SON DAKİKA
Hava Durumu

İran devriminin kırk yılı (ıı)

Yazının Giriş Tarihi: 09.03.2019 21:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.03.2019 21:15
İran basın özgürlüğü de bir tarih, bir hayal alemi konusu olmaya devam etmektedir. İsteyen kişi bir yayıncılık faaliyeti yapamaz. Gazete, tv ve radyoların büyük çoğunluğu devletindir. Özel şahısların medya alanında faaliyeti sadece rejim yanlıları ile sınırlanmıştır. Bu yüzden İran’da medya sabah akşam resmi görüşleri tekrarlayan bir koro gibidir. Farklı eğilimi olan bir medya organı zaten olamaz. Kimse rejime muhalif görüşleri, haberleri yayınlayamaz. Şahlık döneminde ki medya organlarının, şahı övmekle yükümlü sayılmaları gibi günümüz İran medyası da sadece ve sadece rehberi, velayet-i fakihi övmekle sorumludur. Bu sorumluluğunu unutanlar öncelikle yayın hakkını kaybederler. Sonra kendilerine neler olacağını ise tahmin etmek zordur ve tehlikelidir.

İran’da halkın seçtiği meclis, öyle gelişi güzel ve rehberi de bağlayacak şekilde kararlar alamaz. Türkiye’deki anayasa mahkemesine benzer kurumlar meclisi denetlediği gibi zaten meclisin oluşumu da bir tayin sistemine bağlıdır. Çünkü isteyen herkes milletvekili adayı olamaz. İlgili kanunun öngördüğü şartlara sahip olanlar aday olmak için İç İşleri bakanlığına müracaat ederler. Ancak bakanlığın uygun gördükleri aday olma hakkına sahip olurlar. Türkiye’de 1923-1950 arasında ki tek parti dönemine benzeyen bir atanmış meclis düzeni vardır.
İslam devrimi kırk yıl önce dış siyasetini İslami ilkelere göre düzenleyeceğini ilan etmişti. Ona göre mazlumların yanında olacaktı. Tağutlara/Diktatörlere karşı mazlumlara yardım edecekti. İşgal sömürge altındaki toplumların da sesi olacaktı. İran İslam Cumhuriyeti bu dış siyaset ilkelerini daha çok bayram törenlerinde seslendirdi. Ermenistan, Kuzey Azerbaycan topraklarının dörtte birini işgal ettiğinde milyonu aşkın Şii/Müslüman Türk evsiz yersiz yurtsuz ortada kaldığında İran Hükümeti Ermenistan’ı destekledi. Onun petrol, doğalgaz ihtiyacını karşıladı. Müslüman kardeşliğini hatta aynı mezhepten olmayı Ermenistan siyasetinde hiç ciddiye almadı.

İran’ın dış politikasındaki ideallerini yalnızca bir propaganda düzeyinde tuttuğunun ibretlik örneği Suriye oldu. 20. Yüz yılın belki en acımasız diktatörlerinden olan Esat’ı her zaman sonuna kadar destekledi. İlginçtir ki Şah ile Saddam Hüseyin arasındaki rekabetten dolayı Hafız Esat, Saddam Hüseyin’e karşı İran şahını desteklemiştir. Böylece İran ile Suriye arasında Irak’a karşı yakın bir işbirliği oluşmuştur. Tuhaf olan şahın Suriye politikası rehberiyet/velayeti fakih yönetiminde de aynen devam etmiştir. 1982’de Suriye’nin hama şehrinde isyan çıktı diye on binlerce insanı Hafız Esat katlederken Ayetüllah Humeyni idaresindeki İran İslam Cumhuriyeti sonuna kadar Esat’ın yanında olmuştur. Mart 2011’de başlayan Suriye Arap baharına karşı da İran Hükümeti bütün imkanları ile Sosyalist Baas Partisinin müttefiki oldu. Oysa İran zalim diktatörlere karşı her zaman mazlum halkların yanında yer alacağını vaad etmişti. İran yönetiminin gözünde, milyonlarca kayıp vermesine rağmen Suriye halkı hiçbir zaman “mazlum halk” statüsünde olmadı. Daima ABD’nin kurguladığı bir terör/ajan güruhu olmaya devam etti.

