SON DAKİKA
Hava Durumu

Hoş geldin başkanlık sistemi

Yazının Giriş Tarihi: 21.01.2017 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.01.2017 22:30
Anayasa’da 18 maddelik değişiklik teklifinin TBMM’de kabul edilerek, değişikliğin referanduma götürülecek merhaleye gelmesi ile başkanlığın bir aşaması daha tamamlanmıştır. Bu işin başlangıcı ise kim ne derse desin, “TBMM’nin cumhurbaşkanı seçebilmesi için toplantıda 367 üye hazır olmalıdır” icadının sahibi büyük Türk hukuk mucidi Sabih Kanatoğlu’dur. Onun bu icadını siyasi aşanda şiddetle ve heyecanla uygulayan ise Deniz Baykal olmuştur. Başkanlığı ço önemseyenlerin bir defa bu Kanatoğlu ve Baykal ikilisine minnet borçlarının olduğu kuşku bile götürmez.

Elbette bu ikilinin niyeti TBMM’nin dolayısı ile milletin iradesine ipotek koyma çabası idi. Ancak siyasette bir tarafın engel olmaya çalıştığı bir iş bazen hiç akıllarda olmayan bambaşka bir işin ortaya çıkmasına kapı aralayabilmektedir. Kanatoğlu/Baykal ikilisi kafalarına uygun birisinin TBMM’de cumhurbaşkanı seçilmesi için kumpaslar kurarken, cumhurbaşkanını TBMM’nin değil doğrudan halkın yapmasını öngören anayasa değişikliğinin TBMM’den geçmesi ve 2007’de referandumla halk tarafından onaylanması ile başkanlığın kapısı aralanmış oldu. Kanatoğlu eseriyle hakkı olmasa bile övünebilir.

TBMM’de son anayasa değişiklik teklifinin görüşülmeye başlanması ile yapılan eleştirileri cevaplandıran Bekir Bozdağ ise “Atatürk döneminde ki anayasalara dönüyoruz” gibi oldukça garip bir iddiada bulundu. Yine başkanlığı heyecanla savunan bazı çevrelerin “aslında tarihimizde başkanlık tipi bir idarenin olduğu” iddiaları da oldukça zayıf ve inandırıcılıktan uzaktır. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde padişahlar yürütmenin ve yasamanın başı oldukları gibi örfi hukuk yargısının da başı olduklarından, bir kuvvetler ayrılığı uygulamasına tekabül eden bir örnek oluşturmazlar. İkinci meşrutiyet döneminde 1908/1912 döneminde kuvvetler ayrılığı ve çok partili özgür seçimlerin olduğu bir dönem ise Bab-ı Ali baskınından sonra kesintiye uğramıştır.

Bekir Bozdağ’ın bu değişiklik teklifi için “Atatürk dönemi anayasalarına dönüyoruz” iddiası da büyük bir talihsizlik ve kaygı nedenidir. Çünkü o dönemde 1921 Anayasası kuvvetler birliğine göre hazırlanmış, milletvekillerinin yargıç olduğu İstiklal Mahkemeleri marifetiyle muhalifler tasfiye edilmiştir. İstiklal Mahkemelerinin yargısı ise Örfi Hukuk yargısından daha geri ve hukuk ilkelerine daha çok uzaktır.

1924 Anayasası “parlamenter sisteme” göre düzenlenmiş ise de dönemin cumhurbaşkanın yazılı olmayan yetkileri ve uygulamaları geçerli sayıldığı için dünyadaki bilinen parlamenter sistemler ile karşılaştırılması mümkün değildir. Çünkü kuvvetler ayrılığı fiilen olmadığı gibi dönemin cumhurbaşkanı yazılı olmayan her türlü yetkinin de sahibidir. Tek parti dönemidir. İkinci bir parti kurma girişimi ise Nutuk’ta yer aldığı gibi “vatana ihanet” suçu ile eşdeğerdedir. Seçimli iki derecelidir. Her ilin nüfusuna göre tespit edilen delegelerini halk seçer, o delegeler ise CHP Umumi reisi ve Cumhurbaşkanı Kamal Atatürk tarafından uygun görülen milletvekili listesini onaylardı. TBMM bir çeşit sekreterya durumundaydı. Cumhurbaşkanının öngörüleri buyrukları TBMM’de yasa adını alır ve tartışmasız bir şekilde uygulanırdı. Bugünkü anlamı ise bir seçim kurulu bile yoktur. Bütün illerin adaylarını tek başına cumhurbaşkanı tayin ederdi. Dönemin TBMM’sinin etkisi, gücü 1.meşrutiyet döneminin Meclisi Umumisinden daha etkisiz ve daha güçsüz idi.

Türkiye’de kadın erkek vatandaşların seçme ve seçilme hakları 1950 seçimleri ile başlamıştır. Hal böyle iken “Atatürk dönemi anayasalarına dönüyoruz” sözü bir kaygı ve korku nedenidir. Kuvvetler birliği için bir tehdit olduğu gibi seçme ve seçilme hakları için de bir tehdit nedenidir. “Atatürk dönemi de başkanlık sistemi için bir örnektir” iddiası da dönemin özellikleri bakımından son derece vahim bir iddiadır.

TBMM’de kabul edilen Anayasa değişikliği kuvvetler ayrılığı bakımından bazı zayıf özelliklere sahiptir. Cumhurbaşkanının TBMM’de çoğunluğu elde edecek partinin de başkanı olması, bakanlardan büyükelçilere kadar üst seviyedeki yöneticileri atama yetkisine sahip olması ve yüksek yargıya doğrudan dolaylı atamalar ile etki edebilecek imkana sahip olması bu sistemin zayıf taraflarıdır. Ancak cumhurbaşkanının seçimle işbaşına gelmesi, hesap sorulabilir olması, yetkilerinin yazılı metinlerle sınırlandırılması, seçimlere katılma hakkının iki dönemle sınırlı olması, seçimlerin özgür ve çok parti ile yargı denetiminde gizli oy ve açık sayım yapılması, özgür basının olması, istikrarı öngörmesi, iki başlılığı ortadan kaldırması, koalisyon ile milletin vermediği iktidar yetkisine seçim kazanamayanların ortak olması gibi hususları ortadan kaldırmasından dolayı oldukça ileridir ve Atatürk dönemi ile mukayese etmek bu değişikliğe büyük haksızlıktır.

Başkanlık sisteminin % 60 civarında bir oy oranı ile referandumu aşması kuvvetle muhtemeldir. Başkanlık sisteminin de olumlu olumsuz tarafları elbette vardır. Ancak şimdiye kadar Türkiye’de uygulana gelen vesayetçi sistemden daha ileri olduğu kuşku götürmez. Bu sistemin gerçekleşmesinde R. Tayyip Erdoğan’ın liderliğini ve Devlet Bahçeli’nin katkılarını unutmamak gerekir. Başkanlık sistemi hayırlı olsun.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.