SON DAKİKA
Hava Durumu

Fatihler Kurtarıcılar

Yazının Giriş Tarihi: 04.06.2021 20:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.06.2021 20:38

Fetih kelimesi sözlükte her ne kadar açmak anlamında ise de zamanla terim olarak bir yeri ele geçirme anlamını kazanmıştır. Belki de eski zamanlarda şehirlerin surlar içinde olması, o sur kapılarının açılarak şehrin ele geçirilmiş olması, bu anlamın oluşmasını sağlamıştır. Fethin terim anlamı hangi nedenle genişletilirse genişletilsin bir yeri ele geçiren yani fetheden/açan fatih ile bir yeri koruyan, koruduğu, kurtardığı var sayılanın, halk vicdanındaki yeri asla bir ve aynı değildir.
Beceri sahibi çalışkan bir babanın/dedenin bütün ömrünü, mesaisini harcayarak biriktirdiği servetini oğlunun koruduğu, batmaktan kurtardığına inanılsa bile o oğul nihayet babadan kalan serveti korumuştur. Hepsi o kadar. O servete yeni bir halka eklememiştir. Serveti kazanan baba/dede ile onu koruyup kurtardığı varsayılan oğlun karşılaştırılmasında, babaya/dedeye kıyasla oğlun yeri neresidir?


Müslümanların tarihinde “İslam Büyüğü” diye bilinenlerin sayısı elbette fazladır ve önemlidir. Ama o büyük isimler kendi aralarında kıyas edildiğinde İslamiyet’i, fetihler yoluyla Arap yarımadası dışına taşıyan Hz. Ömer’in yeri daha istisnai ve anlamlı değil midir? Günümüzde “İslam Dünyası” adlı coğrafyanın belki yarıdan fazlası tek başına Hz. Ömer döneminin mirasıdır.


Fetih kelimesini, oryantalistler her ne kadar, kılıç zoruyla İslamiyet’in yayılması ve başkalarının topraklarının işgal edilmesi diye anlamını değiştirmeye çalışmış iseler de işin hakikati öyle değildir. Bir halka, bir bölgeye İslam fikrini taşımak, “işgal” kalıbına sığmaz. O taşımayı, açıklamak işgalin ne haddinedir?
Tarihte İskender’in ve Cengiz Han’ın kurduğu imparatorluk bir yağma ve işgal örneğidir. Her ikisi de ele geçirdikleri bölgeleri, büyük bir barbarlık örneği ile kendilerine itaat ettirmiştir. Ancak halkın huzuru, refahı için hiçbir şey yapmamışlardır. Bir sel gibi bazı bölgelerin, toplulukların üzerinden geçip büyük yıkımlara, felaketlere neden olmuşlardır.


Oysa Türklerin 1040’da Batıya doğru başlayan fetihlerinde bir yağma ve yıkım örnekleri yoktur. Gittikleri yerleri imar etmeyi, güven ve huzuru sağlamayı, ticareti ve refahı geliştirmeyi, İslamiyeti yaymayı vazgeçilmez amaçları bilmişlerdir. Bu yüzden fetihleri kalıcı olmuştur.
Türkler, bu fetihleri sonunda Anadolu’yu, Balkanları içine alan dünya çapında Osmanlı idaresini tesis etmişlerdir. Ancak zamanla iç ve dış kaynaklı pek çok nedenin sonunda uğradıkları saldırılar karşısında Anadolu’ya çekilmek zorunda kalmışlardır.


Anadolu’nun fethi, yüzlerce yıllık imarın birikimi ile vatan haline getirilmesi, o fetihlerin sonucudur. Buna karşılık Anadolu’nun çevresinden koparılarak, adeta dalının budağının kesilerek, mevcut sınırların içine hapsedilmesi, tarihteki heyecan verici fetihlere rağmen belki bir teselli, belki yetmez ama evet formülüyle açıklanabilecek bir bakiyedir.


Fetihlerle elde edilenleri koruyamayanların, o fetih dönemlerini küçümsemeleri, Türklerin hayatlarını kendileri ile başlatmaları öncelikle gülünç bir tutumdur. Çünkü bir topluluğun kendisine ait bildiği yeri korumaya çalışması ve bunda başarılı olması tarih için bir milat değildir.


Anadolu’yu yurt haline getiren fetihleri “serserilik” olarak bilenler, Anadolu’da hangi hakkı iddia edebilirler? Anadolu’da hak iddiası o fetihlere bağlıdır. Yani o fetihleri yapanlar, Türk halkı için bir servet/miras bırakmıştır. Kurtarıcı diye bilinenler tarihteki birikimi, kültür, hukuk, edebiyat ve mimariyi reddederek, bütünüyle düşmanı taklide yönelmeleri reddi mirastır. Reddedilmiş miras konusunda düşman işgalini devam ettirmektir.


O halde her yıl fetih yıl dönümlerinde, kurtarıcının adı niçin anılmıyor gibi feryadü figanlar anlamsız değil midir? Bir kişinin kendisini tek başına iktidarın sahibi yapan mücadelesini, halk için bayram seyran bilmek o halkın geçmişini unutturma çabasıdır.


Ayasofya’nın açılışı örneğinde olduğu gibi fatihlerin hayırla anılmasına karşılık kurtarıcı diye bilinenlerin adlarının anılmayışına homurdanmak beyhudedir. Beş yıl işgal altında kalan İstanbul’da, düşman ezanların okunmasını engellemedi. Ezanları İngilizce/Fransızca okutacaksınız diye baskı yapmadı. Ayasofya’yı ise işgalci düşmanlar ne kilise ne de müze yapmadılar.


Fatihleri hayırlı anan halkın, kurtarıcı diye bilinenlerin adlarının hatırlanmayışını anlamak yerine halkı suçlamak, kurtarıcısını yok sayıyor, oysa bu ezanlar onun sayesinde okunuyor” gibi ucuz sloganlar geçmişte yaşanan zulümleri ve kötü mirası ortadan kaldırmıyor. Halkın maşeri vicdanında neden bazı kişilerin, bazı işlerin karşılığı yoktur diye düşünüp anlamak daha gerçekçi ve daha rasyonel bir tutumdur.


Fetihler yoluyla elde edilen mirasın yalnızca bir kişinin ikbali için heder edilmesi, düşmanın kültür, hukuk, edebiyat, müzik gibi hemen her alanda işgalinin devamına yol açan uygulamalar ne fetihlerin önemini ne de fatihlerin değerini ortadan kaldırmadı.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.