SON DAKİKA
Hava Durumu

ULUCAMİ'DE KORKUNÇ KADİR GECESİ

Bursa Ulucami tarih boyunca pek çok güzelliğin yaşandığı bir mekandı. Özellikle Kadir gecesi gibi mübarek gecelerde manevi füyuzattan istifad

Haber Giriş Tarihi: 23.07.2014 16:05
Haber Güncellenme Tarihi: 23.07.2014 17:05
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
ULUCAMİ'DE KORKUNÇ KADİR GECESİ
Bursa Ulucami tarih boyunca pek çok güzelliğin yaşandığı bir mekandı. Özellikle Kadir gecesi gibi mübarek gecelerde manevi füyuzattan istifade etmek isteyenlerin akıllarına ilk gelen yer Ulucami’ydi.

 

Burada Kadir gecelerinde zekatlar dağıtılır, fakirler sevindirilirdi. Sabaha kadar süren zikirlerle cemaat feyiz dolu anlar yaşardı. Ancak 1692 yılı Kadir gecesi, Ulucaminin unutamadığı bir gece oldu. Fitne ateşi can aldı. İmamın üstüne yürüyen cemaatin nasıl provoke edildiğine şahit olundu. Ulu bir mabedin içinde, galeyana gelmiş bir halk kitlesinin kutsal olanı /kutsal alanı umursamayacağı hakikati bir kez daha görülmüş oldu. Aslında olay bir kaç on yıl önce ortaya çıkan, kökü ise yüzyıllar öncesine dayanan bir selefi akımın Osmanlıda Kadızadeliler adıyla yeniden ortaya çıkması ve bidatlerle mücadele adına bugün hiç yabancısı olmadığımız görüşleri koyu bir şekilde savunmasıyla başlamıştı. Bu yüzden Ulucamideki olayı ve ayrıntılarını aktarmadan evvel o güne kadar gelen süreci iyi anlamamız gerekmetedir.

KADIZADELİLER VE SİVASİLER

1600’lerin Osmanlısında dini bir hareket olarak başlayıp zamanla sosyal ve siyasi yönleri de olgunlaşmaya başlayan Kadızadeliler hareketi bugünki Selefi / Vahhabi görüşleri andıran düşünceleri benimsemiş vaizlerin oluşturduğu bir hareketti. Mutasaavvıfların görüşleriyle koyu bir şekilde mücadele eden bu hareket Sufilere hayat hakkı tanımayacak ve tekkeleri yakıp yıkacak kadar da ileri gidebilecekti. Osmanlıda Selefi- Sufi çatışmasının adı daha çok Kadızadeli - Sivasi çatışması isimleriyle bilindi. Çünkü 4. Murat dönemi vâizlerinden Kadızâde Mehmed Efendi ile  Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî bu kavgaya isim babalığı yapmışlardı. Ve takipçileri arasında bu tartışmalar bir sonraki yüzyıla kadar sürmüştü.  Kadızâde Mehmed Efendi ve onun takipçileri, Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan birtakım âdet ve uygulamaları bid‘at olarak nitelemiş ve şiddetle reddetmişti. Dolayısıyla Kadızâdeliler hareketinin amacı, İslâm’ı Kur’ân-ı Kerîm ve Resûl-i Ekrem’in sünneti dışındaki bid‘at sayılan unsurlardan arındırmak ve bu anlayışı devletin bütün kademelerine yaymak olarak nitelendirilebilir. (Semiramis Çavuşoğlu, Kadızadeliler maddesi, DİA)

