SON DAKİKA
Hava Durumu

Diktatörlük…

Yazının Giriş Tarihi: 29.03.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.03.2017 22:30
TDK sözlüğüne göre “Diktatör” Fransızca kökenli olup “dikte” kelimesinden ortaya çıkmıştır. “Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse”,  Diktatörlük ise “egemen ve mutlak siyasi bir gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu yürütme organınca denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasi düzen.” (s.525)

Sözlükteki açıklamalara bakılırsa diktatörlük, egemenlik yetkilerinin sınırsız olarak bir kişi de toplanması ve bu kişinin hiçbir şekilde sorgulanamaz, denetlenemez, hesaba çekilemez olması halidir. Denetim muhtemelen yöneticilerin sevmediği bir kavram olmalıdır. İktidar sahiplerinin gücü arttıkça denetimden de rahatsızlık duymalarını gösteren pek çok örnek hatırlanabilir.

Diktatörlük kavramının içeriğini anlamak için çok uzak mesafelere gitmek beyhudedir. Türkiye tarihi bu konuda öğretici örneklerle doludur. Binlerce yılı aşan bir padişahlık geçmişi vardır. Padişahlık ki babadan oğla geçen, ömür boyu süren, yasama yürütme ve yargı güçlerini elinde topladığı varsayılan bir yönetim tarzıdır. Hatta bazı takıntılı kimselerin iddiasına bakılırsa padişahlık döneminde “halk kul, padişah da onun sahibi” idi.

Tarihte kullanılan kavramların içeriğini günümüz şartları içinde değil revaç da olduğu dönemin bağlamı içinde ele almak gerçekçi ve mantıklı bir yoldur. Kuzey Azerbaycan’da “iş bilen, becerikli iş adamı” anlamında kullanılan pezevenk kelimesinin anlamı Türkiye’de son derece başka ve hatta çirkin bir içeriğe sahiptir. Bu kelimeyi Azerbaycan’da ki anlamından yola çıkarak Türkiye’de tedavüle sürmek saçma olacağı gibi Türkiye’de ki anlamını da Azerbaycan’da telkin etmek bir o kadar yanlıştır. Tarihte kullanılan kul ya da reaya kavramlarını da aynen böyle düşünmek anlamak icap eder.

Padişahların söylendiği kadar tarifsiz, denetimsiz, sınırsız idari yetkileri olduğu kabul edilse bile, ölümünden sonra yaptıkları değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hiçbir padişah yoktur. Sırf bu farkları bile diktatörlük kavramı açıklanırken padişahların hatırlanmasının yersiz olduğunu göstermeye yetebilir.

Bu yüzden diktatörlük kavramını anlamak için cumhuriyet dönemine yoğunlaşmak daha makul bir yoldur. Bu dönemde insan aklına ziyan iddialara rastlanır. CHP genel başkanı sıfatıyla İsmet İnönü, Adnan Menderes’i en çok “diktatör” olmakla suçlanır. İnönü gibi geçmişte pek çok kanlı olayda parmak izleri olan birisi bile Menderes’i böyle suçlayabilmiştir. Muhtemelen İnönü, kendisinin seçim meydanlarında üst üste Menderes tarafından yenilmiş olmasını “diktatörlük” olarak görmüştür. İnsan her yaş da her şeyi doğru olarak göremiyor. Yakın sayılacak bir zamanda İnönü’nün siyasi mirasçıları bile Turgut Özal’ı yine “diktatörlük yapmakla, ona heveslenmekle” suçlamıştır. Özal’da peş peşe seçim kazandığı için “diktatör görülenler arasına” katılmıştır.

Ak Parti’den önceki 80 yıllık cumhuriyet döneminde 1961, 1982 ve 1987’de olmak üzere (gerçek de sadece 1987’de) üç kere referandum yapılarak halkın görüşü alınmıştır. On beş yıllık Ak Parti dönemindeyse 2007, 2010 ve şimdi 2017’de olmak üzere üç kere referandum yapıldı. Bu dönemde teslim edilmelidir ki özgür seçimler yapıldı. İktidar halka hesap vererek seçim kazandı. Buna rağmen temel konularda ki değişikliklerdeyse referandum yolu seçildi.

Aslında doğru olan da budur. Madem halk egemenliği vardır, o halde “arkadaşlar yarın cumhuriyet ilan edeceğiz” diyerek hem de TBMM’nin üçte birisinin hazır olduğu bir toplantı da temel bir değişiklik yapmak yerine her ciddi değişimde halkın onayını almak daha erdemli bir yoldur.

Bu yolu seçenlerin ise (T.Erdoğan) diktatörlükle suçlanması azametli bir yalandır. Türkiye’yi tanımayanlar zannederler ki, Erdoğan’a muhalif olanların parti kurması, seçimlere katılması, anılarını yazması, gazete çıkarması, seçimlerde hazineden yardım alması, TBMM’de eleştirilmesi yasak olduğu gibi TBMM üyelerini Erdoğan,  o üyeler de Erdoğan’ı ömür boyu Cumhurbaşkanı seçmektedir. Türkiye’nin gerçeğine gözlerini vicdanlarını kapatanlar zanneder ki 1923’de başlayan örneklerde de olduğu gibi Erdoğan’ın yüksek seçim kurulu başkanlığı gibi bir görevi de vardır. Günümüzde muhaliflerin Erdoğan’a söylediklerinin yarısını 1923/1950 arasında Atatürk ve İnönü için söylemek mümkün olabilmiş midir?

Elbette hayır. Ancak geçmişinde Nazilik, faşistlik gibi kara ve kanlı dönemleri olan Almanya benzeri ülkelerin bile Erdoğan aleyhine Avrupa’da bir koro oluşturarak, Türkiye içinde benzeri bir karanlık ve kanlı geçmişi olan kesimlerle birlikte “diktatör Erdoğan” diye nakarat okumaları halkın çoğunluğunun nezdinde Erdoğan’ı ibra etmektedir. Tarihte haçlıların aleyhine ittifak ettiği kimseler daima Türk halkının ve diğer Müslümanların iyiliği için kendini feda edenlerdir.

Erdoğan gibi seçimden seçime referandumdan referanduma koşan temel konularda halkın onayını en değerli iş sayan birisini diktatör saymak için insanın cahil, görmez, anlamaz, bilmez ve kötü niyetli birisi olması icap eder.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.