SON DAKİKA
Hava Durumu

Cumhuriyet ile saltanat el değiştirmiştir

Yazının Giriş Tarihi: 29.10.2016 23:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.10.2016 23:02
Cumhuriyet idaresinin kurulma biçimine İslami çevrelerden gelen eleştirilerin ne ölçüde haklı olup olmadığı değil daha çok bu eleştiriler nedeniyle İslami çevrelerin “cumhuriyete karşı ve saltanat taraftarı” oldukları gibi nitelemelere yol açmıştır.

 

İslami çevrelerin savuna geldikleri tezlere göre saltanatın yanında cumhuriyet idaresine karşı olmaları ne kadar mümkündür? Bu sorunun cevabı ister istemez cumhuriyetin nasıl ve hangi şartlar altında ilan edildiğini hatırlamayı kaçınılmaz etmektedir.
Bir defa 1923’ün şartlarında Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sadece “Türkiye’nin kararı” sayılabilir mi? Birinci Dünya Savaşının mağlup ülkeleri, İttifak Devletlerinin ((Almanya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan) hepsinde yönetim değişmiştir. Değişen yönetimlerin hepsi krallık/padişahlık idi. Krallık idarelerinin yerine de “cumhuriyetin kurulması” kaçınılmazdı. Yönetim değişikliğini sadece Türkiye ile, “cumhuriyetin fazilet rejimi” olması ile ve hiç kimsenin akıl edemediği bu fazilet rejimini Kemal paşa’nın içinde bir sır gibi saklayarak, zamanı geldiğinde ilan etmesiyle açıklamak hem yanlış hem de gülünç bir iddia olur. Çünkü bu yönetim değişimlerinde savaşı kazanan ülkelerin yani İtilaf devletlerinin (Özellikle İngiltere’nin) belirleyiciliği önemlidir.

 

Dünyanın kaç ülkede cepheye komutan olarak gönderilmek istene bir asker “bana elcisin yetkilerini verirseniz giderim yoksa gitmem” diye ısrar eden bir örnek bulunabilir? Başka bir örneği yoktur. Kemal Paşa’nın “başkomutan” seçilmesi ile onun “tek adam” yönetimi de başlamış olur.
Batı cephesinde Yunan işgalini ortadan kaldırmak da zor olmaz. Çünkü Yunan kuvvetleri yabancıdır, dağınıktır, buna karşılık Türk tarafı arazinin sahibidir, orayı daha iyi bilendir. Üstelik Yunan tarafını alt edecek tecrübeye, donanıma, hazırlığa da sahiptir. Türk tarafının taarruzu başladığında İtalya ve Fransa artık Türkiye ile anlaşmış İngiltere ise pusuya yatmış vaziyettedir. Bu şartlarda Yunan işgalinin bozguna uğraması Kemal Paşa’nın “tek adam” yönetimini takviye eder.

 

Kemal Paşa, Anadolu’ya gönderildiğinde Vahdeddin’in yaveri olmasını birkaç yıl iftiharla kullanır. In bir Ama artık yaveri olduğu şahsın iktidar gücü yok olmuştur. Hala yaverlik günlerinde ki gibi davranmasın bir anlamı kendisi için kalmamıştır. Savaşı kaybeden Osmanlıların yönetimden uzaklaştırılması İtilaf devletlerinin isteğidir. Başkomutan ilan edilmesi ve Yunanlıların yenilgisi de içerde onun “tek adam” yönetimini kuvvetlendirmiştir.

 

Kemal Paşa, “gelin Osmanlı hanedanlığını kaldıralım Vahdeddin yerine beni padişah ilan edelim” demesi dönemin şartları içinde olacak bir iş değildir. Osmanlının ortadan kaldırılmasının “icapları” üzerine söylenen her söz ise onun tek adam yönetiminin gerekçesini hazırlamıştır. Yeni bir idare şekli, hem Osmanlıları ortadan kaldırmanın resmiyetini hem de Kemal Paşa’ya yeni bir statüyü sağlamış olacaktı. Nitekim muhalefetin olmadığı meclis’te yapılan oylama ile cumhuriyet ilan edildi ve Kemal Paşa’da cumhurbaşkanı seçildi. Kemal paşa tarafından kullanılan sınırsız yetkilerin bu gün bile “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” olması bu vahim durumun onun ölümünden sonra bile devam ettiğini göstermektedir.
Cumhuriyet idaresi, asırların getirdiği yenilgilerin, toprak kayıplarının, geri kalmışlığın sorumlusu olarak “İslam’ı” sorumlu saydı. Bunun için de İslami bilinen her ne varsa onun şiddetle ortadan kaldırılması sağlandı. Her türlü İslami faaliyet “din istismarı, vatana ihanet” sayıldı. Bu faaliyetlerin sahipleri de çok acımasızca ve hukuk dışı yöntemlerle ortadan kaldırıldı.

 

Cumhuriyetin kurulmasını ve “cumhuriyet adına” yapılan kanlı uygulamaları bu yüzden İslami çevreler büyük bir öfkeyle ve tepkiyle anarlar, eleştirirler. Bu eleştirilerin doğrudan cumhuriyet kavramı ile de irtibatlandırılması inandırıcı değildir.
Çünkü siyasetle ilgili kitaplarda, sözlüklerde, saltanat “tek adam yönetimi, yönetim ile ilgili yetkilerin sınırsız olarak tek bir kişi de toplanması” diye açıklanır. 1922’den itibaren Türkiye’de yönetim ile ilgili bütün yetkiler sadece Kemal Paşa’da toplanmıştır. Padişahlık döneminde, Vahdeddin, Reşat hatta Abdülhamid’in sahip olmadığı sınırsız yetkilere Kemal Paşa sahip olmuştur. Bu yüzden padişahlık yerine cumhuriyet idaresinin “fazileti, lüzumu” hakkında söylenen her söz İslami çevrelerin tebessümüne, tepkisine yol açmıştır.
Üstelik bir de olayın dış tarafı vardır. Osmanlı yönetiminin kaldırılması ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak, Türk tarafının itilaf devletlerinden alacakları, isteyeceklerinin hukuki dayanağı ortadan kalkmıştır. Lozan görüşmelerine giden Türk heyeti, itilaf Devletlerine karşı kendisini zayıflatarak, adeta elini kolunu bağlayarak gitmiştir. Lozan görüşmelerinin, itilaf devletlerinin isteğine göre şekillenmesi, Türk tarafının zayıflığından değil, Osmanlı adına isteyeceklerinin, Osmanlı adının ortadan kalkması ile birlikte mesnetsiz kalmasıdır. Bu Türkiye için büyük kayıptır. Bu kayıplar nedeniyle de cumhuriyetin “tek adam” yönetimine muhalefet etmek hem bir fazilet hem de bir görevdir. Nitekim İslami çevrelerde uzun bir dönem bu faziletli görevi yapmıştır.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.