SİLAHSIZ IŞİD

Günümüzde Suriye ve Irak’ta terör estiren IŞİD ya da benzeri radikal islami gruplar düşünsel anlamda  Kadızadelilerle pek çok benzerlik taşır. Ancak kolayca yapılan böyle bir benzetme biraz ucuz kalabilir. Çünkü  Kadızadelilerin öncelikle bir vaiz zümresi olduğu ve ilmi cepheleriyle daha ön planda oldukları unutulmamalıdır. Mahaza silahsız oldukları ya da sadece ilim mahfillerinde etkili oldukları da söylenemez. Zira Kadızadeliler ölümle neticelenen pek çok olayın müsebbibi oldular. İşte bir kaç örnek: Kadızadeliler 1651 yılında Sadrazam Melek Ahmed Paşa’dan bir buyruldu alıp Demirkapı yakınlarındaki Halvetî Tekkesi’ni basarak devran eden dervişleri dağıtmışlardı. Daha sonra bir müddet sükûnet sağlandıysa da bu defa Üstüvânî Mehmed Efendi’nin liderliğinde Şeyhülislâm Bahâî Mehmed Efendi’den semâ ve devranın haram olduğuna dair bir fetva aldılar. Üstüvânî, Abdülmecid Sivâsî’nin halifelerinden Abdülkerim Çelebi’ye gönderdiği mektupta semâ ve devranın menedilmesinin vâcip olduğunu, Abdülkerim Çelebi’nin tekkesini basıp kendisini ve takipçilerini öldüreceklerini, bu tekkenin temelini kazıp toprağını denize dökmedikçe orada namaz kılmanın câiz olmadığını bildirdi.

Kadızâde Mehmed Efendi’nin vefatından sonra onun taraftarları olan bir kısım kürsü vâizleri de şer‘an haram olduğu kesin delillerle sabit olmayan bazı şeylerin haramlığını iddiaya devam ettiler ve bunları yapanları küfürle suçladılar; cemaatle nâfile namaz kılanlara, makamla salavat getirip na’t-ı şerif okuyanlara, tasavvuf ehlinin semâ ve devranına şiddetle karşı çıktılar. Saraydaki baltacılar, bostancılar ve kapıcılardan bazılarını da etkileri altına alıp onlar vasıtasıyla kızlar ağası ile vâlide sultana kadar ulaştılar ve siyasî güç sahibi oldular. Hareketin bu ikinci safhası, Sultan İbrâhim’in hükümdarlığının son yılları ile henüz yedi yaşında tahta çıkan IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarına rastlar. Tarihçi Naîmâ’ya göre Kadızâdeliler sadece Halvetîler, Mevlevîler ve diğer tarikatlara mensup olan dervişleri değil onların tekkelerine giden halkı da küfürle suçluyorlardı.

Kadızâdeliler’in saraydaki nüfuzu, hâmilerinin çoğunun katledildiği Çınar Vak‘ası’na (1066/1656 Vak‘a-i Vakvakıyye) kadar sürdü. Naîmâ’ya göre Çınar Vak‘ası’ndan sonra sadrazamlığa getirilen Boynueğri Mehmed Paşa, tayin işlerinde ulemâ ve vâizlere danışmaya karşı çıkıp bunları bizzat kendisi yapmaya başlamış, bundan müteessir olan Kadızâdeliler de Venedik donanmasının Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almasını fırsat bilerek bu durumun zulmün, rüşvetin artmasından, bid‘atların çoğalmasından, vezirle müftünün tarikat ehlini himayesinden kaynaklandığı yolunda vaazlarla halkı tahrike başladılar (Târih, VI, 225). Ardından Köprülü Mehmed Paşa’nın sadâretinin sekizinci günü Fâtih Camii’nde müezzinler cuma namazı sırasında na’t-ı şerif okurken Kadızâdeliler bunlara engel olmak için harekete geçtiler, fakat bu teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kadızâdeliler toplanarak İstanbul’da bulunan bütün tekkeleri yıkmaya, rastladıkları dervişlere “tecdîd-i îman” teklif edip kabul etmeyenleri öldürmeye, hep birlikte padişaha gidip bid‘atları kaldırmak için izin istemeye, selâtin camilerinde tek minare kalacak şekilde diğer minareleri yıkmaya karar verdiler. Ertesi gün ellerinde taşlar ve sopalarla taraftarlarını toplayarak Fâtih Camii’nde bir araya geldiler. Sadrazamın adam gönderip isyancılara nasihat etmesi fayda vermedi. Köprülü Mehmed Paşa devrin tanınmış âlimlerini toplayıp Kadızâdeliler hakkındaki görüşlerini sordu. Meclisin kararını padişaha sunan sadrazam padişahtan Kadızâdeliler’in katli için ferman aldı. Ancak bu ceza sürgüne çevrilerek hareketin liderleri olan Üstüvânî, Türk Ahmed ve Divane Mustafa Kıbrıs’a sürüldü, böylece hareketin ikinci safhası sona erdi. (Çavuşoğlu, agm.)

