SON DAKİKA
Hava Durumu

GEZİ

Yazının Giriş Tarihi: 28.04.2022 19:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.04.2022 19:33


27 Mayıs 2013 tarihinde 25-30 kişilik çevreci bir grubun Taksim’de kesilen ağaçlara tepkisiyle başladı Gezi olayları.


Olayın başlangıcına bakarak ve sadece ilk üç günü değerlendirerek çevreci bir eylem diyenleri makul karşılıyorum AMA Eylemlerin yönetimi İşgal Güçlerinin eline geçene kadar.


HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in ağaçları kesen kepçenin üstüne çıkması, toplananların sayısının 500-1000 kişiye ulaşması, ardından ağaç nöbeti tutanların kaldığı çadırların FETÖ’cü polisler tarafından yakılması olayları başka bir boyuta taşımaya elverişli hale getirdi.


Olay bu aşamadan itibaren darbeci bir terör eylemine dönüştü.


Alfabenin her harfinden farklı harfleri üçlü beşli bir araya toplayarak NATO’nun verdiği görevleri yerine getiren terör örgütleri bu yeni aşamanın karar vericileri oldular ve işte işin rengi kızıla çalan bir hakiye bu noktada ulaştı.


Halkın seçtiği bir iktidarı ABD desteğiyle yıkmaya, darbe yapmaya evrilen bir meydan ve eylem haline geldi Gezi, yani ne ağaç kaldı ne çevre eylemi.
Ve bu itiraf edildi “Mesele sadece Gezi Parkı değil, ağaç değil sen hala anlamadın mı?” sloganları, sosyal medya paylaşımları eylemlerin yeni rotasını gösteriyordu.


Polis otolarının yakılması, Molotoflar, silahlar, bombalar, dükkan yağmalamalar, belediye araçlarına zarar vermeler, kamu binalarını kundaklamalar, başbakanlık çalışma ofisini basma girişimi ile eylem terörize edildi, darbeye, halkın iradesine el koymaya vardı.


Ben o dönem sol/sosyalist bir partinin yönetici kadrosunda bir insandım. Partim bu eylemlere katılım kararı aldığında arkadaşlarıma “bu Amerikancı bir darbe sürecidir, ben bu işin bu tarafında bu eylemlere katılmam, iktidarı her türlü eleştirir ve eylem yaparım ama ABD saflarında bir darbe girişimine destek olmam” demiştim. 


O günden itibaren AK parti saflarındayım. Amerikancı darbe sürecine katılmamak yetmezdi, halkın iradesinin, ülkemin bağımsızlığının yanında durmak gerekiyordu.


Gezi darbe süreci sadece terör örgütleriyle sınırlı kalmadı, PKK’nın silah bırakma sürecinden rahatsız olan, IMF’ye borcunu ödeyip IMF ile çalışmama kararı alan ve IMF’yi ülkeden kovan, faizleri ülke tarihinin en alt seviyesi olan 4.25’ e indirmiş bir iktidar ve o iktidarın lideri dış güçleri fazlasıyla rahatsız etmiş ve Gezi eylemleri uluslararası istihbarat örgütlerinin çalışma masası olmuştu.


ABD ve AB ülkeleri “tedirginlik” açıklamaları yapıyor, yüzlerce yabancı basın mensubu Taksimden canlı yayın yapıyor olayı manipüle ediyordu.


Ülkemizin Beyaz Türkleri’ de bu süreçte sokağa, medyaya dökülüyordu. Geçimini faizden sağlayan milyar dolarlık tipler “bende çapulcuyum” diye nara atıyor, milyon dolarlık turistik otellerini darbenin lojistik üssüne çeviriyordu.


Aydın olmalarını ülke düşmanlığına borçlu olan bir yığın sanatçı, yazar çizerde sürece tamda bu noktada katılmıştı.
Burjuvazi ve sosyalistler aynı meydanda, PKK ve Atatürk bayrakları aynı kortejde eylem birlikteliği yapıyordu, (bugünlerde kurulan 7’li masaya ne çok benziyor değil mi?) 


Mezhepsel ayrımı körüklemek için özellikle Alevi gençler bu eylemde kurban ediliyor, ölümlerden beslenen yeni bir öfke örgütleniyordu, sanki bir el, bu işi büyütmek için bu genç ölümleri tezgahlıyordu.


