SON DAKİKA
Hava Durumu

Dünyanın son günü

Yazının Giriş Tarihi: 03.06.2020 19:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.06.2020 19:10

İstanbul’un fethedildiği gün, İstanbul’dan ayrılan Batılı bir seyyah “Bugün dünyanın son günü” diye kendince olayı özetlemiştir. Aslında bu cümlenin doğru bir tarafı vardır. Çünkü 29 Mayıs 1453 Bizans’ın son günüydü. Bu yüzden olmalı ki Türkiye’de de Bizans kalıntısı bazı çevreler “Zulüm 1453’de başlamıştır” diyorlar. Herkesin bildiği gibi 29 Mayıs’ta dünyanın son günü olmadı. Dünya dönmeye, hayat akıp gitmeye devam etti. Fakat İstanbul’un fethinin dünya tarihinde benzersiz olaylardan birisi olduğu tartışma götürmez.

İstanbul’un fethini belki de İslam Tarihi, Türk Tarihi, Osmanlı Tarihi gibi bölümlere ayırarak ele almak daha anlamlı olur. Çünkü Hz. Muhammed’in İslam’a davet için gönderdiği elçisi Haris Bin Umeyr El-Ezdi’nin Bizans İmparatorluğuna bağlı Hıristiyan Arap olan Gassaniler tarafından öldürülmesi tarihin akışını değiştirmiştir. Bu olaydan sonra Hz. Muhammed döneminde Bizans ile Mute (629), Tebük (631) savaşları, Hz. Ömer döneminde (634-644) Suriye-Filistin-Mısır) savaşları bir birini takip etmiştir. Emeviler kısa ömürlerinde, Akdeniz, Türkiye, Kuzey Afrika gibi pek çok yerde Bizans ile savaştıkları gibi (668-674) iki defa doğrudan İstanbul’u almak için kuşatmışlardı. Emevi (661-750), Abbasi (750-1257) dönemlerinde de Arap-Bizans savaşları devam ettiği gibi aşağı yukarı benzer nedenlerle Türkler ile Bizanslılar arasında da yüzlerce yıl sürüp giden savaşlar olmuştur.

Türk Tarihi açısından da olaya bakıldığında, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden önce, Avarlar, Avrupa Hunları ile İstanbul’u kuşatıp ama sonuç alamadıkları bilinmektedir. Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra Batıya yönelmeleri Anadolu’ya gelmeleri ile birlikte Bizans ile doğrudan savaşları da başlamıştır. Müslümanların (Arap-Türk) İstanbul’u kuşatmalarını, fethetme çabalarını, Hz. Muhammed’in “İstanbul’un fethi hakkındaki hadisi” ile açıklamak neredeyse tarihi bir gelenek halindedir. Hz. Muhammed’in gaybı bilemeyeceği, dolayısı ile gelecekten (İstanbul’un fethi gibi) haber vermiş olmasının söz konusu olamayacağı hakkındaki görüşünün dayandırıldığı ayetler (Cin Suresi 72/26-27, Lokman Suresi 31/34, Hud Suresi 11/31, Enam Suresi 6/50, Ali İmran Suresi 3/179) her nasılsa, fetih açıklamalarında dikkate alınmamıştır. Bu tutumun İslam tarihi bakımından önemli bir sorun oluşturduğu açıktır.

Türkler Anadolu’ya gelmeleriyle birlikte, Pasin (1048) ve Malazgirt (1071) adıyla bilinen iki büyük savaşı Bizans’a karşı yapmışlardır. Tarihte Müslümanların (Arap-Türk) saldıran ama Bizans’ın savunan taraf olduğu iddiası doğru değildir. Hatırlanmalıdır ki ilk savaş olan Mute Savaşı Lut Gölü’nün güneyinde (Kudüs’e 50 km) olmuştur. Bizans’ın orada ne işi vardı? Bizans elbette yayılmacı bir sömürge imparatorluğu idi. Bu yüzden Mute’ye Tebük’e ordu göndermişti. Pasin (Erzurum) Malazgirt (Muş) dönemin tarihi metinlerinde bir Bizans/Rum toprağı olarak değil “Ermeniye” bölgesi diye adlandırılmıştır. Rum ırkından ve mezhebinden olmayan Ermenilere karşı daima katliamcı davrandıklarını ise Ermeni tarihçi Mateos şahitlik etmiştir. (Urfalı Mateos Vekayinamesi 952-1136, Türkçeye Çeviren: Hrant D. Andreasyan TTK, Ankara 2000)

Türklerin Anadolu’ya gelmeleri Ermeniler için o dönemde bir kurtuluş olmuştur. Sömürgeci Bizans’ın zaman içinde kolu kanadı kırılmış, Marmara Denizi sahillerine haps edilmiştir. Ancak Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Türklerine karşı Haçlı seferlerinin tertiplenmesine ön ayak olduğu gibi taht kavgalarının, diğer Türk beyliklerinin Osmanlılara karşı ittifak halinde saldırmalarının da her zaman teşvik edicisi, hazırlayıcısı olmuştur. Bu haliyle Bizans, Osmanlılar için, zamanla bir iç sorun halini almıştır. Üstelik Osmanlıların, Balkanlara yayılması ile birlikte, Osmanlı toprakları içinde kalan Bizans, bir beka sorunu haline gelmiştir. Bu iç sorunu ortadan kaldırmanın tek yolu da İstanbul’u fethetmek olmuştur.

Türkler İstanbul’u fethedip, Doğuda İslam’ın hakimiyeti tahkim ederken Batı’da Endülüs’te ise İslam kanlı bir tasfiye yaşamaktaydı. Doğudaki yükseliş Batıdaki tasfiyeye çare olamadı. Ancak Anadolu’da Türk/Osmanlı varlığını kalıcı hale getirdi. İslam’ın kurtarıcı soluğunu Balkanlara yaydı. Arnavutluk’ta Bosna Hersek’te ki İslam varlığı bu dönemin eseridir.

Yüz yıllar boyunca Osmanlı Türkleri kendilerini, bütün İslam Dünyasını, Batının saldırılarına  karşı korudular. İstanbul’un fethini de belki bu koruma çabası içinde ele almak daha gerçekçi olabilir. Osmanlı/Türk Tarihi içinde, Dünya Tarihi bakımından elbette pek çok olay vardır. Ancak bunların içinde belki de birincisi İstanbul’un fethidir.

Ne yazık ki İstanbul’un fethi günümüzde, tarihteki önemine denk düşecek bir şekilde ele alınıyor değildir. Arap Dünyasında İstanbul’un fethini küçümseyen tuhaf sesler duyulduğu gibi, Türkiye’den de bu tür sorunlu seslerin zaman zaman bir şamata halinde yükseldiği bilinmektedir. Oysa akıl/vicdan sahibi bir insan Fatih ile aynı görüşleri, hayat tarzını benimsemese bile fetih olayını, tarihteki karşılığına denk gelecek şekilde ele alacaktır. Ama önyargıları, takıntıları nedeniyle aklı sorunlu hale gelen, vicdanının doğruyu yanlışı ayırma yeteneği kaybolan kimselerin bu olayı sıradan, basit bir olay gibi görmesi örnekleri de çoktur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.