BU KADAR RADİKAL SÖYLEMLER NİÇİN VE NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR?

Dün de bugün de bu hareketlerin revaç bulmasının sebebi olarak, başımıza gelen her türlü olumsuzluğun nedeni doğru olarak tesbit edilemeyince neden olarak Allah ve Rasulünün bozulmamış-hiç değişmemesi gereken  dininden/şeriatından  uzaklaşmamız gösterilmiştir. O yüzden şu tesbitler bi hayli önemlidir: Tarihte bu tür hareketlerin genellikle bunalımlı sosyal ve siyasal şartlarda ortaya çıkmış olması gibi Kadızâdeliler hareketi de Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda içinde bulunduğu karışıklıklar, merkezî idaredeki zaaflar, artan ekonomik bozukluklar, Avrupa ve İran ile olan sürekli savaşlar ve toprak kaybı, yoğun nüfus hareketleri ve çıkan isyanlar gibi bir istikrarsızlık ortamı içerisinde doğup gelişme imkânı bulmuştur. (Çavuşoğlu, agm.) Kadızâdeliler’in fikrî öncüsü tahmin edilebileceği gibi bu günkü Vahhabiliğin de piri olan ünlü alim İbn Teymiyyedir.  İbn Teymiyye mektebinden etkilenen Birgivî Mehmed Efendi (ö.1573) de Kadızâdeliler arasında yaygın biçimde okunan Risâle-i Birgivî (Vasiyetnâme) adlı bir ilmihal kitabının yazarıdır. Gerçi Birgivi Mehmet Efendi bu Selefi düşünce akımının Osmanlıdaki öncüsü gibi görülse de aslında bir tarikat müntesibi olarak farklı bir portre çizmektedir. (dipnot 4- Emrullah Yüksel, BİRGİVÎ maddesi, DİA) Birgivî’de görülen İbn Teymiyye’nin etkisi bu harekete ismini veren Kadızâde Mehmed Efendi’nin eserlerinde de dikkat çeker. Mehmed Efendi’nin, İbn Teymiyye’nin es-Siyâsetü’ş-şer’iyye fî ı’lâ’i’r-râ’î ve’r-ra’iyye adlı kitabının genişletilmiş Türkçe tercümesi olan Tâcü’r-resâil ve minhâcü’l-vesâil’i hazırlamış olması bu tesiri açıkça gösterir.

Kadızade Mehmed Efendi semâ ve devran, aklî ilimlerin tahsili, ezan, mevlid ve Kur’an’ın makamla okunması, tasliye ve tarziye, türbe ve kabir ziyareti, cemaatle nâfile namaz kılınması, tütün ve kahve içilmesi, musâfaha ve inhinâ konusunda olumsuz bir tavır almış, bunların tamamını bid‘at ve haram saymıştır. Ayrıca Hızır’ın hayatta olmadığını, Resûl-i Ekrem’in ebeveyninin ve İbnü’l-Arabî’nin kâfir olduğunu, Firavun’un imanının geçersizliğini, devlet katında yapılan bazı işler karşılığında alınan paranın rüşvet değil ücret olduğunu, Yezîd’e lânet gerektiğini ileri sürmüştür. Abdülmecid Sivâsî ise söz konusu meselelerde genel olarak aksi yönde görüş belirtmiştir. (Çavuşoğlu, agm.)

