SON DAKİKA
Hava Durumu

Ambalajlı sular konusunda kafalar karışık, zehir mi içiyoruz?

Haber:M.Çağan Azizoğlu Ambalajlı sular konusunda kafalar bir hayli karışık. Suda olması ve olmaması gereken maddeler konusunda ulus

Haber Giriş Tarihi: 06.05.2013 00:07
Haber Güncellenme Tarihi: 06.05.2013 01:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Haber:M.Çağan Azizoğlu

Ambalajlı sular konusunda kafalar bir hayli karışık. Suda olması ve olmaması gereken maddeler konusunda ulusal ve uluslararası kuruluşlar farklı referans değerleri belirliyorlar. Sağlık Bakanlığı bu konuda AB’nin değerlerini baz alıyor ama AB’nin belirlediği değerlere uygun olan bir ambalajlı su başka bir kuruluşun belirlediği referans değerlerine uymayabiliyor. Bu durum, “Hangi değerler tam anlamıyla gerçeği yansıtıyor?” sorusunu akıllara getiriyor.



Bazı ambalajlı sularda bulunan ve Kansorejen olarak bilinen Epikloridin ve Vinil klorür maddelerinin miktarı Sağlık Bakanlığı’nın baz aldığı AB standartlarına uyarken EPA (Amerika Çevre Koruma Ajansı)’nın standartlarını katbekat aşmakta. Bu durum suların içerdiği maddeler konusunda gerçek referans değerlerinin hangisi olduğu sorusunu gündeme getirmekte.

Su canlıların en temel ihtiyacı. Hatta ihtiyaçlar listesinde birinci sıraya yazılacak kadar önemli bir madde. Suyun bu önemi onu eşsiz kılmakta aslında. Suyun sadece canlıların temel ihtiyaçları açısından birinci sıraya yerleşebilecek durumda olmasından değil; medeniyetimiz içinde de mühim bir yeri vardır kuşkusuz. Ivan Illich H2O adlı küçük eserinde suyun nasıl ruhsuz bir nesneye indirildiğinin tahlilini yapar. Kitabın önsözündeki şu ifadeler bizim medeniyetimizde suyun değerini işaret etmesi açısından gerçekten ilginçtir: “Osmanlı (tatlı-sert) siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasına gösterilen üstün başarı beni derinden etkiledi… İslamın suları ve Osmanlı kaynaklarının ihtişamı karşısında hayretler içinde kalıp bir çocuk gibi dilim tutuldu.”

Gelişen sanayi, endüstriyel ve tarımsal atıklarla oluşan çevre kirliliğinden elbet sular da nasibi aldı. Ayrıca suyun eski değerini yitirip metalaşarak ambalajlara girmesi de beraberinde birçok problemi getirdi.

DAMACANALAR SAĞLIKLI MI DEĞİL Mİ?

Bu konu uzun bir süredir tartışılıyor. Damacana sular sağlıklı mı değil mi? Damacanaların imalatında kullanılan BPA (Bisfenol A) maddesi tartışmaların odak noktasını oluşturuyor. İnsan sağlığı için risk oluşturan bu madde aynı zamanda gıda ambalajları, inşaat ve otomotiv sektörü gibi insanla direkt temas eden çeşitli alanlarda kullanılıyor. Uzmanların belirttiğine göre BPA, insan ve hayvan besinlerine bulaşarak, hormon sistemlerini etkiliyor. Bu madde sıcağa maruz kaldığında, normal bir durumdan 55 kat daha hızlı bir şekilde salınıyor. İçme suyu ile alınan BPA’nın üreme, testis patolojisi ve sperm üretimine zararlı etkilerinin olduğu da vurgulanıyor. Ayrıca bu maddenin meme kanserine ve erken dönem meme kanserine de sebep olduğu söyleniyor. Bu konudaki tartışmalar uzayıp giderken 2011 yılında, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu damacalar konusunda bir açıklama yaptı.  Bakanlık’ın açıklamasına göre damacanalardaki bisfenol-A miktarı sınır değerlerin altında. Bakanlık, riskin damacanadan ancak günde 600 litre su tüketilmesi halinde söz konusu olacağını söylemişti. Sağlık Bakanlığı, BPA maddesinin azami değeri konusundaki değerlendirmesini Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) belirlemelerini temel alarak yapmıştı. Fakat tam bu noktada akla şu soru geliyor: EFSA’nın referans değeri yerine başka bir kuruluşun sınır değeri referans alınsaydı yine aynı sonuca ulaşılabilir miydi acaba?

