SON DAKİKA
Hava Durumu

İstanbul'a Tomos işleri 2

Yazının Giriş Tarihi: 25.01.2019 21:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.01.2019 21:15
Müslümanların inancına göre de Halifelik evrenseldi. Türkiye hangi hakla evrensel olan bu inancın kurumunu, halifeliği ortadan kaldırmıştır? Üstelik Türkiye Devleti sadece Türkiye’de ki Müslümanları yönetme hakkına sahiptir. Oysa Müslümanlar, Türkiye’den ibaret değildir. Bütün Müslümanların ortak inancı sayılan halifelik kurumun Türkiye sahip olmadığı bir yetkiyle kaldırmıştır. İlginçtir ki aynı Türkiye Lozan Anlaşması ile bazı Ortodoksların evrensel/ekümenik bildikleri bir inancın kurumu olan patrikliği kaldır(a)mamıştır. Ezici çoğunluktaki Müslüman vatandaşlarının inançlarını hiçe sayarken yüzdeye bile girmesi kuşkulu olan Ortodoks Hıristiyan vatandaşlarının evrensel inancının karşılığı olan patrikliğe dokunmamıştır. Vatandaşlar arasında bundan daha büyük bir eşitsizlik örneği, adaletsizlik örneği bulmak zordur.

Ukrayna Kilisesi’ne Tomos belgesinin verilmesinde Türkiye hangi taraftadır? Yani ABD tarafında yer alarak Patriğin böyle bir yetkisi vardır ve verdiği Tomos belgesi de meşrudur diyen bir kararı mı vardır? Ya da aksine Rusya’nın desteklediği Moskova Kilisesi’nin iddiasına göre patriğin böyle bir yetkisi olamaz verdiği Tomos belgesi de meşru değildir görüşünde midir? yetkililerin suskunluğuna bakılırsa, Türkiye bu konu da kendisini taraf görmemektedir, tarafsızlığı tercih etmektedir. Yani Türkiye kendi toprağı olan İstanbul’da evrensel bir organizasyonun faaliyetleri, kararları konusunda bir görüş/bir karar sahibi değildir. Tuhaf değil mi?

Bir süre Almanya’da kalan ve orada kendisini İslam Halifesi ilan eden Cemaleddin Kaplan (ö.1995) ölünce cenazesi memleketi Erzurum’a getirip defnedilmişti. Taraftarları eski harflerle “İslam Halifesi” diye mezar taşı yazdırmıştır diye adliyeye şikayet edilince bağımsız yüce yargı, olayı mahkeme konusu yapmış bilirkişi heyeti kurarak mezar taşında böyle bir ifadenin yer alıp almadığı tespit edilmiş ve söz konusu mezar taşına da el konuşmuştur. Evrensel bir inanca sahip olmak ya da evrensel bir organizasyon yapmak için Ortodoks ve Rum olmak mı gerekir? Uygulamalara bakılırsa Türkiye’de bu hakkın sahibi sadece günümüzde sayıları 2.500 kadar olan İstanbul Rumları için geçerlidir. Ezici Müslüman çoğunluğun mezar taşında bile olsa böyle bir inanç taşıması suç olarak görülmektedir ve o taşlar için mahkemeler harekete geçmektedir.

Erzurum’daki mahkemeyi sorumlu tutan mevzuat İstanbul’daki mahkemeyi neden sorumlu tutmamıştır? Üstelik Patrik Bartholomeos da bu inancını Erzurum örneğinde görüldüğü gibi mezar taşına yazdırmış değildir. Uluslar arası bir toplantıya ev sahipliği yaparak ortaya koymuştur. Kendisini hala Bizans döneminin patrikleri gibi balkanlılara, Doğu Avrupalılara papaz gönderen, kilise kuran bir makamda bir iktidarda görmektedir.

Ukrayna Kilisesi, Moskova Kilisesi’nden ayrılıp bağımsız olmak istiyor. Elbette bu Ukrayna ve Moskova kiliseleri arasındaki bir meseledir. Patrikhane Moskova Kilisesi’nden ayrılmak isteyen Ukrayna Kilisesi’ne bağımsızlık belgesi (Tonos) verme hakkını nereden alıyor? Normal de bu hakkın ayrılmak istenen kiliseye yani Moskova Kilisesi’ne ait olması gerekmez mi? Bu konu da sessizliği ile tarafsızlığını ortaya koyan Türkiye bu tutumu ile Moskova Kilisesi’ne karşı patrikhaneyi desteklemiş olmuyor mu? Patrikhanenin bağlı sayıldığı fatih Kaymakamı, Patriği çağırıp bu işin esbabı mucibesini sormuş mudur? Muhtemelen sormamıştır hatta hiç ilgilenmemiştir.

Patriğin bağlı sayıldığı İstanbul fatih Kaymakamı olan muhterem zat, patriği çağırıp da “bu ne haldir, kimden izin aldın” diyebilmiş midir? Diyebilir mi? Elbette diyemez. Ama fatih’te birisi çıkıp da kendisini Müslümanların halifesi ilan etse, çeşitli İslam ülkelerinden gelen temsilcilerin katılımı ile böyle bir toplantı yapsa muhtemelen fatih Kaymakamı olan zat kaymakamlığını kendisi hatırlayacağı gibi toplantıyı düzenleyenlere de bunu bir güzel hatırlatacaktır. Elbette Fatih’te bulunan ilgili mahkeme heyeti de bir alarm haliyle duruma el koyacaktır.

Laikliğin “dinler arasında eşitliği esas aldığı, farklı dinlerin özgürlüğünü temin ettiği” iddiaları ise tamamen bir mitolojik anlatımdır. Dünyanın başka ülkelerindeki laiklik uygulamaları için konu tartışılacak içerikte olabilir. Ancak Türkiye’de laiklik çoğunluğa baskı yapma, çoğunluğu temel insan haklarından sayılan din ve vicdan özgürlüğünden yoksun bırakma buna karşılık uluslar arası anlaşmaların bile yok sayılması pahasına Rum azınlığın Bizans dönemindeki dini hegemonyasını örtülü bir şekilde devam ettirme çabalarının bahanesidir.

Türkiye’de ki ezici çoğunluğun üzerindeki baskının bahanesi laikliktir. Bu bahane devam ettikçe bu çoğunluğun temel insan haklarına sahip olması hayaldir. Artık Türkiye’de tabansız bir duruma düşmüş olan Patrikliğin Türkiye’den kovulmadan gitmesi en uygun ve gerçekçi çözümdür. Türkiye’deki kiliselerine din adamı yetiştirecek kadar bile nüfusu olmayan bir minik azınlığın Türkiye’de üstlenerek, Balkanlarda Moskova Kilisesi ile rekabet etmesi, hegemonya tesis etmesi akıl dışıdır. Türkiye’nin egemenliğini yok saymaktır. Batı Trakya’daki Türklerin, “Lozan anlaşmasında yer almamıştır” diye Türk adını bile kullanmalarını engelleyen, Atina’da yıkılmış olan camilerin yerine on yıldan beri bir tanesinin yapılmasını kabul etmeyen Yunanistan’a mütekabiliyet gereği olarak, patrikliğin bu faaliyetlerinin engellenmesi gerekmez mi? Engellenemez çünkü Lozan Anlaşması ona bazı hakları vermiştir. Anlaşmanın sadece Patrikhane konusundaki maddeleri bile Türk halkı için nasıl bir yıkım/felaket belgesi olduğunu göstermeye yetebilir.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.