SON DAKİKA
Hava Durumu

Eğitimde bitmeyen bir tartışma

Yazının Giriş Tarihi: 18.09.2017 22:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.09.2017 22:06
Daha okullar açılmadan müfredat tartışması yenilendi. Elbette özgür bir ülkede herkesin müfredat tartışmasına katılmasında görüş açıklamasında bir yanlışlık yoktur. Dünyada gelişmenin, kendi kendine yeter hale gelmenin belki ilk şartı kaliteli bir eğitimdir. Kaliteli bir eğitim için de farklı kesimlerin tartışmaya katılması oldukça olumlu sayılmalıdır. Ortak bir akıl ancak böyle bulunabilir.

Üstelik OECD gibi kuruluşların verilerine bakıldığında Türkiye’de eğitimin kalitesinin hüzün verici olduğu açıktır. Eğitimde istenen kalitenin yakalanması için bir şeylerin yapılmasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Eğitimde kalite olmasa da olur yeter ki biz mevcut yapıyı koruyalım denilebilir mi? Denilirse bu görüşün neresinde akıl, bilim ve özgür düşünce bulunabilir?
Yaşını başını almış, torun torba sahibi olmuş kimseler ilk çocuklarının kıyafetlerini giyerek düşüyorlar yollara, bağırıyorlar. “Atatürk’ün askerleriyiz” diye. Asker olmak elbette kötü bir şey değil. Ama asker olmak için ilkokul çocuklarının kıyafetlerini giymek mi gerekiyor? Askerlik için 20 yaş şartı aranmaz mıydı? İlkokul çocuklarının asker olması görülmüş duyulmuş değildir.
Eğitim kalitesini arttırmak için yapılan tartışmalara katılmak için ilkokul dönemine dönmek gerekmez. Daha ilkokul dönemini aşamamış olanların “eğitimde kalite” arttırmak için nasıl bir görüşü olabilir? Kendi görüşlerini söyleyebilmek için çocuk olmaya, onlar gibi giyinmeye özenmek öncelikle psikoloji ilminin konusu olmalıdır.
Müfredatta hiçbir şey değişmesin demekle, eğitimde kalite olmasın demek arasında hiçbir fark yoktur. İhtiyaçlara göre elbette müfredat değişecektir. Bütün dünyada bu işler böyle değil midir? Yüz yıl önce düzenlenmiş müfredatla yoluna devam eden ülke bulunabilir mi? Yüz yıl içinde değişen dünyada artan nüfusun giderek farklılaşan ticarete uyumlu vasıflı kalifiye insanlar müfredatta değişim olmadan nasıl başarılacaktır? Ancak bazıları altmışlı yaşlarında ilkokul önlüğü giyerek, müfredatta değişim istemeyiz diye bağırıyorlar.
Yaptıkları belki hoşça bir vakit geçirmedir. Sıkıcı günlük işlerin arasına böylesi sosyal faaliyetler katmak rahatlatıcı da olabilir. Ama eğitimin devasa sorunlarının çözümü için hiçbir katkı ya da teklifleri olmadığı görülüyor.
Müfredat tartışmalarını bu “askeri kesim” iki konu ile sınırlandırmaktadır; Hangi kitapta Atatürk adı önceden kaç defa geçmekteydi, Atatürk’ün şimdi kaç fotoğrafı vardır? Fotoğraf sayısında ve Atatürk adının tekrarında kaç defa azalma olmuştur? Tartışmaya böylesine hazırlıklı gelmelerine rağmen eğitimin sorunlarını dünyanın bu alanda nasıl atılımlarla ilerlediğini hem bilmiyorlar hem de umursamıyorlar.
İlkokul çağında donup kalmış bu kesime bakılırsa, ülkenin dış ticaret açığı da, işsizlik sorunu da, üniversitelerin önünde ki yığılmalarda, depreme hazırlıksızlık da vb sorunların tümü Atatürk adının her kitapta daha çok tekrarlanması ile onun fotoğraflarına daha çok yer verilmesi ile aşılacaktır. 120 yıl kadar önce askeri okulun piyade bölümünden mezun olan zatın görüşleri ile ancak eğitim sorunlarının aşılabileceğini iddiasında ısrarlı olanların hallerini psikiyatri ilmiyle acilen analiz edilmesi gerekmektedir.
Bu kesimin eğitimde kötü gidiş için üzerine durduğu ya da keşfettiği ikinci önemli konu ise Evrim teorisidir. Bu teorinin ortaokuldan alınarak lise kitaplarına aktarılmasına bile tahammülleri yoktur. Dikkat edilirse henüz Evrim teorisi müfredattan çıkarılmamıştır. Eğitimdeki sırası değişmiştir. Bunu bile ciddi sorun haline getirmektedirler. Evrim görüşü adı üstünde bir teoridir, mutlak hakikat değildir. Üstelik bilim alanında ki teoriler ispatlanabilecekleri gibi yanlışlanabilirler de. Bilimsel teoriler mutlak hakikat sanılarak ele alındığında en çekilmez bağnazlık başlamış demektir. Maalesef Türkiye’de eğitim alanında ki bağnazlığın görünür hale gelmesinin en önemli işaretlerinden birisi de bu evrim teorisi bağnazlığıdır. Her konu evrim teorisine uydurulmak zorunda da değildir. Sanki böyle bir zorunluluk varmış gibi müfredatın evrim teorisine ve Atatürk adının hangi ders kitabında kaç defa tekrarlandığı gibi son derece basit ve seviyesiz tartışmalara boğulması geleceğimiz adına büyük bir kayıptır.
Türkiye’de karar verici makamlar müfredatta ihtiyaçları karşılayacak, eğitimde kaliteyi yükseltecek, özgür düşüncenin etrafında örülmüş olan paslı zincirleri kırıp atacak köklü müfredat değişikliğini henüz yapmış değildir. Bu alanda yapılan değişimler ise son derece yetersizdir. Sadra şifa ölçüsünde işler değildir.
Buna karşılık eğitimdeki değişimlerin bina yapılması ile ücretsiz ders kitapları ile ya da okullarda bilgisayar ağının varlığı ile internet kullanımı ile açıklanması konunun tamamını görmemektir. Elbette bunlar gereklidir ama derde deva olacak esas değişimler bunlar değildir. Türkiye’nin neredeyse bütün imkanlarının İmam Hatip Liseleri için seferber edilmesi de değildir. Elbette İmam Hatip Liseleri de olmalı çoğaltılmalı. Ama bunun bir ölçüsü hesabı kitabı olmalıdır. Madem birileri geçmişte gelişi güzel İmam Hatipleri kapatmıştı biz de gelişi güzel açalım diye özetlenebilecek uygulamalar eğitimin sorunlarına çözüm olmayacaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.