SON DAKİKA
Hava Durumu

Eğer laiklik icat edilmeseydi…

Yazının Giriş Tarihi: 04.01.2017 22:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.01.2017 22:31
 

Ortaköy’de bir gece kulübüne yılbaşı akşamında IŞİD’li birisinin düzenlediği baskınla 39 kişiyi katletmesinin üzerinden daha bir hafta geçmeden laiklik tartışmaları yenilendi. Saldırının “laik yaşam tarzına yönelik” olduğu iddia edildi. Bu iddia nasıl bir mantığa dayanmaktadır? Açıktır ki IŞİD’i yeterince tanımadan onun eylemlerinde ki temel hedefleri dikkate almadan yapılan yorumlardır.

Çünkü IŞİD başta Fransa olmak üzere pek çok ülkede katliamlar yaptı. O ülkede yapılan katliamları da “laik yaşam biçimine yönelen saldırılar” diye nitelendirmek akıl sahiplerinin kabul edeceği bir görüş olamaz. Üstelik bu IŞİD’in “evliya türbelerine”, “şii camilerine de saldırdığı yüzlerce insanı katlettiği bilinmektedir. Gece kulübüne yapılan saldırıdan, laik yaşam biçimine yönelen bir saldırı sonucunu keşfeden sorunlu anlayış, IŞİD’in camilere ve türbelere yaptığı saldırıları da her halde “laik yaşam biçimi” diye açıklaması fanteziden de öteye bir şey olacaktır. Hatırlanmalıdır ki aynı IŞİD Türkiye’de Sultanahmet ve Gaziantep’te düğün evine yaptığı saldırıları ile de çok sayı da insanı katletmiştir. Bundan dolayı IŞİD terörünü, “lak yaşam biçimine yönelen tehlike” diye anlamak onunla sınırlandırmak siyasi bir kışkırtmanın büyük ölçüde de cehaletin sonucudur. IŞİD, Sultanahmet ve Gaziantep vb saldırılarılarını yaparken henüz Fırat Kalkanı Harekatı da başlamamıştı.Türkiye bu hareket ile fiilen IŞİD ile askeri bir mücadele başlatmış pek çok yerleşim birimini onun işgalinden kurtarmıştır. Bu hareketin IŞİD’in Türkiye’ye karşı olan kinini, saldırganlığını arttırdığını kimse inkar edemez ancak bu terör olaylarının sadece IŞİD ile sınırlı olduğunu düşünmek de büyük bir cehalet örneği olur. Çünkü Türkiye’nin Suriye ve Irak siyasetinden memnun olmayan başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin de bu terör saldırılarında ki rolünü hesaba katmak icap eder.

IŞİD terörünü doğrudan ve yalnızca “laik yaşam tarzına yönelen tehlike” diye toplumun bir kesimine empoze etmeye çalışan aklı tutukların PKK ve DHKP-C terörü için de aynı şablonu kullanması icap etmez miydi? PKK ve DHKP-C’nin laik olduklarından kuşku duyulamaz. O halde bunların terörünü de doğrudan “laikliğin dışında ki hayat tarzlarına yönelen tehlike” diye ele almaları icap etmez miydi? Yahut da bunların terörünü de “laik terör” diye isimlendirmeleri mantıki bir sonuç olurdu. Bu çevrelerin PKK ve DHKP-C’ye olan sempatilerini de mahfuz tutarak yarım ağız “onların terörünü kınadıkları” gibi çıkışları da gerçekçi ve inandırıcı değildir.

Madem ki bireylerin “yaşam tarzı” tercihleri dokunulmazdır ve doğrudan kişilik haklarının da bir parçasıdır, o halde Türkiye’de 1920’lerden başlayarak “İslami yaşam tarzını” seçenlerin üzerine kurulan devlet baskısına bu çevrelerin bir itirazı olmuş mudur? Aksine bu baskıları “kılık kıyafet devrimi” “bir çağdaşlık atılımı” gibi gülünç kavramlarla alkışladıkları bilinmektedir. Bizim tercimiz olan yaşam tarzı dokunulmazdır ama bizim dışımızda ki tercihlere dokunulur hatta dokunmak onları da bize benzetmek icap eder diye özetlenebilecek bu tutum “bir laik riyakarlık” örneğidir. Doğru olan tutum ise kişilerin yaşam tarzlarının doğrudan kişisel hak olarak görülmesidir, ne devletin ne de başka bir gücün bu yaşam tercihlerine müdahale etmemesidir.

Ancak Türkiye’de her olayda bir laiklik tartışması yenilemesi yapanların becerisini teslim etmek icap eder. Bunun yanı sıra Türkiye toplumunun tarihi birikimini de göz ardı eden kasdi cehaletlerini de dikkate almak gerekir. Bunları okuyanlar, dinleyenler, zannederler ki laiklik icat edilmezden önce Türkiye tarihinde binlerce yıl toplum, farklı dinler ve mezhepler nedeniyle biri birlerini boğazlamışken, laiklik bu boğazlaşma da son bulmuştur. Oysa akıl sahipleri bilir ve teslim eder ki Türkiye tarihinde zaten farklı dinlerin ve mezheplerin çatışmaları savaşmaları diye olaylar yoktur. Günümüz Türkiye’sin de büyük ölçüde toplumsal barışın egemen olmasını da laiklik ile açıklamak bir cehalet örneğidir. Aksine toplumsal huzursuzlukların zirve yaptığı dönemler, sabah akşam laiklik vurgusu ile toplumun kahir ekseriyetinin yaşam biçimine “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez deverimler” diyerek müdahale edildiği dönemlerdir. Türkiye’de ki huzurun kıymetini bilelim laiklik olmasaydı komşu ülkelere benzerdik diye yapılan çıkışlar da apayrı gülünç kıyaslamalardır. Çünkü iç savaşların yaşandığı Suriye Irak gibi komşu ülkeler bu savaşlardan önce zaten sosyalist laik baas partileri tarafından yönetilmekteydiler.

İslam adına başkalarının yaşam biçimine müdahale etmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. Tıpkı laiklik adına da başkalarının yaşam biçimine müdahale etmenin de kimsenin haddi ve hakkı olmayacağı gibi. Riyakarlık etmeden, cehaletin güdümünde kalmadan, Türkiye’de 2000’li yıllardan beri iktidar olanların hiç kimsenin yaşam biçimine müdahale etmediğini ama 1920’lerden başlayarak büyük bir zulümle toplumun büyük çoğunluğuna “laiklik adına” baskılar yapıldığını da teslim etmek icap etmektedir. İktidar sahiplerinin, bireyin yaşam biçimine müdahale etme hakkı olamaz, olmamalıdır. Doğru olan da budur.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.