SON DAKİKA
Hava Durumu

Görmez: 'Körfez Savaşı'nda binlerce insan katledilirken, bütün dünya bir karabatak kuşuna acımıştı'

 Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Şeyh Abdüllatif Derian ve beraberindeki heyet ile makamınd

Haber Giriş Tarihi: 26.05.2015 18:02
Haber Güncellenme Tarihi: 26.05.2015 19:02
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Görmez: 'Körfez Savaşı'nda binlerce insan katledilirken, bütün dünya bir karabatak kuşuna acımıştı'
 Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Şeyh Abdüllatif Derian ve beraberindeki heyet ile makamında görüştü.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı konuşmada Lübnan Müftülüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında tarih boyunca önemli ilişkilerin bulunduğunu söyleyerek Şeyh Abdüllatif Derian’ın ziyaretiyle bu ilişkilerin ivme kazanacağını kaydetti. İslam âlimlerinin ve dinî kurumların işbirliğinin İslam dünyasında yaşanan hadiselerin çözümü için önemli bir husus olduğunun altını çizen Başkan Görmez, “Bizim coğrafyamız, bütün dünyaya birlikte yaşama ahlakı ve hukukunu, hikmetini öğretmiş bir coğrafyadır. Bu coğrafya birlikte yaşama ahlakı ve hukuku konusunda daima öncülük etmiştir. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki, coğrafyamız son zamanlarda hem birlikte yaşama ahlakı açısından zayıfladı hem de hikmetini kaybetti. Onun için İslam âlimlerine, dini müesseselere çok ama çok büyük görevler düşüyor. Bizim çok daha fazla bir araya gelmemiz ve bu konuları ele almamız artık bir vecibe haline gelmiştir” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Görmez konuşmasının devamında Myanmarlı Müslümanların yaşadığı zulme ve göç sorununa duyarsız kalarak Batının ayrımcılık yaptığını söyledi. Başkan Görmez, Myanmarlı Müslümanların günlerce denizde mahsur kaldığını ve hiçbir uluslararası kuruluşun harekete geçmediğini dile getirerek, “Körfez savaşı yaşanırken, binlerce insan katledilirken, bütün dünya bir karabatak kuşunun acıklı haline yoğunlaşmıştı. Bugün, denizde kurtarılmayı bekleyen Myanmarlı Müslümanlar konusunda hiçbir uluslararası örgüt, hiçbir uluslar arası kuruluş hala harekete geçmedi. Batılı insanın onuru yüksek de doğulu insanın yahut Asyalı insanın onuru veya başka bölgelerde yaşayan insanın onuru daha mı aşağıdadır? Halbuki sadece insan olmak yeterli olmalıdır.” şeklinde konuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, daha sonra şunları söyledi:

“1915 OLAYLARININ YÜZÜNCÜ YILI SEBEBİYLE TARİHİMİZE YÖNELİK SUÇLAMALARA KARŞI EN GÜÇLÜ SESLERDEN BİRİNİ LÜBNAN VERDİ"

Lübnan’daki kardeşlerimizin, kardeşinde nasıl ki bir Türkiye sevgisi var. Türkiye’deki kardeşlerimizin de Lübnan’da yaşayan kardeşlerimize karşı bir sevgisi var. 1915 olaylarının yüzüncü yılı sebebiyle, tarihimize yönelik suçlamalara karşı en güçlü seslerden bir tanesi Lübnan’dan çıktı. O gün, Lübnan’da Müslümanlar kendi pencerelerine Türk bayrağı astılar. Ülkemizdeki vatandaşlarımız bunu görünce çok duygulandılar.

“İnsan onuru ve insanın dokunulmazlığı kavramlarını insanlığa İslam öğretti”

Biz Müslümanlar insanın onuru, insanın dokunulmazlığı konusu üzerinde yeniden durmalıyız. Bunlar İslam’ın insanlığa öğrettiği iki kavramdır. Kaldı ki İslam âlimleri “dokunulmazlığın tek sebebi insan olmaktır” demişlerdir. Zulmetmeyen, başkasının hakkına tecavüz etmeyen her insan dokunulmazdır. Bunu yeni nesillerimize çok daha iyi öğretmeliyiz.

“KÖRFEZ SAVAŞINDA BÜTÜN DÜNYA DENİZDEKİ BİR KARABATAĞA YOĞUNLAŞMIŞKEN, BUGÜN DENİZDE KURTARILMAYI BEKLEYEN MYANMARLI MÜSLÜMANLAR KONUSUNDA HİÇBİR ULUSLARARASI KURULUŞ HAREKETE GEÇMEDİ"

İnsanlık, “özgür dünya” bu konuda ayrımcılık yapıyor. Bugün insanlığın gözü önünde Arakan’da Myanmar Müslümanları yıllardır, zulüm ve baskı altında yaşıyorlar, hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor. Şimdi, günlerce denizde mahsur kalan Myanmarlı Müslümanlar konusunda, bütün dünyanın vicdanına sesleniyorum: “Bu ayrımcılığı neden yapıyorsunuz?” Körfez savaşı yaşanırken, binlerce insan katledilirken, bütün dünya bir karabatak kuşunun acıklı haline yoğunlaşmıştı. Bugün, denizde kurtarılmayı bekleyen Myanmarlı Müslümanlar konusunda hiçbir uluslararası örgüt, hiçbir uluslar arası kuruluş hala harekete geçmedi. Batılı insanın onuru yüksek de doğulu insanın yahut Asyalı insanın onuru veya başka bölgelerde yaşayan insanın onuru daha mı aşağıdadır? Halbuki sadece insan olmak yeterli olmalıdır.