Ölümüyle eylemin simge ismi haline getirilen küçücük bir çocuğun cansız bedeni bile eylemcilerin elinde malzeme olarak kullanılıyordu.
Bu ölümü araştıran ve sonuca varmak üzereyken NATO örgütü DHKP_ C tarafından makamında şehit dilen savcı Mehmet Selim Kiraz’ın susturulması bile sanki bu ölümlerin araştırılmasını engelleme çabasıydı, belki de Berkin Elvan’ın katili de DHKP_ C örgütüydü.
Tarihimizin en karanlık aylarının yaşandığı bir süreçti Gezi, ABD’ nin peşine bilerek ve/veya bilmeyerek ya da sadece Erdoğan düşmanlığıyla düşmanlarıyla bile iş tutacak bir yığın insanın, halkın iradesine darbe yapma sürecidir Gezi. 


Bu hafta açıklanan Gezi davası kararları bu tartışmayı bir kez daha açtı. Gezi’nin finansörü olmakla itham edilen ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala kararı hem dış güçleri hem de onların içerdeki yerli işbirlikçilerini çıldırttı.
Davada ayrıca; Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'ye ise Hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardımdan 18 yıl arasında hapis cezası verildi.
Cezaevleri binlerce tutukluyla doluyken koca koca devletlerin sıradan bir” iş adamı” için ülkemizi karşılarına alacak kadar pervasız açıklamalar yapmaları ne kadarda ilginç değil mi?


Yani utanmasalar “bize iade edin” diyeceklerde iş ortaya çıkar diye satır aralarında bunu dillendiriyorlar.
Osman Kavala’yı ve sahiplerini hatta dava dosyasına giren telefon görüşmelerini daha önce bu köşede iki kez yazdığım için tekrar etmeye gerek yok.
Diğer ceza alanlar ise aslında çok iyi tanıdığımız tipler; Gezi eylemlerini yönetme amaçlı kurulan Taksim Dayanışması adlı grubun üyeleri. 
Hani Bülent Arınç ile başbakanlık binasında görüşen ve görüşme sonunda işgal kuvvetlerinin komutanları edasıyla halkın iktidarına parmak sallayarak okudukları bildiriyle; 


Taksim’de yapılaşmaya izin verilmemesi, Atatürk Kültür Merkezinin yıkımının durdurulması, 3. Havaalanı, 3. Köprü, Nükleer santraller, HES’ ler, Kanal İstanbul, AOÇ projelerinin iptal edilmesini isteyen darbenin üst kademe takımı yani.


Onlarda şimdi işgal kuvveti olmanın cezasını cezaevinde yatarak ödeyecekler ama; “Zulüm 1453’ de başladı” diye aylarca bağırdıktan, duvarları yazıladıktan sonra, Cami olan Ayasofya’yı görmeleri, yayalaştırılan Taksim meydanı ve Taksim Camiini görmeleri, yıkık bakımsız AKM’nin yıkılarak yepyeni bir AKM’yi görmeleri, dünyanın en iyi havaalanları arasında sayılan İstanbul Havaalanını görmeleri, Yavuz Sultan Selim köprüsünü, Nükleer santralin yapımını görmeleri ve her seçimde halkın güvenini, oyunu, milyarlarca insanın duasını alan Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olarak görmeleri, cezaevinde kalmaktan daha beter yaralıyor bunları.


Mahkemenin kararı açıklama zamanlaması çok yerinde olmuş, masalar kurarak yeni Türkiye’yi sırtından hançerlemek isteyenlerin yakın zamanda sokak eylemlerine başlayacağı beklenen bir şeydi, şimdi bu karar ve açığa çıkan iddianame sokağa dökülmek isteyenlerin kulağına samimi bir küpe olur umarım.
Osman Kavala ve davanın tüm mahkumlarını FETÖ’cü darbecilerle aynı cezaevinde barındırmaları yerinde olur.
FETÖ, PKK, Kavala ve Gezi … ABD’nin tüm üsleri tek tek kapatılıyor, Türkiye Bağımsızlık yolunda emin ve güçlü adımlarla yürüyor,  hırçınlıkları bu yüzden.


Selam ve saygıyla

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.