SON DAKİKA
Hava Durumu

Din ve tarih adına insanları aldatmak

Yazının Giriş Tarihi: 26.07.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.07.2017 22:30
Müfredat kelimesi, Arapça müfred (tek-tekil) den türemiştir. Bir bütünü meydana getiren parçalar, unsurlar, ayrıntılar, dökümler demektir. Müfredat programı ise, eğitim ve öğretimde işlenecek ve öğretilecek konuların toplamı ya da listesi demektir. Son günlerin gözde tartışmalarından birisi de Din Bilgisi müfredat programına cihat konusunun eklenmesidir.

Aslında Türkiye’de sol/Kemalist çevreler son derece tutucu bir refleks ile hemen her alanda olduğu gibi eğitim alanında da hiçbir değişikliği anlamıyorlar, itiraz ediyorlar, bu değişikliklerin kötü işlerin başlangıcı olacağı gibi takıntılarını sürekli tekrarlıyorlar. Hangi ders olursa olsun bir dersin müfredat programında yapılan en küçük bir değişikliği, güncellemeyi, yenilemeyi bir savaş nedeni olarak görmektedirler.

Siyasi, idari yapıda olduğu gibi eğitim alanında da 1920’lerde tesis edilen kalıpların hiçbir değişime uğramadan devam ettirilmesi, “çağdaşlıkları adına” ilk ve önemli beklentileridir. Aradan yüz yıl geçmiş, toplumun şartları, ihtiyaçları neredeyse tümüyle değişmiş buna rağmen bu sol/Kemalist çevreler bu takıntılarını devam ettirmeye uğraşıyorlar.

Aslında 1920’lerde kabul edilen eğitim müfredatı da elbette dönemin toplumsal şartlarına ihtiyaçlarına bağlı olarak tesis edilmemişti. Yönetim yetkilerini tümüyle elinde tutan bir kişinin “bu böyle olacak” diye öngöresi ile olmuştu. Toplumun ihtiyaçları beklentileri ise önemli sayılmadı. Zaten Türk halkı, kendi faydasına olacak işleri anlamaktan bilmekten aciz bir kalabalık olarak görüldüğünden, Türk halkı adına O’nun kurtarıcısı sayılan kişinin hemen her işe karar vermekle tek, biricik, yegane yetkili olarak görülmüştü.

Osmanlı tarihi boyunca eğitim kurumları, medreseler tek elden idare edilmezlerdi. Her medresenin vakıf mütevellisi, hocaları orası için bir müfredat tayin ederdi. Bu tutum oldukça demokratik ve yerel ihtiyaçları dikkate almaktaydı. Tanzimat’la başlayan nizami mektep/medrese gibi ikili okul düzeninde bütün okullarda merkezden belirlenmiş tek tip müfredat uygulanmaya başlandı. Medreseler ise müfredat konusunda eski özerk tapılarını devam ettirdiler.

Cumhuriyet mutlakiyetinde ise medreseler bir kişinin buyruğu ile kapatıldığından geriye kalan bütün nizami/düzenli mekteplerin müfredatı da tek bir merkezden Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tayin edilmeye devam edildi. Başta milli eğitim temel kanunu olmak üzere bakanlık mevzuatı büyük ölçüde 1920’lerden kalmıştır. Yüz yıl içinde dünyanın ve Türk halkının geçirdiği devirler, değişimler, ihtiyaçlar hiç hesaba katılmadan aynen tekrarlanmasına bazı çevreler kendilerini adamıştır.

Türkiye’de dönemin şartlarında müfredat içeriğini tayin edenlerin İslam’a/dine bakışları ise oldukça sorunludur. Aslında İslam’ı “toplumu geri bırakan tarihi bir engel” olarak görmelerine rağmen, toplumu istedikleri gibi yönlendirmek için İslam’ı ihtiyaç duyduklarında istismar etmeyi, onu kullanmayı da hiç ihmal etmediler. İslam’a bakışları da kendilerine özgü değildir, Oryantalistlerden aktarmadır. Oryantalist bakışa göre İslam’ında tıpkı Hıristiyanlık gibi bir referandumdan geçmesi icap eder. Çünkü başta cihat olmak üzere İslam’ın öngördüğü pek çok ilke ile oryantalistler sorunludur. Emperyalist saldırılara karşı cihat ilkesi daima bir engel olarak önlerinde durmuştur. Bu yüzden batılıların, onlar adına oryantalistlerin İslam ile onun cihat ilkesi ile sorun yaşaması doğaldır da onların içerdeki uzantılarının da aynı lehçe ile itirazlarını diri tutmaya devam etmeleri ülke adına utanç vericidir.

Din Bilgisi dersinde, iman, ahret, namaz, oruç, hac konularının yanında cihat’ın da olması aklın gereğidir. Madem MEB din konusunda öğrencileri bilgilendirmeyi kendi görevlerinden saymaktadır. O halde dinin önemli unsurlarından birisi olan cihat’ında asli içeriği ile birlikte okullarda okutulması kaçınılmazdır. Ancak buna itiraz eden çevrelere bakılırsa, müfredatta yapılacak her değişiklik ancak onların izni ile oluru ile mümkündür. Onlardan izin, olur talep etmeyen her değişim ise yine onların takıntılarına göre yanlıştır yersizdir.

Efendiler, siz kim oluyorsunuz? Kimi temsil ediyorsunuz? Bu ülke bu halk adına karar verme, ahkam kesme, norm koyma hakkını, yetkisini kimden aldınız? Madem her alanda sizin izniniz, olurunuz tayin edici olacaktır da seçimlere, meclise ne gerek vardır? Her şey bu arada Din Bilgisi dersinin müfredatı da sizin takıntılarınız, oryantalist bakışınıza göre yerinde sayacak ise bu halk dinini nereden nasıl öğrenecektir?

Ak Parti yönetiminin başta ulaşım bayındırlık gibi bazı alanlardaki göz kamaştıran başarısına rağmen etkisiz ve başarısız olduğu konuların başında muhtemelen Milli Eğitim gelmektedir. Her yıl yeni binaların yapımı, on binlerce öğretmen atamasının yapılmasını bir başarı saymaya devam etmektedirler. Elbette bunlar gereklidir. Ama yeterli değildir. 1920’lerden kalma eğitim mevzuatının tümü değiştirilmedikçe, başta tarih ve din bilgisi derslerinin müfredatı güncellenmedikçe, din adına ya da tarih adına halkın aldatılmasını engellemek mümkün olmayacaktır. Bundan dolayı din bilgisi müfredatında yapılan değişiklik maalesef ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır. Şimdilik yetmez ama evet ile açıklanabilecek bir değişimdir.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.