SON DAKİKA
Hava Durumu

Bursalılar 'Bey Sarayı' için harekete geçmeli, Bu ayıptan kurtulalım!

Osmanlının ilk sarayı olan ‘Bey Sarayı’nın yeniden ihyası için Bursa Büyükşehir Belediyesinin yaptığı girişime Milli Savunma Bakanlı

Haber Giriş Tarihi: 11.11.2012 22:41
Haber Güncellenme Tarihi: 11.11.2012 23:41
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Osmanlının ilk sarayı olan ‘Bey Sarayı’nın yeniden ihyası için Bursa Büyükşehir Belediyesinin yaptığı girişime Milli Savunma Bakanlığı olumlu bakıyor.Bakanlık konuyu yerinde incelemek üzere bir heyet gönderecek…

Bey Sarayı’nın bulunduğu yerin ‘birinci derece sit alanı’ olduğu gerçeğini dikkatlere sunan Büyükşehir Belediyesi, ömrünü tamamlamış binaların bulunduğu bu mıntıkanın, Bey Sarayı’nın ihyası için Büyükşehir’e tahsis edilmesi halinde aynı büyüklükte başka bir yerin Milli Savunma Bakanlığı emrine verileceğini taahhüt ediyor.

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi unutulan bir değeri yeniden ihya için teşebbüste bulundu. ‘Bey Sarayı’ olarak bilinen ve Osmanlı’nın ilk sarayı olma vasfını taşıyan bu nadide eser, bilindiği üzere, Tophane’deki ordu evinin içerisinde bulunuyor. Bu önemli eserin yeniden gün yüzüne çıkarılabilmesi için Büyükşehir Belediyesi Milli Savunma Bakanlığı nezdinde bir girişim başlattı ve fakat bakanlık, ilk etapta bu talebe ‘yerinde inceleme’ yapılacağı gerekçesiyle olumsuz olmasa bile ‘acaba’ dedirten bir cevap verdi. Peki, nedir ‘Bey sarayı’ ve Bursa için olduğu kadar kültür mirasımız açısından nasıl bir öneme sahiptir?  Şehir Gazetesi, Milli Savunma Bakanlığı tarafından görevlendirilecek olan heyetin işini kolaylaştırmak için bir ‘Bey Sarayı’ araştırması yaptı.

