SON DAKİKA
Hava Durumu

Hoş geldin istikrarlı sorumluluk

Yazının Giriş Tarihi: 28.12.2016 22:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.12.2016 22:30
Yönetim biçimleri, teknikleri daha çok sorunları çözmek için tercih edilir. Sorun çözmeyen aksine sorunları çoğaltan yönetim biçimlerinde tekniklerinde ısrar etmekte anlamsızdır. Türkiye’de 140 yıldan beri süre gelen ve adına “parlamenter sistem” denilen yönetim tarzı, sorunları çözmekte yetersiz kaldığı gibi yeni sorunların da oluşmasına neden olmuştur.

Parlamenter sistem, mutlak manada kuvvetler ayrılığını öngörmez. Her ne kadar 1921 anayasası açıkça kuvvetler birliğini içermiş diğerleri ise kuvvetler ayrılığını öngörmüş idiyseler de  fiili durum bunun aksine işlemiştir. Cumhuriyet döneminde 1960’lara kadar cumhurbaşkanı olanlar özellikle birinci  ve ikinci cumhurbaşkanlarının yasama yürütme ve yargı kuvvetlerini bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak yönlendirdikleri bilinmektedir. Kuvvetlerin tek bir şahısta veya heyette toplanmış olması ise keyfi yönetimlere yol açtığı gibi adalet duygusunu da büyük ölçüde yok etmiştir.

Oysa Montesquieu’nün 1748’lede yazdığı Kanunların Ruhu adlı kitabından beri adaletli bir yönetim için kuvvetler ayrılığı en önemli çare olarak savunulmuştur. Osmanlı döneminde ki batılılaşma hareketlerinin öncüleri de bu görüşlerden büyük ölçüde etkilenmişler yönetim kaynaklı sorunlar için kuvvetler ayrılığını daima ön planda tutmuşlardır. Ne var ki kendinde kurtarıcılık, kuruculuk misyonu gören yönetimler bu kuralı hiçbir zaman ciddiye almamışlar ve adaleti mumla aranır şekilde yok etmişlerdir.

İktidarın insafı “adalet” için yeterli değildir. Bu yüzden adalet için iktidarın merhametli olanı değil denetlenir olanı aranır, aranmalıdır. Diğer sıfatlar gibi insaf sıfatı de zamana bağlı olarak gelip gidebilir. Onun gelip gider olması adaletin zayi olması demektir. Hak ve özgürlüklerin varlığı, kuvvetler ayrılığına bağlı sayılır. Bu ayrılığın olmadığı  yerlerde ise hak ve özgürlükler her an tehlike altında demektir.

Türkiye’de demokrasinin uygulanmaya başladığı 1950’den itibaren bir kesim kuvvetler ayrılığı için başkanlık sistemini savunurken, genellikle seçim kazanma ihtimali, umudunu taşımayan sol/Kemalist kesim ise buna şiddetle karşı çıkmıştır, başkanlığın tek adam yönetimine yol açacağını iddia etmiştir.

Parlamenter sistemin en zayıf tarafı kuvvetler ayrılığı ilkesinin yeterince açıklığa kavuşmayışı, yürütme yetkilerinin Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında paylaşılması, tek başına seçim kazanamayan partiler arasında koalisyon hükümetlerinin kaçınılmaz olması böylece istikrarsızlığın ortaya çıkmasıdır. Tek parti hükümetlerinde bazen uyum sorunu yaşanırken birden fazla partinin oluşturduğu hükümetlerde ise uyum neredeyse imkansız olmaktadır.

Başkanlık sitemsi diye bilinen düzenleme hakkında ki Anayasa değişikliği teklifi TBMM’de meydan savaşlarını hatırlatan kavga ve gürültü ile görüşülmektedir. Bu teklifin Ak Partinin ve MHP’nin görüşleri ile uyuşmayan tarafları bulunmaktadır. Ne var ki teklif iki partinin mutabık kaldıkları ile sınırlı olduğu için, partilerin konu hakkında daha önce savundukları görüşlerine hangi noktalarda uymadığını söylemenin ve bunun için de bu iki partiyi eleştirmenin haklı ve tutarlı bir tarafı da yoktur.

Değişiklik ile kuvvetler ayrılığına gerçek manada kapı aralanmış olacaktır. Kuvvetler ayrılığı vatandaşa, iktidarın her yaptığını beğenmek zorunda tutulmasını bitirecek ancak vatandaşın uygun gördüğünü beğenme, onaylama hakkını tanımış olacaktır. Bu da vatandaşın iradesinin hiçe sayılması değil iktidarın iradesinden bağımsız hatta onun üstünde tutulması demektir.

Bu anayasa değişiklik teklifi ile yürütme cumhurbaşkanı ve başbakan gibi iki başlılığı kaldırması, askeri yargıyı kaldırması, cumhurbaşkanı ve bakanların milletvekili olmayışları, istikrarsızlığı kaldırması, erken seçim ihtimalini ortadan kaldırması ve millet adına yetki kullanan cumhurbaşkanının yaptığı işler için hesap verir duruma getirilmesi işin olumlu taraflarıdır. Artık koalisyon dönemleri bir daha yaşanmayacağı gibi seçimlerden sonra hükümet kuramama bunun zorunlu sonucu olarak erken seçim yapma ihtimali de ortadan kalkacaktır.

Yine bu anayasa değişiklik teklifi ile milletvekilliği seçilme yaşını 18’e indirilmesi kararı belli bir tecrübeye, bilgi birikimine sahip olmayı ve temsil yeteneğine sahip olmayı icap ettirir. Oysa 18 yaşında ki tıfıl birisinin bu özelliklere sahip olduğunu düşünmek önemli bir yanlıştır. Millete vekilliğin ayağa düşürülmesidir. Milletvekilliği  sayısının 550’den 600’e çıkarılması da önemli bir yanlıştır. Meclisin saygınlığı üye sayısına göre değil, temsil yeteneğine ve aldığı kararların isabetine, denetim görevinde ki yeterliliğine göre anlaşılır. Cumhurbaşkanı yardımcılarının seçimle değil atama ile belirlenmesi, onları yalnızca bir memur kimliğine bürüyecektir. Oysa ABD’dekine benzer şekilde yardımcının da seçimle belirlenmesi onu daha etkili hale getirecektir. Ayrıca seçimle gelen başkanın seçimle gelmeyen bir memur tarafından  vekaletle temsil edilmesi de atananın lehine seçilenin aleyhine bir düzenlemedir. Nitekim bu gün seçimle gelinen makamlar da ancak seçilmişler tarafından vekaletle yönetilmektedir.

Ayrıca yüz bin seçmen tarafından bir kişinin cumhurbaşkanı adayı gösterilebilmesi, cezaevindeki birisinin de aday gösterilmesine fırsat verebebilir, Üst düzey kamu görevlilerini, yardımcılarını ve bakanları meclisin onayı olmadan CB’nın ataması, kanun ile yapılacak bazı işlerin de cumhurbaşkanı kararnamesine bırakılması kuvvetler ayrılığı aleyhine önemli bir düzenlemedir.

Bunlara rağmen cumhurbaşkanının yaptığı işlerden sorumlu olması artık sorumsuz ve istikrarsız dönemin bitirilmesi demektir. İstikrarlı sorumluluğun başlamasıdır.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.