SON DAKİKA
Hava Durumu

Hakimiyet Allah'ın egemenlik milletin

Yazının Giriş Tarihi: 14.08.2016 00:17
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.08.2016 00:17
Reddedilemeyen fiili durumlar ile önyargılar arasında bir uzlaştırma çabası da kendiliğinden oluşuyor. Hâkimiyet kavramı etrafındaki tereddütler de bu durumu açıklıyor. Türkiye’de hemen her meydanda “hâkimiyet milletindir” cümlesinin yer aldığı kürsüler kuruluyken, birden “hâkimiyet Allahın’dır” (Yusuf 40-67: Enam 57) ayetinin hatırlanması bu tereddütlerin kaynağı olmalıdır. İkisi arasında bir yakınlık bir uzlaşma aramanın sonunda ise “Hâkimiyet Allahın, egemenlik milletindir” cümlesi dikkat çekmeye başladı.

Hâkimiyet kelimesi “hüküm” den ortaya çıkmıştır. Hüküm ise, kaide, karar, emir, buyruk, irade, kuvvet, nüfuz, kudret, geçerlilik, kader gibi oldukça geniş anlamları kapsamaktadır. Hâkimiyet de ister istemez bu anlamlar ile ilgilidir. Buna karşılık meydanlarda görülen ise doğrudan siyasi alanla ilgilidir. İster istemez bu cümle siyasi alan sınırları içinde ele alınacaktır. Müslümanlar prensip olarak din siyaset ayrılığını kabul etmezler. Ancak İslami literatürde de, siyasi, hukuki, iktisadi, askeri vb alanlar vardır. Bu alanların her birinde kullanılan kavramlar öncelikle kendi alanları içinde ele alınır.

Müslümanları ve onların ülkesini yönetme hakkı kimin olacaktır? Yüz yıllardır tartışma konusu olan bir alandır. Hz. Muhammed’in (sav) sağlığında, o yönetirdi. Yönetme onun hakkı yetkisi sayılırdı. Onun vefatından sonra ise dört halife halkın rızasına dayalı, eksiği/fazlası ile bir çeşit seçimle  (istişareyle) işbaşına gelmişlerdi. Seçim ise doğrudan halkın rızasına, kararına (biat) dayalı bir işti. Hz. Muhammed’in sağlığında hem kadınlardan hem de erkeklerden ayrı ayrı biat aldığı da bilinmektedir. Dört halife döneminde de biat işinde kadın erkek ayrımı bilinen bir iş değildir.

Ancak dört halifeden sonra her şey değişti. Babadan oğla geçen bir krallık/padişahlık kuruldu. Padişahlığın temelinde ise “ya kabul edersin ya da edersin” kuralı vardı. Halkın özgür iradesine dayalı bir seçimi, kararı (biatı) söz konusu değildi.

1876’ya kadar gelen bu durum, ilk defa meşrutiyet ile değişti. Halk seçim yoluyla yönetime katılmaya başladı. İşte bu katılım iledir ki hâkimiyet kavramı da yeniden tedavüle girmiş gibi oldu. Çünkü hâkimiyet ile “ülke yönetme hak ve yetkisi” kast ediliyordu. Doğrudan yaratıcının, “yaratması, yaşatması, rızıklandırması, öldürmesi, evrenin işleyişi hakkında koyduğu kurallar, din insan için gönderdiği din, haramları, helalleri vb” kast edilmiyordu. Ülkeyi yönetme hak ve yetkisi kimin olacaktı ve bu yetkili nasıl belirlenecekti? Temel mesel de bu idi.

Hatırlanmalıdır ki “mülk Allah’ındır” (Nur 42 – Al-i İmran 189 – Mülk 1) denilmesi, bir insanın bağ bahçe gibi mülkiyet sahibi olduğunun söylenilmesine engel oluşturmaz. İnsanın mülkiyette pay sahibi olması da “Allah’ın mülkün gerçek sahibi olduğu” kuralı ile çelişmez. İnsanın hangi yol ile mülkiyet elde ettiği ve bu mülkiyetini nasıl kullandığı tasarruf ettiği önemlidir. Meşru sınırlar içinde kalan bir insana hayırlı olsundan başka ne denilebilir?

Bunun gibi, milletin, ülkenin kim tarafından nasıl ve ne kadar süreyle yöneteceğini tayin etme hakkı demek olan “hâkimiyet milletindir” sözünde yanlışlık aramak beyhudedir. Hâkimiyet Allah’ın, egemenlik milletindir sözü ise şaka gibidir. Çünkü hâkimiyet Arapça, bunun Türkçe karşılığı ise egemenliktir. Bu kavramlar bir birinin aksine anlamlara sahipmiş gibi düşünmek de ayrı bir yanlıştır.  Önemli olan hâkimiyeti, egemenliği kimin nasıl elde ettiği ve nasıl kullandığıdır.

Meşrutiyet döneminden başlayarak 1924’lere gelinceye kadar meclisin duvarında “Onların işleri kendi aralarında istişare iledir.” Şura-38) ayeti yazılırdı. Ancak bu tarihten sonra ayet indirilerek onun yerine “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi yazılmaya başlandı.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.