SON DAKİKA
Hava Durumu

Davutoğlu'nun İran ziyareti

Yazının Giriş Tarihi: 11.03.2016 05:21
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.03.2016 05:21
Başbakan Davutoğlu’nun Mart ayının ilk günlerinde İran’ı ziyaret etmesi bazı çevrelerde şaşkınlığa yol açarken, bazıları da bu ziyaretin, bölgede işlerin İransız yürümeyeceği tezini güçlendirdiğini iddia etmişlerdir.

Oysa Türkiye ile İran arasında anlaşmazlık konularına yakından bakınca, iki ülke arasındaki ilişkilerin kolayca tatlıya bağlanamayacağı teslim edilecektir. Hangi konularda sorun yaşadıklarına bakılmadan ve bu sorunların içeriği hesaba katılmadan, bu ziyaret nedeniyle Türkiye’nin haksız buna karşılık İran tarafının da haklı sayılması hiç inandırıcı bir tutum değildir.

İran’da despot bir yönetimin varlığı inkâr edilemez. Başta haberleşme olmak üzere İran’da ki halkların temel hakları büyük bir baskı altındadır. İran’da Fars olmayanların (Ermeni ve Yahudi azınlıklar dışında) hiçbir siyasi ve kültürel hakkı yoktur. Aksine Türkler, Kürtler, Beluçlar ve Araplar büyük bir devlet baskısı altındadırlar. Bu halklara yönelen İran devlet baskısına Türkiye’de adalet isteyen hangi yönetim kayıtsız kalabilir?

İran’ın yayılmacı işgalci dış siyaseti de önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. İran hükümeti tarihte hiç benzeri olmayacak şekilde Ceziretül Arab’da ki işgallerini genişletmeye çalışmaktadır. ABD Irak’taki işgalini fiilen İran’a bırakmıştır. Irak günümüzde fiilen İran’a bağlı durumdadır. İranlı yöneticiler açıkça “Bağdat bizim merkezimizdir” diyebilmektedirler. Suriye’de Rusya İran ve PKK ittifakı Suriye halkının katledilmesi pahasına devam etmektedir. Keza İran Yemen’de de yeni işgal cephesi açmış diğer taraftan da S. Arabistan’da ki Şii Arap azınlığı ile yönetim için tehdit nedenleri oluşturmaktadır. İran dış siyasetinde “Şii ekseni” takip ettiğini göstermesinin yanında Azerbaycan Ermenistan savaşında da Şii çoğunluklu Müslüman Azerbaycan’a karşı her zaman Hıristiyan Ermenistan’ın tarafında olmuştur.

Görüldüğü gibi İran’ın dış siyasetinde büyük harcamalarla can kayıpları ile elde etmeğe çalıştığı hedefler ise Türkiye siyaseti bakımından hiçbir şekilde kabul edilebilir hedefler değildir. Ne Irak’ta ki Sünni Araplara yönelen büyük baskılar ne de Suriye’de Rusya ve PKK ittifakı ile girişilen toplu kıyımlar Türkiye’nin razı olacağı işler değildir.

Davutoğlu’nun İran ziyaretiyle ne Türkiye’nin dış siyasetinde ki öncelikli hedeflerinden vazgeçtiği ne de İran’ın bu ziyaretle yayılmacı siyasetini bıraktığını beklemek iddia etmek inandırıcı değildir. Komşu olan iki ülke arasında bu tür ziyaretlerin olması bazen gerekli hatta kaçınılmaz da olabilir. Ancak bir ziyaretle bütün bu sorunların hal yoluna girdiğini düşünmek de hayal sınırlarını zorlamaktır.

Coğrafyanın kader olduğu tezi bir kere daha kendini göstermektedir. Türkiye ile İran kendi kararları ile komşu omluktun vazgeçemeyeceklerine göre, yöneticilerin bu tür ziyaretleri de kaçınılmaz olacaktır.

Davutoğlu’nun ziyareti sonrasında ilan edilen “Suriye’de barışın sağlanmasına katkı ve bölge sorunlarına bölge dışından aktörlerin karışmaması” kararı da yalnızca bir temennidir. Çünkü İran’ın Arap yarımadasında ki yayılmacı siyasetini Rüsya’nın/ABD’nin hatta PKK’nın desteği ile yürüttüğü açıktır. Böyle bir cümleye açıklamada yer verildi diye İran, Rusya’nın Suriye’den çekilmesini de isteyecek değildir. Kaldı ki İran’ın Suriye açısından ne keder bölge ülkesi olduğu da tartışmalıdır. Çünkü Suriye’nin komşusu değildir, Suriyeliler Arap değildir. Hatta İran yönetiminin görmek istediği gibi Suriyeliler Şii bile değildir. Bu durumda “bölgesel aktör” iddiası ile ve hangi hakla, mantıkla savunmasız Suriye halkını katletme hakkını elde etmiş olabilir? Aynı mantıkla ABD’nin Irak Afganistan ve Rusya’nın Kırım/Suriye işgalleri de kendi hakları mı sayılacaktır?

Bilinen nedenlerden dolayı bazı çevreler, işgali ABD/İngiltere/İsrail yaparsa, bunu emperyalizm gasp sayarken, Rusya, İran ve Ermenistan işgallerini derin bir mutlulukla sevinçle karşılayabilmektedirler.

Türkiye İran arasında nitelik ve bölgesel ciddi sorunlar varken görüşmelerin olması yadırganacak bir iş değildir. Savaş halindeki ülkelerin bile zamanla görüştükleri dikkate alınırsa Türkiye İran arasında bu tür ziyaretlerin olmasını da doğal saymak icap eder. Ancak bu ziyaretlere gereğinden fazla bir anlam yüklenilmemelidir.

Bölge sorunlarının önemli kaynaklarından birisi İran yönetimidir. Bu yönetimin bir defa yayılmacılığı bırakması icap eder. Başka ülkelerdeki Şii toplulukları tahrik ederek onlar aracılığı ile karışıklık çıkarmaktan, farklı mezheplere mensup Müslümanlara baskı zulüm hatta katliam siyasetlerini terk etmesi icap eder. Böylece İran kaynaklı bölge sorunları ortadan kalkmış olur.

Ancak “mezhep devleti ve yayılmacı niteliği ile İran” bu siyasetlerini bırakır mı? Bu yayılmacı siyaset İran toplumunu bir arada ve baskı altında tutmanın da bir aracı durumundadır. İran’ın yayılmacı siyasetin terk etmesi ülke içindeki siyasi dengeleri de temelinden sarsacaktır. İran’da ki mezhebi ruhban ise bunu asla göze alamayacaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.