SON DAKİKA
Hava Durumu

Evlad-ı Fatihan'dan Suriyelilere

Yazının Giriş Tarihi: 05.01.2019 21:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.01.2019 21:00
Suriyelilere karşı sıkça tekrarlanan nefret söylemleri ayıptır yanlıştır. Ancak bu söylemlerin tekrarı göstermektedir ki Suriyeliler meselesi kötü niyetli insanların kolayca istismar edebileceği bir ciddi sorun olma özelliği hızla artmaktadır. Suriye sahası içinde Türkiye’nin denetim alanının artması ve Türkiye’deki Suriyelilerin de hızla (ya da çoğunlukla) o bölgeye dönmeleri etkili ve gerçekçi bir çözüm olacaktır.

Suriyelilere karşı söylenen nefret söylemine tepki olarak “ırkçı sözlerin sahipleri de aslında Balkan göçmenidir” ifadeleri de yanlış ve anlamsızdır. Balkan göçmenleri “evlad-ı fatihandır.” Oralara Osmanlı hükümetince iskan edilmişlerdir. Balkan topraklarını Osmanlı kaybedince önemli bir kısmı Hıristiyanlarca tehcir edilmişler, katliamlara, büyük haksızlıklara maruz kalmışlardır. Yine Balkan göçmeni diye bilinenlerin bir kısmı da mübadele anlaşması kapsamında ve Türkiye’deki Rumlar ile takas edilerek getirilmişlerdir. Balkan göçmenlerinin ezici çoğunluğu da zaten Türklerden oluşmaktadır.

Suriyeli mülteciler ise bir iç savaşın yol açtığı katliamlardan korunma kaygısı ile Türkiye’ye geldiler. Bu mültecilerin çoğunluğu Arap ise de içlerinde Türk ve Kürt olanlar da vardır. Suriyelilerin savaşacak durumda olanların bir kısmı zamanla geri dönüp savaşa katılırken başka bir kısmı da Türkiye’de iş güç sahibi oluyorlar, ailelerine bakıyorlar. Türkiye’ye gelenlerin hepsini, korkak, savaş kaçkını gibi ifadelerle aşağılamak elbette iyi niyetten uzak ırkçı tekrarlardır.

Çünkü Suriye’den gelmeyip orada Esat ve müttefiki çetelere karşı savaşanları da aynı çevreler “ışidçi, terörist” diye mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Suriyelilere karşı kin ve düşmanlık telkin edenlerin aksanında, Suriyeliler ya savaş kaçkını korkaklardır ya da işidçi teröristlerdir. Bu adlandırmaya dikkat edilirse her durumda “Suriyeli olmak, aşağılık olmakla” eş anlamlıdır. Böyle bir söylem elbette iyi niyetle, insanlıkla bağdaştırılamaz.
Suriyelilere karşı bu nefret söylemlerini tekrarlayanların ortak özelliği derin bir Tayyip Erdoğan ve Ak Parti muhalifi olmalarıdır. Tayyip Erdoğan, bugünkü Suriye siyaseti yerine Esat ile işbirliği yapsaydı bu kesim elbette Tayyip Erdoğan’ı “halkını katleden bir tiranla suç ortaklığı yapmakla” suçlayacaklardı. Çünkü bu kesimin esas aldığı ilke, Türkiye’nin Suriye’deki siyasetinin insani ve ahlaki ilkelere mutabıklığı değil her hal ve şartta, Tayyip Erdoğan her ne yaparsa, her ne söylerse aksini iddia etmektir. Bu iddialarını da 16 yıl boyunca aralıksız tekrarladılar.

Suriyelilere karşı nefret söyleminin sahiplerinden bir kesimde var ki sorgusuz sualsiz Esat hayranıdırlar. Esat’a zarar verecek her girişime karşı şiddetli bir düşmanlık içindedirler. Esat’ın kaybetme ihtimali onların kinini tahrik etmektedirler. Sol ve Alevi kesimleri bu çerçeve içinde görmek şaşırtıcı değildir. Tarifsiz bir çelişki içindedirler. Dünyanın her tarafında diktatörlüklere karşı muhalefet etmekle övünme iddialarına rağmen yanı başlarında ki yüz binlerin katili azgın bir diktatörü ölümüne alkışlamaktadırlar. Muhtemelen Esat’ın katlettiklerine duydukları büyük kinlerinden dolayı olmalıdır. Ellerine bir fırsat geçmesi halinde Türkiye’de de benzeri katliamları çekinmeden yapacaklarının da bir işaretidir.

Varlığını İran menfaatlerine armağan etmiş taifenin Suriyelilere karşı düşmanlığı da hemen aynı vurgulara dayanmaktadır. İran / Fars taraflı olan bu kesime göre de Suriyeliler, “İran’ın müttefiki Esat’a karşı gelmekle insan cinsinin en aşağı tabakası olduklarını” göstermiş oldular. O halde bu mülteciler Suriye dışında da barınamamalılar. Nitekim Lübnan’a sığınan Suriyeliler orada Farsların kiralık çetesi Hizbüllah’ın saldırısına hatta zaman zaman katliamına maruz kalmaktadırlar. Türkiye’deki Fars taraflısı olanlarda fırsatını bulsalar Hizbüllah’ın Lübnan’da yaptıklarını tekrarlamaktan asla kaçınmazlar.

TV ekranlarında ve gazete sayfalarında “Türkiye, Suriye’nin resmi hükümeti ile işbirliği yapmalıdır” diye akıl verenlerde reel-politika adına aslında Suriyelilere karşı toplumun bazı kesimlerinde var olan ırkçı söylemleri kışkırtmaktadırlar. Türkiye’nin tekrar “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesiyle bu sorunları aşabileceği gibi vurgularını ise duymayan kalmamıştır. Bu vurgular hakkında hatırlanması icap eden iki husus vardır. Birincisi bu yurtta ve cihanda sulh iddiası hayli eğlencelidir. Türkiye’nin kayıtsız şartsız İngiliz emperyalizmine teslim olduğu döneme işaret eder. İngilizleri memnun ve teskin etmiş bir uygulamadır.

İkincisi ise daha dikkat çekicidir. Çünkü Türkiye’yi ABD adına Suriye’de hareket etmekle seneler boyunca suçlamamışlar mıydı? ABD istediği için Türkiye muhaliflere yardım ediyor dememişler miydi? Türkiye ABD adına Suriye’deki savaşa taraf oluyor dememişler miydi? Senelerce tekrarladıkları bu yalanlarını şimdi unutarak, Türkiye’nin ABD ve Rusya’ya karşı orada bir sonuç alamayacağı tekrarında sabitlendiler.

Ancak Suriyeli mültecilere karşı artan bir muhalefet toplum kesimleri arasında giderek yaygınlaşmaktadır. Her kesimin muhalefeti farklı olsa da hedefleri Suriyelilerdir. Suriyelilerin sayı bakımından dört milyona yakın olmaları ne zaman gideceklerinin giderek belirsizleşmesi bu muhalefeti körükleyen başka bir neden durumuna gelmiştir. Türkiye’nin Suriye içinde güvenli bölgeler tesis ederek Suriyelilerin dönmelerini temin etmesi en gerçekçi ve uygulanailir bir çözümdür. Aksi halde Türkiye’de giderek şiddetini arttıran bir sorunun kaynağı olacaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.