SON DAKİKA
Hava Durumu

İstanbul Sözleşmesi yaşatmadı

Yazının Giriş Tarihi: 25.03.2021 21:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.03.2021 21:03

Türkiye Mart 2011’de dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun imzası ile İstanbul Sözleşmesine katılmış 2012’de TBMM’de grubu bulunan bütün partilerin ittifakı ile bu katılma onaylanmıştı. Sözleşmenin öne çıkarılan vurgusu kadınların mağduriyetinin, şiddete uğramalarının engellenmesiydi. TBMM içinde ve dışında bu sözleşmeye onay verenlerin ne kadarı sözleşmenin tam metnini okumuştur, bilerek anlayarak evet demiştir? Bu soruya  tatmin edici bir cevap bulmak mümkün değildir.

Sözleşmenin paralelinde aynı zamanda Avrupa Birliği Müktesebatına uyum  denilen bir dizi uygulamanın sonunda kısaca LGBT diye adlandırılan cinsel sapkınlık gruplarının örgütlenme ve faaliyetleri için izin verildi. Bu grupların büyük şehirlerdeki toplantıları, yürüyüşleri özellikle CHP ve PKK çevrelerinin sahip çıkması kısa zamanda toplumun büyük çoğunluğu tarafından tiksintiyle izlenen ama müdahale edilemeyen görüntüler oluşturmuştur.

Sözleşmeyi kadın/çocuk hakları ve LGBT hakları diye iki ayrı başlık halinde ele almak icap eder.  Türkiye’de kadınların pek çok konuda mağduriyet yaşadığı bilinmektedir. Geleneklerimizin de bütünüyle doğru olduğunu, kadın haklarını yeterince koruyan bir içeriğe sahip olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Kadınların/çocukların yaşadıkları mağduriyetin tamamının geleneklerden kaynaklandığı, o mağduriyetlere sebep olanların da dine ve o geleneklere çok bağlı kişiler oldukları için bu saldırganlığı, bu vahşeti tercih etmiş değildirler.

Kadın cinayetlerini işleyenlerin önemli bir kısmı sarhoştur ya da uyuşturucu bağımlısıdır. Buna karşılık hiç kimse kadın cinayetlerini engellemek için içkinin yasaklanmasını veya kullanımının kısıtlanmasını söylemiş değildir. Türkiye’de bazılarının keyiflerine göre istedikleri zaman ve yerde istedikleri şekilde aksırıncaya tıksırıncaya kadar içmeleri bile bir çeşit dokunulmazlık sınırları içindedir.

Türkiye’de medya öncülüğünde kadın/çocuk mağduriyetinden İslam’ı/gelenekleri sorumlu tutan bir kesim vardır. Yönetime, yasamaya İslam’ı, gelenekleri katmama özeni gösterenlerin, Batılı laik/kutsallara göre düzenlenmiş idare ve yasaların uygulanmasından ortaya çıkan sonuçlardan bile her nasılsa laik/kutsallar değil de yine özellikle İslam ve onun etkisinde olduğu varsayılan gelenekler suç ortağı ya da suçun kaynağı olarak gösterilmektedir.

Sözleşmeden sonra 6284 sayılı özel bir yasa çıkarıldı. Bu yasa ile mağdur kadın ve çocukların şikayetleri, saldırganların caydırıcı şekilde cezalandırılmaları düzenlenmeye çalışıldı. Ancak kadının tek taraflı beyanı ile geçimsizlik içinde olduğu veya ayrıldığı eşinin cezalandırılması, evden uzaklaştırılması gibi hükümleri kapsaması apayrı ve binlerce erkek/koca mağdurunun ortaya çıkmasına yol açtı.

Teslim etmeli ki insanlar kavgalı oldukları, şikayetçi oldukları kimselere karşı daha kindar, intikamcı ve önyargılı olurlar. Birbirine eş olmuş olanlarda bu durum daha çok gözlenir. Belki yılların psikolojik birikiminin bir sonucu olarak ölçüsüz bir intikam alma isteğinde olurlar. Bu durumda Allah’ın emrettiği gibi tarafların arasını düzeltmek, nasihat etmek yerine (Nisa: 4/35), kadının tek taraflı beyanı üzerine kocaya bir takım yaptırımların uygulanması telafisi giderilemez sonuçlar ortaya çıkarmıştır. 6284 sayılı yasa için daha pek çok şey söylenebilir.

Ancak Türkiye’de geçerli olan yasal mevzuata göre kadın/çocukların mağduriyetine sebep olanların cezalandırılması İstanbul Sözleşmesine göre değil ceza yasası, 6284 sayılı yasa vb kanunlara göre yapılmaktadır. Suçluların sözleşmeye göre cezalandırılmaları söz konusu değildir. O halde sözleşmenin iptalinden sonra, kadın/çocuk cinayetleri, tecavüzleri serbest bırakıldı, kadın/çocuklar artık saldırıya, tecavüze daha açık duruma getirildi gibi gibi ipe sapa gelmez iddialar boş ve gözü dönmüş siyasi, ideolojik bir saldırganlık örneği olmalıdır.

İşin tuhafı bu saldırganlık örnekleri Türkiye muhalefetiyle sınırlı kalmamıştır. ABD Başkanı Biden bile Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini “cesaret kırıcı” saymıştır. Oysa ABD, Kanada, Rusya İngiltere bu sözleşmeyi hiç imza etmemiştir. Almanya, Fransa gibi ülkeler ise çekince koyarak imzalamıştır. ABD hiç imzalamadığı sözleşme için Türkiye’nin çekilmesini eleştiri konusu yapmıştır. Elbette ABD benzeri ülkeler için ne Türkiye kadın/çocuklarının ne de Afganistan/Irak kadın/çocuklarının yaşadığı büyük dramların, felaketlerin bir önemi yoktur. Yalnızca bu bahane ile kendilerine hasım saydıkları Türkiye CB Erdoğan’ı suçlama yarışı içine girmişlerdir.

ABD, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin bile imza etmediği sözleşmeyi Türkiye’nin (Ak Parti’nin) alel acele imzalaması çok büyük bir yanlıştı. Ak Parti’yi ağır vebal altında bırakmıştır. Bunun telafisi mümkün olabilir mi? Olursa ne kadar zamanda ve nasıl olur? Bu sorulara cevap vermek kolay değildir. Ancak sözleşme konusunda Ak Parti’nin vebalini sabah akşam hatırlatan SP çevrelerinin, seçim kazandırmakla övündükleri İBB’nin, LGBT’lilik kursları açması hakkında suskun kalmaları yeni bir istismar örneğidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.