SON DAKİKA
Hava Durumu

1 Şubat 1933: Bursa Hadisesi

Şehir Gazetesi olarak Bursa’da ezanın Türkçe okunmasına karşı yapılan ilk protestoyu ve ardından yaşananları inceledik.

Haber Giriş Tarihi: 03.02.2013 23:07
Haber Güncellenme Tarihi: 04.02.2013 00:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Şehir Gazetesi olarak Bursa’da ezanın Türkçe okunmasına karşı yapılan ilk protestoyu ve ardından yaşananları inceledik.

Bursa’da 1 Şubat 1933 tarihinde ezanın Türkçe okunmasını halk nasıl protesto etti? Protestonun ardından neler yaşandı? Yaşanan olayların ardından Mustafa Kemal Bursa’da hangi açıklamalarda bulundu? Aşağıdaki yazıda bu soruların cevabını bulacaksanız.    Allah’ın bütün günleri birbirinden eşsiz ve değerledir elbet ama bazı günler vardır ki idrak edildiklerinde insanın zihin dünyasına ışık suretinde akar ve fikir hazinesine elmas elmas eklenir. İşte Bursa’nın 1 Şubat 1933 Cuma günün böyle bir hususiyeti vardır ve bu yönden hatırlanmasının da faydalı olacağına inanıyoruz. O gün diğer günlerden farklı olarak ne yaşanmıştı Bursa’da? O Cuma Ulu Cami imamı namazı kıldırmaya gelmez. Onun yerine cemaatten Topal Halil çıkar ve ezanı aslına uygun bir şekilde okur. Topal Halil’in ezanı orijinaline uygun olarak Arapça okumasının ardından minare dibinde bekleyen bir sivil polis Topal Halil’i yaka paça karakola götürmeye çalışır. Bu durumu protesto eden cemaat “Neden her yerde ezan Arapça okunurken Bursa’da Türkçe okunuyor?” diyerek Valiliğe doğru yürüyüşe geçer. Vali’yi makamında bulamayan cemaat merdivenlere oturur ve Vali’yi beklerler. Daha sonra polis olaya müdahale eder, birçok kişiyi gözaltına alarak kalabalığı dağıtır. O sırada evinde olan Vali Fatin Bey, durumu hemen Bursa’daki Tümen Komutanlığı’na bildirir. Tümen Komutanı da durumu telgrafla İzmir’de bulunan Kolordu Komutanı Ali Hikmet (Ayerdem) Paşa’ya iletir. Ali Hikmet Paşa’ya telgrafı aldığında paşanın yanında Mustafa Kemal de bulunmaktadır. Olayı haber alan Mustafa Kemal, hızlı bir şekilde İzmir’den Bursa’ya doğru yola çıkar. Aynı gün İç işleri bakanı Şükrü (Kaya) Bey, Adalet bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Emniyet Genel Müdürü Tevfik Hadi (Baysal) Bey de Bursa doğru yola çıkarlar. Mustafa Kemal, Bursa’ya gelip olayı inceledikten sonra Anadolu Ajansı’na şu beyanda bulunur: "Bursa'ya gelelim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Her halde cahil mürteciler cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kat'i olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır." Olayların mahiyetini “din” değil bir “dil” meselesi olarak açıklayan Mustafa Kemal’in 6 Şubat’ta Çekirge’de olayların akabinde yaptığı konuşma oldukça dikkat çekicidir. "Bu konuşmanın nasıl yapıldığı Bursa’da çıkan Arkadaş Gazetesi sahibi gazeteci Rıza Ruşen Yücer' in 1947 de yayınlanan   "Atatürk' e ait bir kaç fıkra ve hatıra" adlı kitabında şöyle anlatılır: 1933 senesi Şubat ayının 6’sında Çekirge yolundaki köşkte Atatürk'e bir akşam yemeği verildi. O günkü hadiseden dolayı Atatürk' ün gönlünü almak üzere birisi:

- Efendim, diye söze başladı; Bursa gençliği hadiseyi hemen bastıracaktı.

