SON DAKİKA
Hava Durumu

Hukuka karşı barolar

Yazının Giriş Tarihi: 26.05.2020 20:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.05.2020 20:42

İstanbul barosu düşünüldüğünde, on binlerce üyesi vardır. Seçim mevzuatına göre bir oy farkla bile olsa aynı görüşte olan liste yönetme hakkı elde ediyor. Buna karşılık bir oy farkla bile olsa seçimi kaybetmiş sayılan farklı görüş yönetimde temsil hakkını elde edemiyor. Bu seçim yöntemi ister istemez yönetimin, aslında üyelerinin tümünü temsil etmediğini göstermektedir. Kanun zoruyla üye yapılan, yönetimde karşılığı olmayan bir üyeyi o yönetim elbette temsil etmeyecektir. Bu sonuç baro vb kuruluşların sivil toplum kuruluşu yanında demokratik kuruluşlar da olmadıklarını göstermektedir.

İstanbul barosu, kendi sayfasında 27 Mayıs Askeri Darbesini savunarak, onun hazırlattırdığı 1961 Anayasasını “sivil anayasa” diye tarif ederken, darbecilerin devirdiği seçilmiş hükümeti de “çoğunluk diktası” diye tarif etmektedir. Baro, “1921 ve 1924 Anayasaları, teokratik bir saltanata karşı ‘Kuvay-ı milliye’yi amil ve iradeyi milliye’yi hâkim kılmak’ şiarının etrafında birleşen ve daha sonra bunu ‘egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur.’ ilkesine dönüştürmüş olan asker-sivil kurucu yurtseverlerin ürünüdür. 1961 Anayasası ise bir çoğunluk diktatörlüğüne karşı CHP’nin ilk hedefler bildirisi ile başlayan, üniversite çevrelerinin ve aydınların destek ve katkılarıyla gelişen bir sivil hareketin ürünüdür. 1982 Anayasası ise 1961’in katkısıyla gelişen çoğulcu sosyal dinamiği durdurmayı ve denetim altına almayı amaçlayan ve ön hazırlıkları belli sivil kesimlerce yapılan otoriter demokrasi modelidir. Her ikisinde de askerlerin rolü, sivillerce hazırlanan modellerin aracısı olmaktan öteye geçmemiştir.” (TBB, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi Geliştirilmiş Gerekçeli Yeni Metin, TBB Yayını, Ankara 2007, s. 15-16.)

Türkiye’de hukuk kurumu sayılan TBB’nin darbelere bakışı aynen böyledir. Nereden bakılsa bu ifadeler bir cehalet ve önyargı ürünüdür. 27 Mayıs Darbesi öncesindeki seçimle kurulmuş hükümet, çoğunluk diktatörlüğü olarak nitelendirilmişken, 1921 teşkilatı esasiye kanunu da teokrasiye-saltanata karşı bir anayasa sayılmıştır. Teokrasi teriminin uygunsuzluğu bir yana, 1921 anayasasında, TBMM’nin görevi “şeriat kurallarını uygulamak ve şeriata aykırı yasa çıkaramamak” diye belirtilmiştir. 1924’de çıkarılan “Muhami/avukatlık kanunu” ile İstanbul barosuna kayıtlı 960 üyenin 482’si meslekten çıkarılmış, baro başkanı Lütfü Fikri Beyin itirazı üzerine dönemin Adalet Bakanlığı İstanbul barosunun yönetimine resen el koymuştur. İstanbul Barosu, bu hukuk dışı kıyımı bile savunmaktadır.

27 Mayıs darbecilerinin hazırlattığı 1961 anayasası ise “sivil hareketin ürünü” olarak görülmüştür. Baro için askeri darbeciler ile sivil hareket deyimi iç içedir. Herkesin gözü önünde 1961, 1982 Anayasaları dönemin darbecilerinin isteğine göre ve onlar tarafından tayin edilen kişiler  tarafından hazırlandığı halde Baro, bu anayasaların sivillerce hazırlandığını iddia edebilmiştir.

TBB, YÖK kararı ile meslek liselerinin mağduriyetini savunmuştur. 2009’da yeni YÖK yönetiminin lise-meslek lisesi ayırımını ortadan kaldıran düzenlemesini ise iptal edilsin diye yargıya taşıyarak kendi tarihine uygun hukuk dışı bir iş daha yapmıştır. Benzeri girişimleri başörtüsü serbestliğini öngören düzenlemelerin iptali için de defalarca tekrarlamıştır. İnsan haklarının yanında olması beklenen Baro, tam aksine bazı kesimlerin haklarının kısıtlanması için mücadele edebiliyor. Son yıllarda bu verilen örneklere ek olarak baro (Ankara, İstanbul, İzmir gibi) kendisini LGBT’lilerin taleplerine adamış gibi çalışmaktadır.

TTB’nin de farklı bir durumu yoktur. Özellikle terör operasyonlarına muhalefetiyle haber olmaktadır. Terör örgütlerinin saldırılarına karşı değil ama terör örgütlerine karşı devlet tarafından düzenlenen operasyonlara muhalefetiyle haber olmaktadır. TTB, şehir hastanelerinin yapımına da itiraz ederek dünyada benzeri görülmeyecek örnekleri ortaya koymuştur.

MMO ise hükümet eliyle yapılan bütün bayındırlık faaliyetlerine karşı ön cephede mücadele etmektedir. Oto yollar, köprüler, barajlar, hatta hastaneler belli başlı muhalefet konularıdır. Zaten yaşı müsait olanlar MMO’nın özellikle Taksim’e cami yapılmaması, Taksim’deki AKM’nin yenilenmemesini bir çeşit kan davası gibi takip ettiğini teslim edeceklerdir.

Verilen bütün bu örnekler adı geçen kuruluşların, kanunda belirtilen faaliyet alanları dışındadır. Bu meslek odaları her zaman seçilmiş iktidarlara karşı bir siyasi parti gibi karşı durmaktadırlar. Kanun zoruyla üye yapılan on binlerce meslek mensubu adına ama onlara rağmen bu faaliyetler sürdürülmektedir.

Oysa hükümete düşen bu demokrasi ve hukuk dışı, darbeci, vesayetçi kuruluşların tekelini ortadan kaldırmaktır. Her meslek alanında birden fazla odanın kurulmasını, dolayısı ile mesleğin daha iyi verimli uygulanmasını temin etmektir. On binlerce insanın temsil edilmedikleri, aksine karşı oldukları görüş ve tutumlara karşı onları çaresiz bırakmamaktır. Adlarında yer alan, tek parti döneminde bahşedilen Türk, Türkiye kavramlarını kullanmalarını engellemektir. Sözü edilen meslek dallarında hukukun, demokrasinin, insan haklarının daha etkili, geçerli olmasını temin etmek için en azından üye olma zorunluluğunu ve bir meslek alanında tek bir odanın bulunması şartını ortadan kaldırmaktır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.