SON DAKİKA
Hava Durumu

Çaldıran Savaşı'nı nasıl anlamalıyız?

Yazının Giriş Tarihi: 23.08.2017 22:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.08.2017 22:20
Milletin tanımı eskiden beri zor bir meseledir. Batılıların yaptığı gibi milletin (nation) ırk olarak tanımı yapılsa, bu tanımın dışında kalanlar olduğu gibi, eskiden beri yaygın olan dine göre yapılsa da yine bu tanımın dışında kalanlar olmaktadır. Bazı çevrelerin pek tercih ettiği “ortak geçmiş, ortak gelecek, ortak vatan” gibi tanımların da yine her kesimi kapsamadığı görülmektedir. Türkiye gibi toprak ve halk bakımından Osmanlı bakiyesi olan, oran olarak az veya çok sayıda farklı din ve etnisitenin yaşadığı bir ülkede hemen herkesimi içine alacak bir tanımı da bulmak zordur. Türkiye şartlarında milletin tanımı nasıl olursa olsun, ırkı ve dini içine alması ise neredeyse kaçınılmazdır.

Türk halkının (ya da bazılarının tercihi ile Türkiye halkının) ortak geçmişine yapılan vurgularda en çok duyulan olaylardan birisi de Çaldıran Savaşı’dır. Bu savaş ise Osmanlılar ve Safaviler arasında 23 Ağustos 1514’de Çaldıran Ovasında gerçekleşti. Van iline bağlı Çaldıran ilçesi sınırları içindeydi bu ova. Ama Türkiye 1932’de İran ile yaptığı anlaşma ile bu ovayı verdi karşılığında Küçük Ağrı Dağını aldı. Dönemin yöneticilerinin her işinde önemli bir hikmet olduğu gibi bu takasta da ciddi hikmetler vardır. Zaten ova dediğin alçak ama Ağrı dediğin küçük bile olsa büyüktür. Türkiye’de işte bu alçak Çaldıran’ı verip yüksek ve küçük Ağrı dağını almış oldu.

Safaviler başlangıçta yalnızca Sünni ekole bağlı bir tarikat iken sonradan Şeyh Cüneyt zamanında tarikat özelliğine ek olarak siyasi hâkimiyet içinde uğraşan Şii ekole bağlı bir hareket oldu. Cüneyt’in torunu İsmail’de 1501’de Tebriz’i ele geçirip Akkoyunlu devletini yıkarak şahlığını ilan etti. Böylece Safavi devleti kuruldu. İsmail kısa sürede Akkoyunlu sınırları içindeki toprakları bütün Azerbaycan’ı ve Doğu Anadolu’yu ele geçirdi. Osmanlı sınırları içindeki bağlıları ise isyanlar çıkardı. Osmanlılar bu isyanları güçlükle bastırabildi. İsmail sürekli batıya doğru genişlemeğe çalışan ve bağlılarına göre asla yenilmez olan birisiydi. Osmanlılar/Yavuz Selim ise hem bu isyanların tekrarını kesinkes engellemek hem de İsmail’e bir ders vererek Doğu bölgesini ele geçirmek istiyordu. İki taraf Çaldıran Ovasında savaştı. İsmail mutlak bir yenilgiye uğradı. Bağlılarının onun hakkında ki bütün inançları yıkıldı. Kaçıp güçlükle canını kurtarabildi. Bütün efsanevi karizması yok oldu. Kendini içkiye verdi. Öldüğü 1524’e kadar bir daha hiçbir askeri harekâta girişmedi.

Bu İsmail tarihte eşine az rastlanır bir barbarlıkla Azerbaycan ve İran halkını kan dökerek zorla Şiileştirdi. Şiiliğin Azerbaycan ve İran’da kalıcı olması için Bahreyn ve Lübnan’dan mollalar ithal etti. Şimdi İsmail, Azerbaycan’da milli kahraman sayılmaktadır. Türkiye’de ise Aleviler onu yedi ulu ozanlarından birisi saymaktadırlar. Düşünelim ki yerli yersiz yöneticiler, halkın birliğini vurguladıklarında, “Biz Çanakkale’de Çaldıran’da Malazgirt’te birlikte savaşanların torunlarıyız” dediklerinde, Azerbaycan Türklerini, Türkiye’de ki Alevileri fena halde dışlamış olmuyorlar mı? Kürtleri dışlamayacak bir millet tanımı yapalım, tarih vurgusu yapalım diye yola çıkanların Kürtlerin dört beş katı fazlası Türkleri dışlamaları hangi siyasi aklın bir sonucu olabilir? Ya da böyle bir siyasette akıl var mıdır?

Çaldıran Türklerin arasında bir iç savaştır. Türkiye’de halkın birliğini vurgulamak için, geçmişte, Osmanlıların, Germiyan Saruhan Karesi Karaman Aydın Menteşe Dulgadırlı Hamid beylikleri ile yaptıkları savaşın bahane edilerek “ey ahali işte o savaşlarda biz beraber değil miydik” demek ne kadar akıl dışı ise Çaldıran Savaşı için de benzeri vurgular o ölçüde akıl dışıdır ve yanlıştır.

Siyasilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin tartışmaları ile ne Alevi Türkleri ne de Azerbaycan Türkleri Şah İsmail hakkındaki görüşlerini değiştirmeyecektir. Onların İsmail’den nefret etmelerini beklemek de beyhudedir. Milletin tanımı da milletin birliği vurgusu da tarihte siyasi nedenlerle ortaya çıkan savaşların hatırlanması ile o savaşların bir tarafına karşı birlik olunması çağrıları ile olmayacaktır. Artık Türkiye’yi yönetenlerin bu basit gerçeği görmeleri teslim etmeleri gerekir.

Çaldıran Savaşı için, Çaldıran ilçesinde Kuzey Azerbaycan ve Türkiye temsilcileri bir araya gelerek “Bu kardeş savaşının” bir daha tekrarlanmaması için ortak açıklamalar yapabilirler. Görüşlerini, yaptıklarını asla doğru bulmamakla birlikte, “Şah İsmail’in Türkiye için asla bir düşman” sayılmadığı, aynı şekilde Yavuz Selim’in de bütün Azerbaycan için önemli sayıldığı ilan edilebilir. Türkiye’de bazı yerlere Şah İsmail, Azerbaycan’da bazı yerlere de Yavuz Selim adı verilebilir. Kürtlerle kardeş olmayalım mı? Elbette olalım. Ama Kürtlerle kardeş olmak için Türk’ün bir kısmı ile düşman olmayalım. Kürtlerle kardeşliğimizi vurgulamak için başka nedenlere başka olaylara bakalım. Tarihte kalması icap eden sorunları güncellemeyelim. Mezhep çatışması ile rekabeti ile hiçbir ülke abat olmadığı gibi Türkiye’de abat olmayacaktır. Mezhep savaşlarının kazananları değil kaybedenleri olur.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.