SON DAKİKA
Hava Durumu

Çeyrek Siyaset Maceram; 'Solu Ben Birleştirdim'

Yazının Giriş Tarihi: 20.05.2016 23:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.05.2016 23:12
2012 yılının mayısıydı. Facebook üzerinden tanıştığım ve bir süre sonra ahbap olduğum ‘Bursa’da mukim arkadaşlarımdan birisi yine facebook üzerinden tanıştığım başka arkadaşlarla buluşturmak istedi. Bu arkadaşım anayasa değişikliği oylamasında ‘yetmez, ama evet’ oyu kullanmış bir sol partinin yönetiminde olan bir arkadaşımdı. Son derece erdemli, dürüst, özeleştiri yapabilen, dünyaya ideolojik bir pencereden bakmayan arkadaşımın beni tanıştırdığı kişiler de onun gibi insanlar idi.

 

 

 

Bu arkadaşlar, bir partinin kuruluş hazırlıklarını yaptıklarını, il yönetiminde de onlara yardımcı olmamı/ yanlarında yer almamı istiyorlardı. ‘Yetmez, ama evet’ diyebilmiş sol bir gelenekten olduklarını, kuracakları partinin de sol bir parti olacağını, ancak her kesimden, çevreye saygılı ve demokrat insanları aralarına alacak bir hareket peşinde olduklarını söylemişlerdi. Henüz adı bile belli olmayan bu parti girişimcilerine; ‘Sol bir parti kurmamalısınız. Hatta adında sol olan bir parti kurmamalısınız. Kurarsanız 15 kadar partinin yer aldığı marjinal sol hurdalığına düşeceklerini,

‘Ayrıca, solcu birisi olmadığımı ve olmayacağımı, sosyalizme sıcak bakmadığımı ve hatta antikapitalist bile olmadığımı, bundan ötürü aralarında yer almamın mümkün olmayacağını’ söyledim.

Onlar ise, bu duruşum ve bu fikirlerimle aralarında yer almamın ve onlara dışarıdan bir göz gibi destek vermemin, farklı seslerden birisi olarak aralarında yer almamı iyi olacağını söylediler. Ben de sözlerimi dinlemeye hazır insanlara hayır demenin doğru olmayacağını düşünerek ‘Fahri yönetici’ olarak aralarına katıldım. Toplantılar, istişareler yaptık. Ve parti benim istemediğim bir isim ile çıktı.

Ben partinin ‘Halklar ve İnançlar’ komisyonuna seçildim. Daha ilk adımda tüzükte ‘inançlı kesim’ ve onlarla ilgili geçen ifadeleri eleştirdim. Bu ifadelerin İnançlı insanlara dışarıdan bakan ‘Oryantalist/ yabancılaşmış’ bir bakışı yansıttığımı söyledim…

Eylül ayında Kenan Evrenin ve 12 eylül paşalarının yargılanması döneminde Bursa’da da bir 12 eylül mağduru arkadaşımızın dava açması gündeme geldi. Halklar ve inançlar komisyonu olarak, 12 eylül darbesinin ve sonraki darbelerin mağdurları ile görüşmelerin ayarlanması görevi bize verildi. Ben de Mazlum Der’i aradım. Bu davada bizimle birlikte çalışmalarını önerdik. Onları ziyaret ettik. Bizi çok büyük bir ilgi ile karşıladılar. Mazlum Der yönetimi, diğer ‘İslami STK’ larla da istişare ederek, bizimle birlikte çalışabileceklerini, böylesi bir hayırlı işte bizi yalnız bırakmayacaklarını, bu meselenin aynı zamanda kendi meseleleri olduğunu söylediler.
Bir sonraki toplantımızda Mazlum-Der STK ‘larla görüşmüş, bir kaçını da yanında getirmişti.
Bizimkiler ise çoktan caymıştı/ tısmıştı Mazlum Der ile birlikte yol almaktan. O gece ve sonraki hafta bu tutumlarını sorguladım ve eleştirdim. ‘Zaten ‘yetmez ama evet’ diyerek mahallelerinden dışlandıklarını, mazlum der ve İslami STK’ larla birlikte hareket ederek büsbütün kopma riskini alamayacaklarını’ söylediler. Bense ‘daha sırada ülkücüler var, onlar da darbe mağduru… Mazlum Derin dışında birçok İslami grup olduğunu, halklar ve inançlar komisyonu olarak hepsi ile görüşmek gerektiğini söylemeye’ devam ediyordum. Ama arkadaşlarımın bazıları ‘Ülkücülerle görüşmeyiz, onlar mağdur değildir, İlamcılar darbe mağduru değiller, onlar dindar değil, dinci…’ modunda idiler.
Bu olaylar ve tartışmalar sonucunda ‘Kendi kale sahasında top çevirmeyi siyaset belleyenlere anlatabilecek bir şeyimin olmadığını söyleyerek yolumu ayırdığımı söyledim. Sonraki günlerde kararımdan vazgeçmem için görüşmeye gelen arkadaşa şu fıkrayı anlattım: ‘Erzurumlunun biri gözünü kaybetmiş. İnsan gözü bulamadıkları için koyun gözü takmışlar adama. Aradan zaman geçmiş, kontrole gitmiş. Doktor sormuş: nasıl, görebiliyor musun? Erzurumlu: İyi dohtur bey, ama ot cörende gözüm gayiir.’ Sizin dedim, Müslüman cörende gözünüz gayiir…
Pasif bir şekilde de olsa yanlarında olmamı rica etti. Ben de arada bir bazıları ile görüştüm. Sonra ‘Gezi Kıyameti’ koptu. Bizim arkadaşlar tam moda girmiş, safların en önünde mahallenin en adapte olmuş gezi mücahidleri kesilmişlerdir. O günlerden sonra katıldığım bir piknikte içlerinden heyecanlı bi abi şöyle bir nutuk irad etti:
‘Şehirlerimizi AKP’den geri almalıyız. İstanbul’umuzu geri almalıyız’ demişti.
Geri derken? Nurettin Sözen mi yani? diye sordum.
‘Evet, gerekirse Nurettin Sözen’ demişti.

Şimdi hepsi aynı yerde. Atı alan Nurettin Sözen’i geçmiş bile.
Bir ara şuna benzer bir şey yazmıştım:
“Eskiden solda fraksiyonlar vardı. Farklı versiyonlar vardı içlerinde. Solcu gruplar arasında nüans farkları olurdu. Gezi bu nüansları/ fraksiyonları tek bir modta birleştirdi. DHKP-C modu”

O partinin bir sözcüsü HDP’nin bir eyleminde herkesi orada görünce heyecanlanmış ve şöyle demişti: “İşte hayalini kurduğumuz solda birlik budur”
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.