daha önce de Sayın Başkanımıza hakaretler yağdırmıştı.

Soruşturmanın ardından paçalar tutuştu görüntüsü veren şu açıklamalar yapıldı;

Metin Akpınar avukatı İrem Hekimoğlu aracılığıyla şöyle dedi;

"Programda konuşulan konular, özellikle bazı medya organlarınca kamuoyuna farklı şekilde yansıtılmış ve sanki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hedef alınmış gibi bir algı yaratılmak istenmiş, bu vesileyle de konunun hem kamuoyuna hem de Cumhurbaşkanı'na yanlış aksettirilmesine neden olunmuştur. Toplumu gerçek dışı haberlerle yanlış yönlendiren söz konusu medya organları ve sorumluları hakkında da hukuki yollara başvurulacağını saygıyla duyururuz."

Müjdat Gezen'in şair ruhlu avukatı Celal Ülgen ise;

“Her önüne gelen savcı her önüne gelen düşünce açıklamasına “vay sen Cumhurbaşkanına hakaret ettin” diye dava açarsa rejimin adı değişir. Her şey kış olur. Ağaçlar yapraklarını döker, Kuşlar ötüşünü unutur. İfade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme olanak ve özgürlüğüdür. Kimse bu özgürlükleri kullanırken lafı çarpıtılarak ya da niyet okuyuculuğu yapılarak suçlanamaz. Siyasetçiler neden hoşgörülerini evde unuturlar anlamıyorum. Siyasetçileri anlıyorum ama savcılar neden bu kadar ivedi davranıyor bunu bir türlü anlamıyorum.” Açıklamasını yaptı.

Bunlar zahiri açıklamalardır. Başını kimlerin çektiği malum bir kirli tezgâh sahneye kondu. Buna göre Dündar bu şaklabanları sahneye çıkartıp sövüp saydıracak, haklarında dava açılıp hapse atılacaklar, onlar da dünyayı ayağa kaldırıp “Türkiye muhalif sanatçıları hapse atıyor.” Diye yaygara koparacak. Maksat Sayın Başkanımızı sarsmak.

Sayın Başkanımızın bu sarsakların veya efendilerinin sarsmak istemesiyle sarsılacağı falan yok elbet. Ne var ki, yine de dikkatli olmakta fayda var. Suç işleyenler cezasız kalmamalı ama cezalar verilirken de bu konular nazarı dikkate alınmalı ama suç sabitse de bağımsız yargımızın yapacağı tek şey sabit olan suçun cezasını vermek olmalıdır tabii.

Kemal’e gelelim. O ne yaptı?

Kemal de kendinden bekleneni yaptı elbet. Bir tweet attı. Şöyle diyor;

"Gezi direnişi, doğru olmayan bilgilerle ucuz siyasetine malzeme edilemeyecek kadar onurlu ve barışçıl bir demokrasi hareketidir.”

İlk taife var gücüyle çalışıyor. Tezgâhlar hazırlıyor, sahneye koyuyor. Kemal ise yine abuk sabuk laflar ediyor. Paganlar bile ona güvenip de önemli görevler vermiyor, sadece saçmalatıyorlar her halde.