SULTANLARIN SİYASETİ

Hareketin ilk kıvılcımları tartışma seviyesinde önce camilerde ve padişah meclislerinde meydana çıktı. Meselâ Kadızâde ile Sivâsî arasında, “Eşyanın tesbihi hâl ile mi yoksa kâl ile midir?” tartışması vaaz kürsüsünden padişah huzuruna kadar taşınmıştı. IV. Murad’ın siyasî düzeni bozmamaları kaydıyla sûfîlerin faaliyetlerine karşı çıkmadığı ve Kadızâdeliler ile Sivâsî taraftarları arasında bir denge politikası izlediği dikkati çeker. Kendisinden önceki birçok padişah gibi IV. Murad’ın da tarikatlarla yakın ilgisi vardı. Ayrıca padişahın Sivâsî’ye, kendisine bağlı dervişlere müdahale edilmeyeceğine dair teminat verdiği de bilinmektedir. Bu meselelerin çoğu ve bid‘at konusu aslında yeni bir durum olmayıp daha önce İslâm âlimleri arasında tartışılmış ve çeşitli eserlerde genişçe işlenmiştir. Kadızâdeliler, yaşadıkları dönemde tenkit ettikleri meselelere tasfiyeci bir tutumla yaklaşıp bütün bid‘atları gerekirse şiddet kullanarak ortadan kaldırmayı amaçlamışlardı. Ancak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker prensibini zorla uygulamaya çalışmaları devlet düzenine tehdit teşkil edince siyasî otorite buna izin vermemiştir.

HADİSELERİN BURSA’YA İNTİKALİ

1656’da Kadızadeli terörünün yatıştırılmasının ardından vâiz Vanî Mehmed Efendi döneminde üçüncü safha başladı. (1663) İstanbul’a gelen Vanî, Sultan Selim Camii’nde vaaz vermeye başladı. IV. Mehmed’in himayesiyle önce padişahın, ardından Şehzade Mustafa’nın hocası oldu. Padişah ve sadrazamın üzerindeki etkisiyle saraydaki nüfuzu artan Vanî Mehmed Efendi sûfîlere karşı tavır aldı. 1077’de (1666) Mevlevîler’in yaptığı semâ ve Halvetî dervişlerinin Kadızâdeliler tarafından “tahta tepmek” olarak adlandırılan âyinleri onun etkisiyle padişah tarafından yasaklandı. 1081’de (1670) yine sultanın çıkardığı bir fermanla meyhaneler yıktırıldı. Vanî Mehmed Efendi’nin karşı çıktığı diğer bir uygulama olan kabir ziyareti de 1078 (1667) yılında padişahın emriyle yasaklandı. Hatta Osmanlı maliyesinde birçok örfî vergi bid‘at olduğu gerekçesiyle kaldırıldığı gibi diğer vergilerin kütüb-i şer‘iyyeye göre toplanması emredildi. (Çavuşoğlu, agm.) Vani efendinin Bursa’ya sürgün edilmesiyle birlikte de (mezarı Kesteldedir) tartışmalar Bursa’da hararet kazandı. Mehmed Efendi’nin takipçileriyle mutasavvıf Niyâzî-i Mısrî’nin taraftarları arasında 1103’te (1692) Bursa Ulucamii’nde Kadir gecesi cemaatle namaz kılınırken meydana gelen bir hadise, Kadızâdeliler hareketinin tesirlerinin Vanî Mehmed Efendi’nin vefatından (1096/1685) sonra da sürdüğünü gösterir.

BURSA ULUCAMİ’DE O KADİR GECESİ NE OLDU?

