SON DAKİKA
Hava Durumu

İslam Devrimi büyük bir hayal kırıklığıdır

Yazının Giriş Tarihi: 12.02.2016 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.02.2016 06:00
 

 

1924’te İngilizlerin desteği ile İran’da kurulan Pehlevi hanedanlığı ancak 1979’a kadar devam edebildi. Birinci Şah Rıza Pehlevi İkinci Dünya Savaşında Almanya tarafını tutuğu için savaşın sonunda galiplerin zorlaması ile tahtını oğlu Muhammet Pehleviye (1941’de) bırakmak zorunda kalmıştı. Aslında ikincinin de bahtı yaver gitmedi. Önce 1953’te milliyetçi başbakan Musaddık’a tesr düşünce 1953’te İran’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Ancak ABD’nin düzenlediği bir ir askeri darbeyle aynı yıl içinde Musaddık devrildi ve Şah Muhammet Pehlevi İran’a döndü. Şah ABD sayesinde İran’a döndüğünü hiç unutmadı. İktidarı döneminde ABD’nin bir memuru gibi davrandı.

İran Şahı bir dikta yönetimi kurmuştu. İktidarın bütün gücünü kendi elinde toplamıştı. İktidar gücünü hiçbir kesimle paylaşmayı kabul etmedi. İran’ı zorla “batılılaştırmak” siyasetini tercih etti. En önemli desteği ise kendisine sadık ordu-polis-istihbarat(Savak)-saraya yakın zengin sınıfı ve batılı yaşam tarzını tercih eden kesimdi. Halkın büyük çoğunluğu ise Şah’ın batı özellikle ABD yanlısı siyasetini kuşkuyla izlemişti. İran toplumu üzerinde derin ve tarihi bir etkiye sahip olan din adamları (ki Ruhban olarak bilinir) ulema sınıfının önemli bir bölümü şahın siyasetine muhalif kaldı.

İran nüfusunun büyük çoğunluğu Şii mezhebine bağlıdır. İnançlarına göre her Şii Müslümanın hayatta olan bir müctehide (mercii taklide) bağlı olması icap eder. Şahın toplumu modernleştirmek iddiasıyla ve “Akdevrim” adıyla 1964’te başlattığı bir programa ulema çevresi açıktan muhalefet etti. Dönemin en üst mercii taklidi sayılan ve Ayetullah Humeyni’nin de hocası olan Burucrdi’nin akdevrime karşı muhalefeti yetersiz kalınca talebesi Humeyni’nin adı ön plana çıktı. Halkı açıktan şaha karşı muhalefet etmeye çağırdı. Humeyni’nin çağrısı ile başlayan gösterilere polisin/askerin müdahalesiyle büyük can kayıpları yaşandı. Tutuklanan Humeyni idam edilmesin diye mercii taklitler tarafından kendisi “Ayetullah” ilan edildi. Çünkü Ayetullah olanlar İran’da idam edilmezlerdi. Bir çeşit dokunulmazlıkları vardı. Buna karşılık Humeyni Türkiye’ye/Bursa’ya sürgüne gönderildi. Burada iki yıl kaldı. Sonra kendi isteği ile Irak’a Necef’e gönderildi.

Humeyni Necef’te iken onun aleyhine şah yanlısı bir gazetede haberlerin yayınlanması yeniden sokak gösterilerinin başlamasına yol açtı. Her gösteriye müdahale edilmesi çok sayıda göstericinin öldürülmesi tutuklanması ve tutuklananların inanılmaz işkencelerle öldürülmesi, sakatlanması, İran’da muhalefetin giderek güçlenmesine zemin hazırladı. 1978 yılı ise muhalefetin bütün İran’a yayıldığı bir yıl oldu. En çok tanınması, sürgünde olması 1964 olaylarına liderlik etmesi onu muhalefetin rakipsiz lideri yapmıştı.

İran’da muhalefet en çok devlet terörüne zulmüne uğradığı için, şiddetle diktatörlük aleyhtarıydı. Şahın ülkeyi özel mülkü gibi kullanmasına, İslam dışı uygulamalara, siyasetlere karşı idi. İslam’ın yasamanın ana kaynağı olmasını, İran’ın ABD ve İsrail’in sömürgesi olduğu tezi muhalefetin temel görüşüydü. Muhalifler buna karşılık, sömürgecililer ve Siyonistler yerine Müslümanların dayanışmasını savunmuştu.

Humeyni 1978’de Necef’ten (Şah’ın zorlaması ile) Irak’tan ayrılmış Paris’e gitmişti. Muhaliflerin 1979 Ocak ayından itibaren hükümet ve askeri merkezleri ele geçirmesi üzerine Humeyni 1 Şubat 1979’da Paris’ten Tahran’a döndü. Çatışmalar bir süre devam etti ama Humeyni bağlıları Şubat 1979’da İran’da yönetimi ele geçirdiler. Aynı yıl halk oylamasına sunulan bir anayasa ile İran’da “İslam Cumhuriyeti” ilan edildi.

Devrim dönemindeki iddiaların aksine bu anayasa ile İran’da Şii/Caferi mezhebinin egemenliği esas alındı. Cumhurbaşkanı olma şartları arasında bile bu mezhepten olma kuralı yer aldı. İslam Cumhuriyetinin bütün Müslümanları içine alan bir görüşe dayandığı iddiasına karşılık İran iç ve dış siyasetinde Şiiliği esas alan siyaseti benimsedi.

Arap ülkelerinde bulunan Şii topluluklar ile İran istihbaratının geliştirdiği ilişkilerin sonunda bu topluluklar kendi ülkelerinin istikrarını tehdit eden bir unsur durumuna geldiler. İran’ın bu siyaseti o dönemde “rejim ihracı” olarak adlandırıldı. Suriye halkının özgürlük isteklerini katliamla engellemeye çalışan diktatör Esat’ı korumak için İran bütün imkanlarını Rusya ile birlikte seferber etti. İran ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal etmesinin gizli açık işbirlikçisi oldu. Devrim döneminde ki anti emperyalizm söylemi bütünüyle terk edildi. İran’ın içinde bir tek partili diktatörlük rejimi kurularak şah zamanında ki gibi bütün muhalifler “hain” sayılarak idamla işkenceyle bastırıldı. Devrim döneminde yüz binlerce insanın şahın zulmüyle yok edilmelerine karşılık benzeri yöntemler günümüz İran’ında da acımasız bir şekilde uygulanmaktadır. İran hükümetinin “İslam kardeşliği” iddiası yayılmacı emellerini örten bir araç durumuna getirildi. İran’ın içinde ve dışında ki Müslüman topluluklar için “İslam Devrimi” giderek büyüyen bir hayal kırıklığına dönüştü. Devrimin 37. Yılında Devrimin iddialarından hiç birisi İran’da yönetimin bağlı kaldığı ilkeler değildir.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.