SON DAKİKA
Hava Durumu

DOĞU TÜRKİSTAN

Yazının Giriş Tarihi: 21.01.2021 19:54
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.01.2021 19:54

Tarihi metinlere göre Türkistan adı, Soğd/Tacik dilinde ve ilk defa 7. Yüzyılda yazılı kayıtlarda yer almıştır. 8. Yüzyılda Arap coğrafyacıları, seyyahları Türkistan adını kullanmıştır. İranlı İbni Hurdazbih (Ö.913) Kitabül Mesalik ve Memalik adını verdiği Coğrafya kitabında, Türkistan’ı “Türklerin meskun oldukları yer” diye açıklamıştır. Yazarı bilinmeyen Hudud El-Alem (982) ise Maveraünnehir’i Türkistan’ın giriş kapısı saymıştır.

Arap coğrafyacıları çoğunlukl, vahalarda yaşayan ve Fars olmayan göçebe topluluklar için Türk adını kullanmıştır. Türkistan ise Türklerin yeri, Türklerin ülkesi anlamına gelen Farsça “istan” ekiyle birlikte kullanılmıştır. 13. Yüzyılda Türkistan’ın Moğollar tarafından işgaliyle birlikte siyasi ve coğrafi kavramı olarak Türkistan adı da yavaş yavaş etkisini kaybederek kullanılmaz duruma geldi.

Çinliler ilk defa 18. Yüzyılda (1754-1760) Kalmuk Türklerini yenerek Türkistan’ı işgal etti. Bu tarihten sonra yaklaşık iki yüz yıl Çin işgali gidip geldi. Bazen Türklerin isyanı ile Çinliler geri çekildi, bazen de isyancıların bastırılması ile Çin işgali kaldığı yerden devam etti. Ancak bu süre içinde Çin hiçbir zaman Türkistan’ın tamamına hakim olamadı. Çin İmparatoru Qianlong’un görevlisi olarak Fransız Rahib Jean Joseph Amiot yaptığı coğrafya  araştırmalarında Türkistan’ı doğu ve batı diye ikiye ayırdı. Böylece Doğu Türkistan, Batı Türkistan deyimleri Batı literatürüne girmiş oldu. Çinliler ise 18. Yüzyıldan başlayarak Doğu Türkistan için Xinijan (Sincan) adını kullandılar.

Türkistan’da Karahanlılardan (842-1212) son kez 1944’de ilan edilen Doğu Türkistan Cumhuriyetine kadar pek çok Türk idaresi kurulmuştur. 1872’de Yakup Han idaresindeki Doğu Türkistan Devleti, Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Padişah Abdülaziz’in kararı ile pek çok tüfek ve toplarında olduğu askeri yardım malzemesinin yanında Murat Efendi başkanlığında bir subay heyeti de eğitim vermesi amacıyla Kaşgar’a gönderilmişti.

Günümüzde Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ın yüz ölçümü 1.665.000 km2, Nüfusu tahmini olarak 40.000.000’dur. Çin ise bu nüfusu etkisiz hale getirmek için, Türk nüfusunun önemli bir bölümünü zorla göç ettirirken Çinli nüfusu da Doğu Türkistan’a yerleştirmektedir. Son yıllarda en çok haber konusu ise Türk gençlerinin biri birleriyle evlenmelerini engellendiği, bunun için Türk gençlerinin Çin’in uzak bölgelerine götürüldüğü, küçük yaşlardaki Türk çocuklarının ailelerinden zorla koparılarak özel yurtlarda özel eğitimlere tabi tutuldukları ve yasaklanmış olan İslami ibadetlerin yapılıp yapılmadığını denetlemek için Türk ailelerine birer Çinli erkeğin yerleştirilmiş olduğudur. Başta oruç olmak üzere her türlü İslami ibadet yasaklanmıştır. Elbette bütün bunlara itiraz edenler, itiraz etme potansiyeli olanlar, Çin dışında ki Türklerle telefon vb iletişimi tespit edilenler ise özel toplama kamplarına götürülmektedir.

İşgalci Çin yönetimi doğrudan insanlar üzerine yaptığı bu zulümlerin yanında, camileri, türbeleri, medreseleri yıkarak, mezarlıkları da ortadan kaldırarak Türklere ait somut eserlerin, tarihi mirasın işaretlerini bile yok etmektedir.

Türklerin sorunlarına karşı kayıtsız kalmakla suçlanan Osmanlı Devleti en zayıf döneminde bile askeri malzeme ve askeri bir heyeti 1872’nin şartlarında Doğu Türkistan’a göndermiştir. Osmanlı Devletinin siyasi, ekonomik ve askeri şartlarına göre çok daha iyi durumda olan Türkiye ise Dünyada Doğu Türkistan diye bir yer yokmuş, orada Türklere kötü bir şey yapılmıyormuş gibi sessiz, ilgisiz ve tepkisizdir.

Günümüz şartlarında kimse Türkiye’nin Çin’e savaş ilan etmesini, karadan havadan bir askeri operasyon yapmasını beklemiyor. 2008-2010 döneminde olduğu gibi Çin’in yaptığı zulümlere Türkiye’nin tepki göstermesi beklenmektedir. Üstelik ABD ve AB üyesi bazı ülkelerin zaman zaman BM’de Çin’in aleyhine almaya çalıştıkları kararlara Türkiye’nin katılmaması utanç verici değil midir?

Hatırlanmalı ki Türkiye’nin Rusya ile çok yakın ekonomik-siyasi ve askeri ilişkileri vardır. Buna rağmen Türkiye başta Ukrayna ve Suriye konuları olmak üzere pek çok konuda da Rusya ile karşı karşıyadır. Her vesileyle Rusya’nın Kırım’ı işgal etmiş olmasını kınamaktadır.

Aynı durum Türkiye’nin ABD ile olan siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri içinde geçerlidir. Buna rağmen ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edince Türkiye, İslam ülkeleri işbirliği teşkilatını (İSEDAK) toplayarak ABD’nin bu kararını kınamıştır. Doğrusunu da yapmıştır. Türkiye 1963’ten beri ısrarla üye olmak istediği AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum yanlısı tutumlarına karşı da her zaman itirazcı olarak tepkisini göstermiştir. Türkiye dış ticaretinin yarısını yaptığı AB’ye ardından ABD’ye karşı itiraz ederken Çin zulümlerine karşı nasıl tepkisiz kalabilir?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.