Fakat zabıta ve adliyeye   olan güvenimizden ötürü ...

Devam edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti:

- Bursa gençliği ne demek? diye biraz sert sordu. Memlekette parça parça,

yer yer gençlik yoktur. Sadece toplu olarak Türk gençliği vardır.

Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti: Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna doğruluğuna herkesten daha çok inanmıştır, rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve hareket duyuldu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demiyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla , sopa ve silahla. Nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'henüz inkilap ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla   yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: 'Demek adliyeyi de İslah etmek, rejime göre düzeltmek lazım!' "Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazım yapmakla beraber, bana, İsmet Paşa' ya, Meclise telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını istemeyecek. Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.' “İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği", dedi. (Cemalettin Ünlü'nün yazı dizisi - 26 Kasım 1966, Ulus Gazetesi) Bu konuşmayı Mustafa Kemal’in yapıp yapmadığı tartışılmış ve böyle bir nutkun ona ait olamayacağı yönünde iddialar ileri sürülmüştür. Bu mevzuda Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç’in tespiti şöyledir: “Bursa Nutku, resmî bir demeç olmadığı için,”  Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” arasında yer almaz. Kimi aydın ve yazar, olayın sadece bu tarafına bakarak, bu metnin Atatürk’e ait olamayacağını savunurlar, yanlıştır. Çünkü Atatürk tarafından söylendiği açıkça bilinen yüzlerce söylem daha vardır ki, bunlar da Söylev ve Demeçleri arasında yer almazlar. Oralarda yer almaması, söylenmediği anlamına gelmez. Oysa Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiği’nin en büyük iki kanıtı vardır:

1.Üslup.

Bursa Nutku’ndaki üslubu alın 10. Yıl Nutkunun yanına koyun. Sonra da 6 gün boyunca, ayakta, 36 saat 33 dakika boyunca okuduğu Büyük Nutuk’taki “Gençliğe Hitabı” ile kıyaslayın.

Üslup ve verilen mesaj aynıdır. Bunda en ufak kuşkunuz var mı? Olamaz. O zaman?... Gençliğe Hitabında, gelecekte bu ülkeyi yönetecek devlet adamlarının bile kimi zaman ihanetle anılabilir tutum ve davranış içinde olabileceklerine işaretle, o durumda da Gençliği rejimin bekçisi olmakla görevlendiren devrimci bir lider, neden Bursa Nutku’nda işaret ettiği noktaları , kimilerine göre, söylememiş olsun…Bunun bir mantığı var mı? Mesele hiç de karmaşık olmayan, son derecede açık bir konudur: Rejim, yani Cumhuriyet ve Devrimler tehlikede mi, Gençlik Görev Başına…

2.İçerik.

Atatürk’ün Bursa Nutku’nun içeriğini alın, O’nun “Gençliğe Hitabı” ile kıyaslayın. Atatürk’ün geleceğe yönelik tek kaygısının bir gün devrimlerin ve Cumhuriyet’in baltalanabileceği riski ve irtica olduğunu görürsünüz. Bunu da açıkça dile getirir ve Gençliği bu konuda hem uyarır hem görevlendirir. Bunda da en ufak bir kuşku yoktur.

Daha Cumhuriyet dört yaşındayken, 1927’de, bütün dünyanın önünde Türk Gençliği’ne hitap ederken, söylediklerine bir bakın: Cumhuriyet ve devrimler gençliğin en büyük “ hazinesi”dir, Atatürk buna değinir ve hemen arkasından uyarısını yapar:

“…seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların (sapkınların) olacaktır…bütün bu şeraitten (koşullardan) daha elîm (acı) ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hiyanet içinde olabilirler…hatta bu iktidar sahipleri , şahsî menfaatlarını müstevlilerin (işgalcilerin) siyasî emelleriyle tevhid edebilirler… (birleştirebilirler)”. (Kemal, 1928).” (Kaynak: http://www.orhancekic.com/makale.asp?id=506)
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.