“MEZHEP KİMLİĞİNİ, İSLAM'A MENSUBİYETİN ÖNÜNE GEÇİRME ÇABALARI, İSLAM VE İNSANLIK AÇISINDAN KARŞILAŞTIĞIMIZ EN BÜYÜK FİTNELERDEN BİR TANESİDİR"

Üzülerek belirtmeliyim ki, mezhep kimliğini İslam dinine mensubiyetin önüne geçirme çabaları, hem İslam açısından hem de insanlık açısından bu coğrafyada karşılaştığımız en büyük fitne ve sıkıntılardan bir tanesidir. Buradan hareketle meydana gelen ihtilafları, İslam coğrafyasının karşı karşıya kaldığı en büyük fitne olarak değerlendiriliyorum. Ancak mezhepleri, İslam’ın birer anlama yolu olarak görüp İslam kardeşliğine gölge düşürmeden yaşadığımız zaman herhangi bir problem olmaz.

“ÇAĞDAŞ DÜNYA, İSLAM'IN FER'İ YOLLARININ, İSLAM'IN ANA YOLUNUN YERİNE GEÇMESİNİ İSTİYOR. BUNA İZİN VERMEMELİYİZ"

Biz Ehl-i Sünneti bir mezhep olarak görmüyoruz. Biz, Ehl-i Sünneti İslam’ın ana yolu olarak görüyoruz. Dolayısıyla o ana yoldan ayrılan farklı mezhepler olabilir. Bizim Ehl-i Sünneti bir mezhebe indirgeme hakkımız yoktur. Daima onun ana yol olduğu düşüncesini diri tutmamız lazım. Bu ana yol, kendisinden ayrılan yolları da inkâr etmez. Bütün bu ayrılan yolların, birer rahmet olduğuna inanır. Yeter ki bu fer’î yollar, asıl yolu kapatmasın. Bugün çağdaş dünya İslam’ın fer’î yolların, İslam’ın ana yolunun yerine geçmesini istiyor. Buna izin vermemeliyiz. Bunun yolu ilim, hikmet ve marifetten geçer. İlim. hikmet ve marifetin yolunu ne kadar güçlü yaparsak bunu o kadar engellemiş oluruz. Hz. Peygamber (sas)’den gelen yolu, Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt diye ayırsak dahi, beyt de onun sünnet de onundur. Ehl-i Sünnetin Ehl-i Beyt herhangi bir itirazı olmamıştır. Ehli beytin yolu da peygamberin sünneti olmuştur.

“TARİHTE BİRLİKTE YAŞAMA AHLAKININ EN GÜZEL ÖRNEKLERİNİ VERMEMİZE RAĞMEN, SON ASIRDA BU DEĞERLERİ ADIM ADIM KAYBETMEYE BAŞLADIK"

Hıristiyanların, Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin, bütün bunların bu coğrafyada bir hukuk içinde yaşamış olması son derece önemlidir. Marunîlerin patriği buraya geldiğinde, kendisine Cebel-i Lübnan Hıristiyanlarının Sultan Abdülhamit’in gönderdiği yazıyı ve Sultan Abdülhamit’in verdiği cevabın orijinal metinlerini hediye ettim. Cebel-i Lübnan Marûnîleri, 1800’lü yılların sonunda, Sultan Abdülhamit’e gönderdikleri bir yazıda, “Biz Roma’da papazlarımızı yetiştirmek için bir okul açıyoruz. Bunun için bize para lazım” demişler. “Eş zamanlı Fransızlardan istedik. Bize bir kuruş para vermediler” demişler. İkinci risale ise, Sultan Abdülhamit’in meclise bu parayı Cebel-i Lübnan Hıristiyanlarına tahsis etmesi için yayınladığı fermandır. Aslında biz dünyaya bu coğrafyada üç dört asır önce çok güzel örnekler sunduk. Ancak son asırda biz bu değerleri, bu coğrafyada adım adım kaybetmeye başladık. Onun için, sizlerle yapacağımız pek çok çalışmaya ihtiyacımız var.

LÜBNAN MÜFTÜSÜ DERİAN: "İSLAM'IN DİĞER DİNLERLE BİRLİKTE YAŞAMA FELSEFESİNİ ORTAYA KOYMALIYIZ"

Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Şeyh Abdüllatif Derian da, İslam dünyasının içinden geçtiği zor süreçten söz ederek, bu konuda ülkelerin ve dini kurumların işbirliği halinde çalışması gerektiğini söyledi.

Diyanet ile Lübnan Müftülüğü arasındaki işbirliğini daha da güçlendirmek, ilerletmek istediklerini bildiren Müftü Derian, “İslam’ın gerçek yüzünü, yanlış ithamlar içinde bırakan hareketler var. İslam’ın merhamet ve sevgi dini olduğunu, diğer dinlerle birlikte yaşama felsefesini birlikte ortaya koymalıyız.” diye konuştu.

 

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.