SON DAKİKA
Hava Durumu

Casus imamlar melesi

Yazının Giriş Tarihi: 22.02.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.02.2017 22:30
 

Şubat ayı içinde Almanya ile bir “casus imamlar krizi” yaşandı. Almanya’da çalışan Diyanet görevlilerini itibarsızlaştırıcı, oradaki Türk toplumu nezdinde aşağılayıcı ve dışlanmaları hedefini kapsadığından kuşku duyulamaz. Üstelik böyle bir çaba sadece Diyanet görevlilerinin şahısları ile de sınırlı değildir.

Casus İmamlar meselesi ilk olarak Hollanda’da icat edildi. Sosyal İşlerden Sorumlu Bakan Yardımcısı Jetta Klijnsma, “Türkiye’nin Türkiye vatandaşları hakkında Diyanet Personeli aracılığı ile istihbarat topladığı” iddiasını ortaya atarak, Türkiye kökenli kişilerin kimlik bilgilerini gizli tutarak şikâyette bulunabileceklerini söyledi. İddia Hollanda Parlamentosu’nun da gündemine taşındı. Aslında Hollandalı bakan yardımcısının bu çağrısı ile, Türkiye vatandaşlarını, Türkiye Devletine karşı en azından Diyanet’e karşı kışkırttığı açıktır. Gurbet şartlarında yaşayan yeterli dini bilgiye de sahip olmayan vatandaşların hayatlarını çekilmez hale getiren sorunların başına böylece Türkiye ve Diyanet İşleri konulmaya çalışılmaktadır.

Ancak Hollanda sahip olduğu potansiyelin siyasi etkinin azlığı nedeniyle üstelik orada bulunan Türk vatandaşlarının da sayı bakımından azlığı, Hollanda’nın bu çıkışını silikleştirecekti. Bunun yanında Almanya gibi AB’nin patronu sayılacak, dünya siyaseti üzerinde de önemli ağırlığı olduğu sanılan bir ülkeye bu krizin taşınması beklenen sonuçların elde edilmesi için daha elverişliydi.

Almanya iç istihbaratı verileri raporu diye haberleştirilen haberler işte bu amaçla tedavül edilmiş olmalıdır. Almanya’nın iddiasına bakılırsa “Türkiye Devleti Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) aracılığı ile Türkiye vatandaşları hakkında özellikle muhalifler hakkında” bilgi toplamaktadır. DİTİB’nin hakkında bilgi topladığı iddia edilen bu muhalifler kimdir diye haber dikkatlice okunduğunda, ortaya FERÖ çıkmaktadır.

Teslim edilmelidir ki Alman istihbaratının düzenlemesi daha ustaca hazırlanmıştır. Almanya’da faaliyette bulunan DİTİB çalışanları itibarsızlaştırıldığı, böylece Türk vatandaşlarının misyoner faaliyetleri için daha elverişli bir topluluk durumuna gelmelerinin yanında terör örgütü özelliğinden başka hiçbir tarafı olmayan FETÖCÜLER de “muhalif” diye meşru olağan bir siyasi topluluk durumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Bu doğrudan fetöcüleri korumanın riski yerine, dolaylı olarak hem diyaneti ve onun çalışanlarının Almanya’da elini kolunu bağlamak hem de fetöcüler gibi barbar bir terör örgütünü korumanın kılıfını hazırlamaktan başka bir şey değildir.

Almanya Hollanda gibi ülkelerin bu istihbari yönlendirmelerinin siyasal amaçları  kadar dini amaçlarının da bulunduğu inkar edilemez. Çünkü Avrupa ülkelerindeki Müslüman nüfusu, Hıristiyanlık propagandası yapan misyonerlik çalışmaları için önemli bir hedef kitledir. Bu Müslüman nüfus içinde de Türklerin önemli bir sayıya sahip olduğu bilinmektedir. Bu suçlamanın oradaki Diyanet çalışanları için son derece caydırıcı olacağı da tahmin edilebilir. Onların arkasında toplanan cemaatleri içinde birer fitne aracı olmalıdır.

Halbuki Avrupa ülkeleri içinde Fetöcülerin en kolay barındıkları rahat ettikleri ülkelerin başında Almanya gelmektedir. Aslında Almanya’nın fetöcüleri koruma çabası, 15 Temmuz Darbesini hangi ülkelerin desteklemiş olduklarının da açıklayıcı bir örneğidir. Görünüşte Türkiye’nin müttefiki olan Almanya, Türkiye’de darbeye teşebbüs etmiş yüzlerce insanı katletmiş bir terör örgütünü hem de Diyanet çalışanlarını aşağılayarak yapmaya çalışmaktadır.

Türkiye hükümetinin bu çirkin saldırıları bertaraf etmek için neler yaptığı yeterince açıklanmış değildir. Türkiye’nin her yaptığının günü gününe haber olması şart değildir ama etkisinin ortaya çıkması görünür olması icap eder.

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yapılacak işler olduğu gibi Türkiye içinde de yapılması icap eden işlerin olduğu da açıktır. Türkiye’de faaliyet halinde olan Alman vakıflarının, Almanya kökenli kiliselerin siyasi işlere karışmadıklarına kim inanabilir? Türkiye’de faaliyette bulunan bu tür kuruluşların Almanya istihbaratından bağımsız oldukları iddiası da gülünçtür. Başta PKK uzantısı kuruluşlar olmak üzere Türkiye’deki bütün ayrılıkçı çabaların içinde Alman vakıflarının payı her zaman olmuştur. Bu vakıf ve kilise çalışanlarının mercek altına alınması çalışmalarının da sınırlandırılması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Din ve vicdan özgürlüğünün dokunulmaz bir kutsal olduğu AB misyonlarında sürekli telkin edilirken Hollanda ve Almanya örneğinde görüldüğü gibi din ve vicdan özgürlüğü kapsamında görevlerinde yapan Diyanet görevlileri zan altına alınmakta görevlerini yerine getiremez hale düşürülmeye çalışılmaktadırlar. “Almanya’nın yaptığı yanlış ise Türkiye neden bu yanlışı yapsın” mantığı ile bu konu geçiştirilemez. Hiç olmaz ise mütekabiliyet kuralı çerçevesinde olay ele alınmalı, Türkiye’de faaliyet halinde ki bütün Almanya vb ülkelerin kuruluşları acilen istihbari açıdan gözden geçirilmez ise bu Almanların ödüllendirilmesi anlamına gelir.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.