SON DAKİKA
Hava Durumu

Hutbelerde mitoloji

Yazının Giriş Tarihi: 01.09.2021 20:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.09.2021 20:03

Her ne kadar hutbe kelimesi Arapçada konuşma anlamına gelmekteyse de zaman içinde “Cuma namazı esnasında yapılan konuşma” diye bir kullanım anlamı kazanmıştır. Kabul edilmelidir ki Cuma namazı da, namaz öncesinde ve sonrasında yapılan hutbe/konuşmada, doğrudan din ile ilgili bir konudur. Din ile devlet işlerini ayırmayı dünyanın en önemli işi sayanların ve bununla övünenlerin, devlet adına Cuma günü yapılan hutbeye/konuşmaya müdahale etmesi nasıl bir çelişkidir? Din, devletin işlerine karışmaz iken devlet bu ayrılığa rağmen din işlerine nasıl karışmaktadır?
Kemal Paşa, Lozan Anlaşmasında mutabık kalındığı üzere 3 Mart 1924’de halifeliği kaldırmıştır. 5 Mart 1924’de yayınladığı bir genelgeyle, Cuma hutbelerinde siyasi liderlerin isimlerinin anılmasını yasaklamıştır. Vefat edinceye kadar da kendi adını hiçbir şekilde hutbelerde okumamıştır. Buna tenezzül etmem demiştir. Şimdi onun adının hutbe konusu yapılmasını isteyenler onun genelgesini niye yok sayıp onun adına tenezzül ediyorlar. Onun askeri olduğunu bağıranlar, onun genelgesini çiğner iseler bu nasıl askerliktir? Yoksa teskere yakmaya mı niyet etmişlerdir?
“Atatürk siyasi bir lider değil ülke kurucudur” iddiası yersizdir. Çünkü Kemal Paşa her şeyden önce CHP genel başkanıdır. Bu genel başkanlığı o kadar önemsemiştir ki Hindistan'dan gelen paralarla kurdurduğu İş Bankası'ndaki hisselerini, ölümünden önce bütün halk için hazineye değil, sadece CHP’ye bırakmıştır. Halktan toplanan paralarla yapılan Çankaya Sarayı, önce Kemal Paşa adına tapulanmış, Kemal Paşa’da vefat ederken sarayını bütün halk için hazineye değil partisi CHP’ye bırakmıştır. İsmet Paşa işte o Çankaya Sarayını 1948’de tekrar hazineye satmış, parasını da CHP’nin kasasına koymuştur. Kemal Paşa, kendi görüşlerini paylaşmayanları (yani CHP’li olmayanları) “hain, düşman” olarak görmüştür. Şimdi CHP’li olmayanlara “Atatürk siyasi bir lider değildir” demek, size hain, düşman muamelesi yapmış olmasını gelin unutun demektir. Bu istek eşyanın tabiatına aykırı değil midir?
Bin yıldan beri Türklerin yurdu olan Türkiye’yi, “Atatürk’ün kurduğu ülke” diye bilmek o bin yılı inkâr etmek demektir. Milleti yok saymak demektir. Kemal Paşa’nın sağlığında Türkiye’de sadece Kemal Paşa var değildir. Başka paşalar da vardı. Kemal Paşa’nın bir oldu bitti ile diğer paşalardan bir adım önde görünmesi, diğer paşaları yok etmeyeceği gibi her olumlu işin de Kemal Paşa'nın eseri olduğunu göstermez. Bu yüzden ülke kuruculuğu iddiası boştur, cahilce bir tekerlemedir.
“Atatürk’ün kurduğu Diyanet şimdi onun adını anmıyor” diye bağıranların öfkesi de yersizdir. Diyanet İşleri Başkanlığından (DİB) önce Türkiye’de hangi kurum vardı? Osmanlı Devleti'nde Şeyhülislamlık vardı. Protokolde sadrazamla eşit seviyedeydi. Sonradan bu statüsüyle hükümet üyesi yapıldı. Ama sadrazam bakanlarını kendi seçerken, şeyhülislamı doğrudan padişah seçerdi. Çünkü protokolde sadrazama eşit durumdaydı.
Ankara’da kurulan hükümetin bakanlıklarından birisi “şer’iye ve evkaf bakanlığı” idi. Yani Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı. Halifelikle birlikte bu bakanlıkta aynı gün kaldırıldı. Özetle DİB, halifelik ile Şeriat ve Vakıflar Bakanlığının yerine icat edildi. DİB genel müdürlük seviyesinde tutuldu. Protokolde yer verilmedi. DİB ile Türkiye’de İslam denetim altında tutulmaya, kemalist iktidara itaat ettirilmeye çalışıldı. Elbette yetkileri bakımından DİB, hiçbir zaman halifelik ile şeriat ve vakıflar bakanlığı ile aynı düzeyde olmamıştır.
DİB’in kurulması, halifelik ile şeriat ve vakıflar bakanlığının kaldırılması Lozan’daki mutabakatın bir sonucudur. DİB camiasına ve hitap ettiği halka hizmet için değildir. Ancak bir oldu bitti ile askeri bir hiyerarşiyle yapılmıştır. Şimdi bu durumda DİB kuruldu diye minnet borcu duymaya, bunun için heyecanlanmaya ihtiyaç var mıdır?
Türkiye’den halifeliğin kaldırılmasını isteyen İngiltere'de kraliçe aynı zamanda Anglikan kilisesinin de başkanıdır. Yani bir çeşit başpapazdır. Türkiye'den, “din ile devleti ayır, halifeliği kaldır” diye ısrarda bulunan, İngiltere’nin kendisi din ile devleti ayırmamış, kraliçesini Anglikan kilisesinden uzaklaştırmamıştır.
Yeni yetme kemalistler, “Başkomutan Atatürk’ün adı anılmadan Milli Mücadele ve 30 Ağustos anlatılabilir mi?” diyorlar. Oysa kendileri yüzyıldan beri Çanakkale Zaferindeki başkomutanın adını çizip bir yarbayın, Kemal Paşa’nın adıyla o zaferi açıklıyorlar. Bu ne pişkinliktir, bu ne aymazlıktır? Madem her şey başkomutan ile açıklanacaktı ise Çanakkale’nin başkomutanı (Enver Paşa) niye ortada yoktur? Çanakkale Cephe Komutanı Alman Generali Liman Von Sanders’in adı niye anılmamıştır?
Ne hutbe, ne de tarih bilgisi tehditle oluşmaz. Hutbe Cuma ibadetinin bir parçasıdır. CHP’nin ilk Genel Başkanı Kemal Paşa’yı övme, aklama, propagandasını yapma aracı değildir. Olmamalıdır. İsteyenler gidip CHP ve Halkevleri binalarında övebilirler. Çünkü her ikisini de Kemal Paşa kurmuştur. Tarih ise bir kıymet bilme, kıymet anlama bilimidir. Zorla, tehditle kıymetli olunmayacağı gibi, kıymette bildirilmez. Ne hutbe ne de tarih mitoloji alanı değildir. M.S. 2021’de hutbelere kemalist mitolojiyi taşıma çabaları beyhudedir. Hayatın doğal akışına ve insanlığın ulaştığı bilgi seviyesine aykırıdır. Hiç kimse Kemal Paşa’nın adı etrafında icat edilen mitolojiye inanmak zorunda değildir. Fakir milletin parası ile masrafları karşılanan DİB’in, okulların ve üniversitelerin kemalist mitoloji propagandası yapmaları görevleri değildir.
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.