İşte Kadızade hareketinin Osmanlı tarihindeki en etkili isimlerinden olan Hace-i Sultani (padişah hocası) Vani Mehmet Efendi’nin torunu Sultaniye müderrisi Vanizade, bir mevlid esnasında bidat işlendiği gerekçesiyle Ahmed Gazzi nin damadı ve Ulucami imamı Abdurrahman efendi üzerine halkı kışkırtmış ve camide çok ciddi bir kargaşa çıkmıştı. Abdurrahman efendiyi korumaya çalışan Süleyman isimli bir derviş vefat etmiş, imam ise canını kıl payı kurtarmıştı. Tartışma cemaatle nafile namaz kılmak konusunda idi. Abdurrahman efendi Kadir Gecesi namazının cemaatle kılınmasını savunduğu için linç edilmek istenmişti ama olay bununla münhasır değildi. Zaten yıllardır benzeri tartışmalardan oldukça gergin olan ortam, Vani Mehmet efendi taraftarlarıyla Niyazı Mısri/Ahmet Gazzi taraftarları arasındaki husumetin neticesinde bi hayli yükselmişti. Bursada benzer bir tartışma O gece ki olaydan önce de yaşanır. Kadı Mehmet efendi mevlid kandilinde camide okunan mevlidin ‘Viladet bahri’ okunurken ayağa kalkmamış, kendisine niçin ayağa kalkmadığı sorulduğunda bu gibi şeylerin İslam’da yeri yoktur bidattir ve hıyanet suçu işlenmektedir cevabını vermiştir. Bunun üzerine Camii Kebir vaizi Şeyh Ahmet Gazzi “Bu nasıl haldir? bu ademlerde hiç insaf yokmudur?.. Camilerden tutun ,yemek, içmek, giymek hususlarında şüknamıza varıncaya kadar hangisi sünneti şerifeye muvafıktır. Camilerde alet dersleri okutmak, teezzin etmek, halılar , hasırlar, seccadeler , duvarlara yazılar, levhalar koymak, mahfiller , kürsüler, kitaplar, medreseler vs. bunların hangisi bidat değildir?” diye hissiyatını aktarmıştır.

(Bursa Ulucâmi İmâmlığı ve İmâmları, M. Asım YediyıldızT.C.  ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ  İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt: 17, Sayı: 2, 2008  s. 121-145 )

 

HER DÖNEMDE CANLILIĞINI KORUYAN TARTIŞMA KONULARI

 

Sultan Ahmet Camii’nin açılışında ilk cuma hutbesini veren Sufi alim Abdülmecid Sivasi ve Ayasofya’nın hararetli alimi Kadızade Mehmet Efendi arasında cereyan eden tartışmaların konuları Kadızâdeliler hareketinin odak noktasını teşkil eder. Bu konular bugün hiç de yabancısı olmadığımız, pek çoğu hala tartışılmakta olan konulardır:

- Sûfîlerin semâ ve devranının câiz olup olmadığı, zikir ve mûsiki konuları.

- Aklî ilimleri (matematik, felsefe gibi) okumanın câiz olup olmadığı;

- Hızır’ın hayatta bulunup bulunmadığı;

- Ezan, Mevlid ve Kur’ân-ı Kerîm’in makamla okunmasının câiz olup olmadığı;

- Hz. Muhammed ve Sahâbe’ye isimleri geçtiği zaman “sallallâhu aleyhi ve sellem” (tasliye) ve “radıyallâhu anh” (tarziye) demenin meşrû olup olmadığı;

- Resûl-i Ekrem’in anne ve babasının imanla vefat edip etmediği;

- Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin kâfir sayılıp sayılmayacağı;

- Hz. Hüseyin’in şehâdetine sebep olan Yezîd’e lânet edilip edilemeyeceği;

- Kabir ziyaretinin câiz olup olmadığı;

- Regaib, Berat ve Kadir gibi mübarek gecelerde cemaatle nâfile namaz kılınıp kılınamayacağı

- Emr-i bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker konusu.

Hazırlayan: Ömer Kaptan

Kaptanomar@gmail.com
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.