Musa Sadr, Lübnan’da ki Şiileri örgütlemek için İran şahından ve Hafız Esat’tan olağan üstü yardımla “Emel” i Sadr’dan sonra emel İran hükümeti için verimlilik özelliğini kaybetmişti. “İslam Cumhuriyeti” onun yerine büyük harcamalarla Hizbüllah örgütünü tesis ediverdi. Hizbüllah elbette Lübnanlı Şiilerden oluşmuştu. Hedefleri ise Lübnan Sünnileri ve İsrail idi. İsrail’e karşı yaptığı eylemler ise İran’ın dış siyasetinin bir propaganda unsuru oldu. Suriye Arap Baharına karşı Hizbüllah, İsrail’e karşı yapmadıklarını Suriye halkına karşı yaptı. İsrail saldırılarından kaçıp Suriye’ye sığınan “Filistinlilerin Yermük” kampını senelerce kuşatma altında tutarak binlercesinin açlıktan kırılmasına salgın hastalıklarla ölmesini bir savaş başarısı olarak seyretti. Hizbüllah’a, Suriye ve Filistin halkına karşı bu katliamcı tutumlarını görev olarak elbette İran hükümeti vermişti.

İran Devriminin dış siyasetindeki en büyük iddialarından birisi de İsrail ve ABD’ye karşı düşmanlık söylemleri olmuştur. Çünkü ABD sonuna kadar şahı desteklemiştir. Şahı deviren yeni yönetiminde bundan dolayı ABD’ye karşı düşmanlığının anlaşılır bir tarafı olmuştur. Ne var ki ABD’nin 2001’de Afganistan’ı 2003’te ise Irak’ı işgal etmesinde İran ile birlikte hareket etmesi, ittifak etmesi, İran’ın ABD karşıtı söylemlerinin takiyye icabı olduğu kanaatini güçlendirdi. Çünkü Saddam Hüseyin rejimini deviren ABD, Irak yönetimini İran yanlısı hiziplere teslim etmişti. ABD’nin bu teslimatı bilmeden ve tesadüfen yapmış olması ihtimali yoktur. İran rejimine düşman olan onu yılmak için kırk yıldan beri uğraşan ABD neden Irak yönetimini İran’a bırakmış olsun? Irak’ta IŞİD’e karşı nasıl İran ve ABD birlikte ortak operasyonlar yapsın? Benzeri sorular Afganistan için de geçerlidir.
İran ve ABD arasındaki kavganın şüpheli tarafları zaman içinde artmıştır. İsrail’i çevreleyen Arap ülkelerinin başında, ABD ve İsrail yanlısı diktatörleri koruyan ABD bir yandan da İsrail’e yakın uzak Arap ülkelerini İran eliyle harabeye çevirerek, yakın bir gelecekte Arapları, İsrail için bir tehdit olmaktan çıkarmıştır. Yemen, Bahreyn, Suriye ve Irak bu çerçevede hatırlanacak olan ülkelerdir.

İran doğalgaz kaynakları bakımından dünyada ikinci, petrol kaynakları bakımından ise dördüncü sırada olmasına karşılık kişi başına düşen yıllık geliri ise beş bin dolar seviyesindedir. Petrolü ve doğalgazı olmayan Türkiye’nin bile gerisindedir. Komşuları olan Kuzey Azerbaycan, Türkiye, Arabistan ve Körfez ülkelerine göre refah seviyesi oldukça geridir. Hak ve özgürlüklerin yok edilmesi bakımından şah dönemi ile aynı seviyededir. Bir korku rejimi altındadır. İran’da Fars olmayan toplulukların, Şii olmayan kesimlerin hiçbir hakkı güvence altında değildir. Şiilik İran’ın dış siyasetinde bir araç haline gelmiştir. Arap ülkelerini ele geçirmenin, tehdit etmenin bir yoludur. İslam Cumhuriyeti, İslam devrimi gibi iddialarına karşılık İran, genel olarak Müslümanlar için büyük bir hayal kırıklığıdır. Kırk yılın sonunda, şahlık yönetimine göre, İran’ın ABD yardımı ile Irak ve Suriye’de hakimiyet kurmasından başka değişen bir şey yoktur.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.