İşte Bey Sarayı…

Bugün Osman ve Orhan Gazilerin türbeleri ile Tophane Parkının hemen üst tarafına, Şehadet Camii’nin ise tam karşısına düşen askerî tümen ile meslek lisesinin bulunduğu bölgede yer alıyordu Osmanlı Devleti’nin bu ilk sarayı. 1861’de Bursa haritası hazırlanırken sarayın bazı bölümleri ile takviye duvarlarının ayakta olduğu söylenmektedir.  Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından çizilen Bursa kale içi restitüsyon planında sarayın konumu ve sınırlarını açıkça görmek imkânı bulunmaktadır. Sarayın planından 150 x 110 metrekare yüz ölçümüne sahip olduğu ve tam 17 kule ile tahkim edildiği anlaşılmaktadır. Âşıkpaşaoğlu tarihinde Sultan I. Murad’ın “Bursa hisarında kendisinin sarayı kapısında bir cuma mescidi yaptığı”nı söylemektedir ki, bu mescidin bugünkü Şehadet Camii olduğunu herkes biliyor. Zira yukarıda geçtiği gibi askerî birliğin tam karşısına düşmektedir bu cami. Neşrî Tarihi’ne göre bu sarayın yeri Ahî Hasan adlı birisinin zaviyesinin yakınındadır. Rahmetli Kâzım Baykal ise Bursa Sarayı’na ancak aynı yerdeki askerlik daireleri meyanında değinmektedir. Sarayın yerindeki askerî redif kıtası binasının 1846’da yapıldığını belirten Baykal, binanın II. Abdülhamid devrinde genişletildiğini ve sonra da bugünkü şeklini aldığını belirtiyor. Baykal aynı zamanda Usûl-i Mimârî-i Osmânî’ye dayanarak saat kulesinin arkasındaki duvarların Bursa Sarayı ile iç kale surlarının kalıntıları olduğu tespitinde bulunuyor. Şayet Baykal’ın aktardıkları doğruysa, bugün Bursa Sarayı’nın en azından bazı duvar kalıntılarına Osman Gazi türbesinin arkasında ve Tophane bahçesinin sınırında rastlayabiliriz demektir. Fakat asıl kalıntıların sözünü ettiğimiz redif fırkasının bulunduğu alanda ve muhtemelen yapılan askerî binaların altında kaldığını tahmin edebiliyoruz. Sadece tahmin edebiliyoruz zira burası askerî bölge olduğundan şimdiye kadar hiçbir araştırmacı, içerisine girip araştırma yapmak imkânını bulamamıştır. 17. yüzyılda yaşamış ünlü seyyahımız Evliya Çelebi, “eski padişahlara mahsus sarayın” Bursa kalesinin içinde olduğunu belirtmekle yetinir ve tam olarak bir yer tesbiti yapmak cihetine gitmez. Şöyle devam eder sözlerine: Fatih’e gelinceye kadar padişahların sarayı bu idi. Fakat Hüdavendigâr Gazi, bazan Edirne Sarayı’nda otururdu. Şimdileri bu saraylara rağbet kalmayıp muattaldırlar. Ama yine serdarları, bostancıları vardır. Bir kaç paragraf aşağıda sözü yine Bursa sarayına getiren Evliya Çelebi, “İç kalede padişahlara mahsus bir büyük saray olup içinde üç hamamı, altı yüz dükkânı vardır. Dar yer olmakla bahçesi yoktur” bilgilerini verir. 19. yüzyılın ilk yarısında Bursa’yı da ziyaret etmiş olan Küçük Asya (L’Asie minor) müellifi Charles Texier, Bursa Sarayı’nın kalıntılarını en son gören ve kaydeden bir kaç kişiden biridir. Gördüklerini birkaç cümleyle şöyle aktarır bize, Pınarbaşı'nın suları Bursa’nın parlak devirlerinde yer altından su kanallarıyla Sultan Murad'ın sarayına akar ve sonra açık olarak kente çıkardı.Bu (sarayın) mermer yalaklı bahçeler(in)den bugün bir anıdan başka bir şey kalmamıştır. Saraya yakın bir yerdeki taştan yapılmış büyük bir yapı parçası, yerliler gözünde Türkiye’de yapılmış ilk su terazisidir.” Fatih Sultan Mehmed devrine kadar kullanılan bu Kebir Saray’ın sonraki dönemlerde istisnalar hariç kullanımdan düştüğü, hele hele İstanbul’un fethinden sonra iyice metruk hale geldiği anlaşılıyor. Yalnız bir ara Cem Sultan’ın Bursa’da padişahlığını ilan etmesine bakarak 18 (veya 23) günlüğüne de olsa sarayın yeniden canlandığını tahmin edebiliriz. Cem Sultan’ın yenilgisinin ardından kardeş çocuklarını takip etmek amacıyla Bursa’ya gelmiş bulunan Yavuz Sultan Selim’in kışı bu sarayda geçirdiği ve sık sık civar bölgelere ava çıktığı biliniyor. Keza Yavuz’dan sonraki padişahlar da, Anadolu’da çıkan bazı isyanları bastırmak amacıyla Bursa’da kısa sürelerle kalmış ve bu sayede saray elden geçirilmiş, yer yer ihtiyaca göre genişletilmiş ve tamir edilip kullanıma hazır hale getirilmiştir.İkinci büyük başkent olan Edirne’dekiler, ardından da İstanbul’daki Eski Saray ve Topkapı saraylarının prototipi olduğu anlaşılan Bursa Sarayı’ndan (Beğ Sarayı) ayakta kalanlar, halkın Küçük Kıyamet adını verdiği 1855 depreminde yerle bir olmuş ve molozlar temizlendikten sonra üzerine yapılan askerî tesislerin temellerinin altında kalmıştır.

Şâir-i Azâm Abdülhak Hâmid’in babası olan Hekimbaşı Hayrullah Efendi (1820-1869), 1855 depreminden hemen sonra Bursa’ya gitmiş ve gördüklerini ”Yolculuk Kitabı” adını verdiği bir kitapta kaydetmiştir. Hayrullah Efendi gerçi sarayın ismini vermez ama Osman ve Orhan Gazilerin türbeleri ile Şehadet Camii’nin münhedim vaziyette olduğuna dair sözlerinden sarayın bu depremde ayakta kalamadığını çıkartabiliriz.  Muhtemelen Ahmed Vefik Paşa’nın Bursa’yı modern bir şehir haline getirme(!) çabaları sırasında bu sarayın da molozları kaldırılmış olmalıdır. Bursa Sarayının bu modernleştirme çabaları sırasında yok olması karşısında, Keçecizade Fuad Paşa’nın 1855 depremini duyunca söylediği rivayet edilen söz, bugünkü durumu da özetler nitelikte. “Eyvah! Osmanlı saraylarının anası yok oldu!” Tarihçi-yazar Mustafa Armağan’ın ‘Bey Sarayı’ ile ilgili yazdığı bir yazıdan alıntılar yaptığımız bu takdimde görüldüğü üzere Bey Sarayı mütemadiyen bir bahtsızlığın konusu olagelmiştir. Şimdi, bu talihsizliğe son verme zamanıdır ve Büyükşehir Belediyesinin çabalarına Bursalılar da azami katkıyı vermelidirler. Kaldı ki, belediye, bu yerin tahsisi halinde Milli Savunma Bakanlığına aynı büyülükte bir yer verileceğini taahhüt etmektedir. Bununla birlikte söz konusu yerdeki binaların ömürlerini tamamladıkları da bilinen bir gerçek... Birinci derece sit alanı olan bu yerde yeni binaların yapılamayacağı da düşünüldüğünde yerin Büyükşehir Belediyesine tahsisi en makul yol gibi görünmektedir.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.