SON DAKİKA
Hava Durumu

Gülencilik bir geleneğin sonucudur

Yazının Giriş Tarihi: 28.06.2017 22:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.06.2017 22:25
Akaid ilkelerinin tahrif edilmesi, nasların hiç olmayacak şekilde tevil edilmesi tarihin en eski sorunlarından birisidir. Bu konularda başarılı olanlar, başarılı oldukları ölçüde zararlarını etkilerini genişletmişlerdir. Bu tahrif ve teviller daha çok Batınilik diye adlandırılmıştır. Ad olarak kullanılan başka kavramlar da vardır.

Batıniliğin tasavvuf havzalarında neşvü nema bulduğu, büyüme, gizlenme ve genişleme için tasavvuf çevrelerini verimli ve korunaklı alanlar olarak kullandığı da herkesin bildiği bir husustur. Ancak Batıniliğin gizlenme, genişleme ve korunma alanı olarak sadece tasavvuf çevreleri ile kendini sınırlı tuttuğunu düşünmek hatalıdır. Yetersizdir.

Son yüz yıldan beri Türkiye’de etkili olan Batınilikle malül bir akımda görüleceği üzere kendisi, dini, dünyayı, tarihi, kelamı, siyaseti anlama ve açıklama da tasavvuf jargonlarını tercih ettiği hatta kendisini bununla sınırlandırdığı halde “devir tasavvuf devri değildir” diyerek tasavvufa karşı olduğunu açıklamıştır. Belki de yalanın açık edildiği yer burasıdır.

Batıni özelliği baskın olan grupların hedeflerini bilmek kendilerini tanımanın ilk adımıdır. Doğruyu sadece kendilerinin bildiği ve kendileri dışında kalan herkesin yalan ve yanlış üzere oldukları iddiaları ilk özellikleridir. Topluluğun etrafında toplandığı şahıs ise, devrinin, yüz yılın hatta son bin yılın eşsiz bir şahsiyetidir. Naslarda bile onun hakkında işaretler, imalar olduğuna inanırlar. Ancak bu eşsiz şahsiyetin öncülüğünde toplumun, dünyanın, bütün insanlığın kurtulabileceğini beklerler. Allah’tan haber aldığı, Hz. Muhammed ile sıkça görüşüp istişare ettiği ve naslarda kendisi hakkında işaretlerin olduğu benzersiz, önder, müctehid, imam, gavs, kutup, mehdi, hoca efendi gibi sayısız unvanları olan öndere kayıtsız şartsız itaat etmek de cemaatin ana kuralları arasındadır.

Böyle bir iklimde ortaya çıkan Gülen Cemaatinin Batınilik özelliklerini fazlası ile içselleştirdiği teslim edilmelidir. Nasların tevilinde inanç ilkelerinin tahrifinde Gülen sınır tanımamıştır. Allah’tan bilgi mahiyetinde işaretler aldığı gibi Hz. Muhammed ve diğer İslam büyükleri ile de sıkça istişare edebildiğine inanılmıştır. Cemaate katılan birisinin başka bir şahsı okuması dinlemesi neredeyse ölümüne kadar yasaklanmıştır. Abiler denetiminde ömür boyu tekrarlanan hurafeler ile benzersiz bir şartlandırmaya uğrayan bireyler artık bir kişi olmaktan çıkmış bir şey, birer nesne durumuna gelmişlerdir. Bu nesnelerin imkânları, fırsatları çoğaldıkça bağlılıkları da artmıştır.

Gülen’i bazıları Hasan Sabbah’a bazıları ise Şeyh Bedreddin vb kimselere benzetme eğilimindedir. Gülen’in adı geçen şahıslara benzetilecek tarafları vardır ama onlara benzemesi ile sınırlı değildir. Farklı özellikleri de vardır.

Gülen vb kimselerin daha çok dini cemaatlerden ortaya çıktığı bu yüzden de esas sorumluluğun cemaatlerde olduğu tezinin taraftarları artmıştır. Ama Gülenciliği sadece bir cemaat işi olarak görmek son derece yetersizdir. Gülen asıl gücünü, adliyede, emniyette ve harbiyede tesis etmiştir. Bu üçgendeki gücüne paralel olarak da toplumun diğer kesimlerinde de etkisi katlanarak yayılmıştır.

Gülencilik bir cemaat işi olarak yola çıktığından diğer cemaatlerin işin başında O’nu fark etmemesi de ayıplanmaktadır. Oysa cemaatlerin biri birine karşı tutumunu belirleyen temel kural rekabettir. Cemaatlerin rekabeti ise çoğunlukla benzemeye yol açmaktadır. Gülenciliğin en büyük güç devşirdiği adliye, emniyet ve harbiye de işler cemaat havasına göre değil Sovyet tipi laikliğe göre yürümüştür. Gülen takiyyeciliği bu Sovyet tipi takiyyeciliği de kolayca aşmıştır. Bu yüzden laiklik yeterince uygulansaydı Gülen benzeri şahıslar ortaya çıkamazdı tezleri birer züğürt tesellisidir. Oralarda Gülenciliğin rakipsiz duruma gelmesine laiklik engel olamadığı gibi gizlenmelerine daha çok korunmalarına da yol açmıştır.

Gülen cemaati 12 Eylül askeri darbesinin hışmından kendini koruduğu gibi Özal dönemindeki atılımları için de darbe dönemi bir hazırlık safhası olmuştur. Bu yüzden Gülenciliğin siyasetçiler eliyle büyüdüğü iddiaları da önemli ölçüde yetersizdir. Bununla birlikte Gülencilik en büyük atılımlarını siyasetçilerin eliyle desteği ile yapmıştır. Doğu Perinçek hizbi dışında Gülen ile iyi ilişkileri olmayan bir siyasi akım yoktur. Şimdi siyasetçilerin biri birlerini, “sen Gülen’e daha çok yardım ettin, Gülen’i zamanında tanıyamadın” diye suçlamaları da çok anlamlı değildir. Herkes bir başkasını bu konuda suçlamadan önce kendisine bakmış olsa, Gülen’e ne kadar yakın olduğunun bir muhasebesini yapmış olsa, hangi nedenlerle Gülen’e aldandığının üzerinde dursa, o nedenlerin başka şahıslar ve cemaatler ile devam edip etmediği üzerine eğilse daha gerçekçi olur.

Gülncilik istismar etmediği bir alan bir konu bırakmamıştır. O’nun ilk vasfı istismardır. İkincisi gizlenmeyi/takiyyeyi kutsal bir görev bilmesidir. Üçüncüsü yalanı, riyayı varlık nedenine dönüştürmesidir. Dördüncüsü cehaleti sermaye edinmesidir. Beşincisi şeffaflığa/açıklığa düşmanlığıdır. Bu maddeler çoğaltılabilir ama özet olarak belki sonuncusunu da O’nun yeni icat edilen bir yöntem değil kadim bir geleneğin sonucu olmasıdır. İşte o geleneği kutsayanların Gülenciliğe karşı başarılı olması mümkün değildir.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.