SON DAKİKA
Hava Durumu

İstanbul Zirvesinden geriye ne kaldı

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2017 21:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2017 21:30
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) liderleri zirvesi 13 Aralık 2017 günü “Olağan üstü İstanbul Zirvesi” adıyla dönem başkanı ve CB Erdoğan’ın çabaları ile toplandı. İlan edilen toplantı kararı ile “ABD’nin Kudüs İsrail’in başkentidir kararının hiçbir şekilde kabul edilmediği, ABD’nin bu tutumu ile tarafsızlığını kaybettiği, Filistin sorunu için arabulucu olamayacağı, BM kararlarına bağlı olarak 1967 savaşı öncesindeki sınırlar esas alınarak, başkenti doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulması ile sorunun ancak iki devletli bir çözüm ile sonuçlanabileceği ve bütün dünya ülkelerinin de Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanımaya davet edilmesi” ile son buldu.

İİT’nın 57 üyesi varken toplantıya 48 üye katıldı. Liderler zirvesi iken bazı ülkeler Dış İşleri bakanı ya da bakan yardımcısı gibi daha alt seviyede (Suudi Arabistan vb) bir temsilci ile katıldılar. Elbette bu alt seviyede bir katılım aynı zamanda ABD ve İsrail’e de bir mesaj niteliği taşımaktadır.

Zirve kararlarının en önemli maddesi, bütün dünya ülkelerinin Doğu Kudüs’te Filistin devleti nezdinde büyük elçilik açmaya çağrılmasıdır. AB’nin ve Çin gibi ülkelerin açıkça ABD’nin “Kudüs İsrail’in başkentidir” kararını reddetmesi siyasi açıdan oldukça önemlidir. Lakin iki devletli çözüm için yeterli olabilir mi? ABD’yi aldığı karardan caydırabilir mi?

Bu soruya olumlu cevap vermek zordur. Çünkü 2003’te ABD’nin Irak’a askeri müdahale yapmasına adı geçen ülkeler karşıydı. Ama ABD buna rağmen Irak’ı işgal etti. Hatta işgal için eleştirici tutumlarını açıklayan Almanya ve Fransa’nın Bağdat büyükelçilikleri, işgalci ABD askerlerinin marifetiyle yağmalattırılarak tv’lerden de canlı bir şekilde yayınlattırıldı. ABD’nin Kudüs için kendi kararında ısrarcı olması halinde AB üyeleri ve Çin’in muhalefetlerinin caydırıcı olmayacağı açıktır.

ABD’nin Kudüs kararına muhalefet eden ülkelerin kaç tanesinin de bu muhalefetlerini nereye kadar taşıyacaklarının hiçbir garantisi yoktur. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgaline İran’da şiddetle karşı çıkmıştı. Sonradan görüldü ki meğer İran İslam Cumhuriyeti el altından Irak’ta ABD’nin yol arkadaşlığını yapmıştır.

Üstelik bu İran son otuz yıldan beri İsrail ile her türlü ilişkiyi reddeden ve taraftarlarına “İsrail’i haritadan silmeyi vaat etmiş” iken şimdi İstanbul zirvesinde iki devletli çözümü öngören kararı imzalaması yeni bir riyakarlık örneği olarak yerini almıştır. Çünkü hem İsrail’i haritadan silmek hem de onun varlığını da garanti eden iki devletli çözüme evet demek kolayca kıvırılacak bir iş değildir.

İsrail’in 1948’de Filistin topraklarını Araplar ve Yahudiler arasında ikiye bölen kararını Araplar reddetmiş savaşmış ama yenilmişlerdi. Sonra tekrar savaşmış yine yenilmişlerdi. Arapların bugün elinde olanlara göre BM’in 1948’deki bölme kararı Araplar için çok daha iyi idi.

İki devletli çözüm elbette İsrail işgalini meşru görmek anlamını taşımaktadır. Araplar ve diğer Müslümanlar için böyle bir çözümü kabullenmek kolay değildir. Ama İsrail iki devletli çözüme bile razı değilken daha ötesine onu kim mecbur edecektir? İsrail’i haritadan sileceğiz naralarının bir riyakarlık örneği olduğu, bir kutsal istismarı, satışı, milyonların aldatılmasının bir aracı olduğu da görülmüştür.

Doğu Kudüs denilen bölge 1967’den beri İsrail işgali altındadır. Her hangi bir İslam ülkesinin “ben orada Filistin devleti nezdinde büyük elçilik açtım” demesi halinde İsrail’e karşı bu kararını nasıl uygulayacağının hiçbir açıklaması yoktur. Filistin devleti için orada büyük elçilik açma kararı alacak ülkeler bunun için ortak bir ordu ile bu kararlarını uygulayamayacaklarına göre, İsrail’in de hay hay madem elçilik açtınız o halde büyük elçiniz de buyursun gelsin demeyeceğine göre doğu Kudüs’te büyük elçilik açmanın maalesef fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur.

İİT ve AB üyeleri gerçekten bu doğu Kudüs meselesindeki kararlarında ısrarcı olsalar bu durumun İsrail’in işlerini zora sokacağı söylenebilir. Ama nihai ve gerçek bir çözümü ortaya çıkarmayacaktır. Hiç yoktan iyidir.

Unutmamalı ki İsrail işgalindeki yerleri savaşla işgal etmiştir. İşgal ettiği yerlerin tamamını ya da bir kısmını bırakması da ancak savaşla olur. Diplomasinin yapacağı işler vardır yapamayacakları vardır. 1948’den beri görüldü ki İsrail işgaline karşı diplomasi çaresizdir.

İsrail’in savaşın dışında bir dil anlamadığı açıktır. Önemli olan ise İsrail ile anladığı bu dilden konuşacak ciddi bir ülkenin olup olmadığıdır. Elbette İsrail ile savaşacak ülkenin de ona komşu olan, ona karşı cephe açacak bir coğrafyada olması icap eder. İbni Haldun’a göre coğrafya kaderdir. Eğer bu görüş doğru ise coğrafya aynı zamanda İsrail’in koruyucusudur, şansıdır. İsrail’in komşuları arasında onun ile savaşacak bir ülke var mı? Yoktur. Keşke İstanbul Zirvesi kararları ile bu sorun çözülebilseydi.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.