SON DAKİKA
Hava Durumu

Fettönün inlerini terk etmekte geç kalanlar…

Yazının Giriş Tarihi: 12.06.2020 18:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.06.2020 18:25

1987 yılında, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesinde öğrenciyken darbeci Kenan Evren, üniversitelerde başörtüsünü yasaklamıştı. Kız arkadaşlarımız derslere alınmadığı için biz de dersleri boykot etmiştik.
Ancak, Haydar Baş ve Fetto’nun müridi olan bazı arkadaşlarımız derslere girmişlerdi.
Kısa bir süre sonra da Fetto şeytanı, medyaya uzun bir açıklama yapmış, başörtüsünün füruattan olduğunu ve üniversite kapılarında eylem yapanların kadın görünümlü erkek ve İran ajanı oldukları iftirasını afkurmuştu.

Benim Fethullah’ı ve cemaatini mutlak anlamda şeytanlaştırmamın başlangıç noktası bu duruşudur. Daha önce ağlak vaazlarını gayri ihtiyari dinlediğim olmuştu. Ancak, tıpkı diğer palavracı ağlak vaizler gibi söylediklerinin içeriği de söyleme uslübu da bana yanlış ve itici gelmişti. Ayrıca lise yıllarımda da onlarla hiçbir surette yolum kesişmemişti.  Zira onlar o yıllarda İmam hatiplere gir(e)miyorlardı.

1988’den sonra da arkadaşım İsmail Çalışkan (Devrim İsmail) ile birlikte Risaleleri eleştirel bir gözle okumuş ve ‘başka bir dinin alternatif peygamberinin zırvaları’ (Paralel Din) olarak değerlendirip, onlar açısından yanına yaklaşılmaması gereken (zındık) bir insan olmuştum.

10 yıl sonra 28 Şubattaki şeytani misyonuna şahit olduğumuzda hiç şaşırmamıştık ve genetiğinin gereğini yaptığına yeniden şahit olmuştuk. 28 Şubatın, yaklaşmakta olan dindar imam hatip nesli tehlikesine (!) karşı, devleti, küresel egemenlerin piyonu Fettö’ye rehin bırakılması operasyonu olduğundan emin olmuştuk.

Bu süreçleri yaşayan insanların, --Fettöyü suya götürüp susuz getirme operasyonundaki görevliler hariç— çocuklarını onun okullarına, dershanelerine vermek gibi bir gaflete ve hatta ihanete düşmelerinin herhangi bir ahlaki / makul / haklı açıklamasını hiçbir zaman kabul etmedim ve bundan sonra da etmeyeceğim.
Çocuklarını bu okullara/ dershanelere veren arkadaşlarımı ağır sözlerle eleştirdim. En hafif tabirle ‘kurbana verseydin daha iyi bir şey yapmış olurdun’ demişliğim vardır.

‘Eğitimde iyiler’ diyen arkadaşlarımı da ‘tam tersine, yaptıkları en tehlikeli işin eğitim olduğuna ikna etmeye çalıştım. (Bkz. https://sehirmedya.com/robert-imam-hatip-okullari-makale,102827.html) Çocuklarımızı egemenler için güdülebilir bir köle ve ajan haline getirdiklerini anlatmaya gayret ettim.

Yukarıda, Fettöyü suya götürüp susuz getirme operasyonunda görevli insanlardan bahsetmişim. Bunu biraz açmak istiyorum.
Erdoğan 2002’de Fettö’ya rehin bırakılmış bir devleti kısmen devralmıştı. Tabii ki gizli ajandası vardı. Ben gizli ajandası olmayan siyasetçiye siyasetçi demem.
Erdoğan‘ın kurduğu hükümet bir koalisyon hükümetiydi. Devletin kılcal damarlarına Fettö sızdırılmıştı. Bu durumdaki devleti Fettö’den aşama aşama kurtarmak için canla başla çalışmıştır. Ve halen çalışmaktadır.
Bildiğiniz süreçlerin detayına girmeyeceğim.
Erdoğan en önemli cepheye geldiğinde açıkça savaş ilan etti. Dersanelere savaş açtı. Bu da Fettö’nün can damarıydı. En önemli kalesiydi.
Artık savaş başlamıştı. 17- 25 Aralık misillemesi geldi.

Ne olması gerekiyordu?
Onunla birlikte yola çıkanların, dava arkadaşlarının taktiksel olarak kurdukları bütün irtibatlarını radikal /köklü bir şekilde kesmeleri gerekiyordu.

Bu süreçten sonra hala çocuklarını bu şeytanın elinden almayan, onun örgütleri ile işini bitirmeyen, onlarla işbirliği yapmaya devam eden ve hatta onlara cepheden saldırmayan kişi benim nazarımda üç şeyden birini, ya da hepsini düşünmüştür.

1. “Eninde sonunda barışacağız. Biz kardeşiz. Kavga ederiz. Ama barışırız. Geriye dönüşü olmayan şeyler söylememeliyim. Erdoğan söylüyor, evet. Yanlış yapıyor. Bu kadar keskin olmamak lazımdır.” Bu tutum siyasi basiretsizlik ve korkaklıktır. Fettö’yü tanımamaktır. Cephede gevşeklik göstermektir. Ayak diremektir. Gaflettir. Oportünizmdir.

2. “Fettö çok güçlü. 88’de, 97’de, 17-25 Aralık’ta bunu gördük. Erdoğan Savaşıyor ama, kazanamayacağı bir savaşa giriyor. Yel değirmenleri ile savaşıyor. Ben kazanması muhtemel tarafa (Fettö) cephe almakta acele etmeyeyim. Gün gelir devran döner. Neme lazım” Bu tutum benim gözümde ihanettir, fırıldaklıklıktır.

3. “Altım ıslaktır. Akçeli işlerim var. Bunlar her şeyimi biliyor. Amel defterimi mahşere çıkarırlarsa biterim” Bu tutumda olan insanlar, hırsızdırlar, yolsuzdurlar.

Yukarıda bahsettiğim üç tipolojinin CB’nin ekibinde olabilmeleri, halen bazı kamu görevlerini deruhte etmeleri, saygı görmeleri bizim de saygı göstermemizi gerektirmez. CB.’nın kendi takdiridir Vardır bir bildiği der geçeriz.

Savaş başladıktan sonra en azılı düşmanımızın inini her ihtimale karşı terk etmeyen insanlara güvenmemek en tabii hakkımızdır.
Onlara düşen kabahatlerini bilip kendiliğinden köşelerine çekilip pusmalarıdır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.