SON DAKİKA
Hava Durumu

Diyanet'in yanlışları

Yazının Giriş Tarihi: 07.04.2020 19:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.04.2020 19:58

Diyanet İşleri Başkanlığından (DİB) sol kesimin şikayetleri hiç bitmiyor. Aslında başkanlığın varlığından rahatsızlar. Bir kısmı tıpkı SSCB’de olduğu gibi DİB’in kapatılmasından yana olduğunu açıkça yazıyorlar. SSCB’de DİB benzeri kurumların liderleri kurşuna dizilmişti. Sol kesim işin bu kısmını söylemiyor ama gerisini siz anlayın der gibi yarım bırakıyorlar.
1923-1950 döneminde Dinin toplum üzerindeki etkisi yok etme çabaları her ne kadar SSCB’den ilham aldıysa da bu dönemde DİB gerekli görüldü. Çünkü din istismarı en önemli işlerindendi. Dini halkın aldatılması ve uyuşturulmasında bir araç olarak görmüşlerdi. Dönemin DİB yöneticileri de elhak kendilerine yüklenen bu görevi yapmışlardı.
Kısa bir hatırlama icap eder ki Osmanlı döneminde cami-mescit-medrese gibi kurumların görevlilerinin maaşları, bu kurumların vakıfları tarafından verilirdi. Doğrudan devletten maaş almazlardı. 3 Mart 1924’te çıkarılan bir kanun ile cami-medrese-mescit vakıfları gasp edildi. Görevlilerinin bir kısmı emekli edildi, atıldı. Bir kısmına devletten maaşlı olarak izin verildi.
Türkiye’nin 2020 yılı bütçesinde DİB’e ayrılan para 11 Milyar 519 Milyon 609 Bin TL, personel sayısı ise 130 bin oldu. Bu para için de sol kesim acaip rahatsızdır. Oysa bu rahatsızlıklarında samimi olsalar adına devrim kanunun dedikleri 3 Mart 1924’teki üçlü yasanın iptalini vakıf mallarının iadesini de isterler. Samimi olduklarına inanmak için hiçbir nedene sahip değiliz.
Bu sol kesimin büyük rahatsızlıklarından birisi de “DİB iktidar taraftarlığı yapıyor” diyorlar. Ama aynı DİB’ten CHP’nin ilk Genel Başkanı için sürekli hutbe istiyorlar. Bundan daha büyük taraftarlık olabilir mi? Bir siyasi partinin genel başkanı için camide hutbe okutulması aklın havsalanın kabul edebileceği bir iş midir?
Son yıllardaki DİB Ali Erbaş eleştirileri, onun Kadir Mısıroğlu’nu ziyaretinde düğümleniyor. Ali Erbaş’tan kimleri ziyaret edebilmesi için kendilerini onay makamı görüyorlar. Onların uygun gördüğünü ziyaret edebilir, uygun görmediklerini ise ziyaret edemez. Böyle bir tutum en azından haddini bilmezlik değil midir? DİB olan zat, bunlardan onay çıkmadıkça kimi ziyaret edeceğine bile karar veremeyecek, öyle mi? İyi ki ziyaret etmiş, sağ olsun, var olsun.
Acaba bugün DİB’in iktidar tarafında olduğu iddiası ile ondan şikayetçi olanlar, tek parti döneminde iktidarın her yaptığını kayıtsız şartsız alkışlamakla ödevli sayılan DİB için tek kelimelik eleştirilerini gören var mıdır? Hayır yoktur. Demek ki kimse kimseyi saf yerine koymasın, DİB’ten şikayetin temelinde bugünkü iktidara yakınlığı, uzaklığı yoktur. Mesele daha başka ve kökleri derindir.
Oysa DİB’in her şeyden önce idari ve mali bir özerkliğe sahip olması icap eder. Hatta DİB genel bütçe içinden de çıkarılabilir. 1924’te gasp edilen vakıf malları asli sahiplerine, yüz yıllık biriken faiziyle birlikte iade edilmelidir. Bunun için CHP’nin İş Bankasındaki hisselerinden de faydalanılabilir. Bütçe içinde DİB’e ayrılan meblağ şu oldu, bu oldu gibi hikayeler de sona ermiş olur.
DİB, kendi başkanını, il ve ilçe müftülerini kendi çalışanlarına seçtiren bir kuruma dönüştürülebilir. Seçimle iş başına gelmiş bir DİB elbette siyasi iktidara karşı kendini daha güvende hissedecektir. Sol kesim DİB için böyle bir şey isteyebilir mi? Elbette isteyemez. Sol kesim aslında DİB’in iktidar tarafında olmasından değil, kendi taraflarında olmayışından şikayetçidir.
Türkiye’de alfabe değişikliğinden sonra eski harfler ile okuma yazma öğretmek, eski harfler ile kitap basmak yasaklanmıştır. Bunun için özel kanun çıkarılmıştır (Matbuat Kanunu Madde 51). Her gün gazetelerde bu kanuna aykırı olarak şu evde bu bodrumda eski harfleri öğreten (yani Kur’an öğreten), yolda izde Allah’ü Ekber diye tekbir getirenler yakalandı diye utanmadan gazetelere haber yapmışlardır. Ancak işgal döneminde olabilecek zulümler yapılmıştır. Şimdi aynı sol kesim utanmadan sıkılmadan doğup büyüdüğümüz çevrelerde babamızdan, dedemizden böyle bir yasağı duymadık diyebiliyorlar. Beş duyuları ile birlikte akıllarını da devre dışı bırakan bu çevrelerden doğru sözlülük, doğruya şahitlik zaten beklenmezdi.
DİB Ali Erbaş’ın geçmişte bant Platformu toplantılarına katılması, Sakarya üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Suat Yıldırım ekibi ile birlikte hareket etmesi, Dinlerarası Diyalog Konferanslarında yer alması elbette kendi ayıbıdır. Ali Erbaş’ın şahsını eleştirmek başkadır, onu bahane ederek kurumu hedef yapmak daha başkadır.
Ali Erbaş’ın geçmişteki uygulamaları bahane edilerek DİB’nın hedef yapılması kötü niyetli bir iştir. Çünkü burada asıl amaç Fetö olsaydı benzeri eleştirilerin daha fazlası Kılıçdaroğlu için yapılırdı. Fetönün deniz Baykal’a karşı düzenlediği bir kaset operasyonu ile CHP başkanlığının el değiştirmesini görmeyenlerin bu konularda Ali Erbaş’ı suçlamaları hem ikiyüzlülük hem de hokkabazlık örneğidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.