BPA maddesi bulunan damacanalara alternatif olarak yine bir plastik türü olan BPA’sız “tritan copolyester” damacanalar piyasaya sürüldü son zamanlarda. Söylenenlere göre “tritan” zararsız. Fakat bu da şimdilik bir iddiadan ibaret. Konuyu, Bursa İl Halk Sağlığı Müdürü, Uzman Dr. Resul Özbek’e de sorduk. Ambalajlı sular ile alakalı sorularımızı yanıtlayan Dr. Özbek, damacanalara üretim izninin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verildiğini belirtti. Dr. Özbek’in bu açıklaması konuyla alakalı önemli bir soruyu gündeme getiriyor aslında. İnsan sağlığını doğrudan ilgilendiren böyle bir konuda neden Sağlık Bakanlığı değil de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı öncelikle sorumlu olmaktadır?



SUDA OLMAMASI GEREKEN MADDELER,NE ORANDA OLMAMALI?

Ambalajlı suların içerisinde olmaması gerekli maddeler ve olması gerekli bazı maddeler var. Arsenik, Akrilamid, Antimon, Civa, Nitrit, Epikloridin, Vinil Klorür gibi maddeler suda olmaması gereken başlıca maddeler. Sodyum, magnezyum, kalsiyum, potasyum, demir ise suda olması gereken maddeler arasında. Tabii tüm bu maddelerin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), EPA (Amerika Çevre Güvenliği Ajansı), AB (Avrupa Birliği) ve TSE gibi ulusal ve uluslararası kuruluşlar tarafından belirlenmiş ve söz konusu maddelerin azami sınırını çizen referans değerler bulunmakta. Aslında kafalar tam da bu noktada karışıyor. Adeta bir kuruluşun ak dediğine diğer kuruluş kara diyor. Mesela suda olmaması gereken maddeler arasında bulunan “Nitrit” in TSE’nin parametresine göre en fazla 0,1 mg/l oranını geçmemesi gerekiyorken WHO’ya göreyse 3 mg/l oranını geçmemesi gerekiyor. Aynı maddenin azami miktarını Avrupa Birliği 0,5 mg/l olarak belirlerken ABD 1 mg/l olarak belirlemektedir. Yine, kansorejen olan Vinil Klorür için bazı kuruluşların azami referans değerleri ise şöyle:

AB: 0,5 μg/L ABD:2 μg/L

WHO: 0,3 μg/L

Peki, Kansorojen olan “vinil klorür” için bu değerlere baktığımızda hangi refarans değerini dikkate almalıyız? Halk Sağlığı Müdürü Dr. Özbek su analizlerinin “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümleri doğrultusunda yapıldığını, yönetmeliğin “AB Komisyonu Tüzüğü”ne paralel olarak hazırlanmış olup yönetmelik hükümleri doğrultusunda işlemler yapıldığını ifade ediyor.Yani Sağlık Bakanlığı su analizlerinde AB’nin belirlediği değerleri esas alıyor. Peki, neden sadece AB’nin parametresi temel alınıyor? Bu konuda neden Türkiye’nin kendisine ait bir referans değeri yok; varsa neden bu temel alınmıyor? Daha da önemlisi AB haricinde bir kuruluşun suda olmaması gereken herhangi bir madde hakkında belirlediği azami sınırı aşan ama AB’nin sınırını aşmayan bir ambalajlı su için nasıl bir yargıda bulunabiliriz? Bu durumda söz konusu maddenin oranı azami sınırların üstünde mi diyeceğiz yoksa altında mı?

Bu sorular gündemde kendisine yer bulur mu bilinmez ama, sular kolay durulmayacak gibi.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.