SON DAKİKA
Hava Durumu

Kiralık bir destancı ve ajan Nazım Hikmet (II)

Yazının Giriş Tarihi: 27.02.2019 21:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.02.2019 21:00
“Türk Dünyasında en büyük şair olarak bilinirmiş.” Hangi Türk Dünyası? SSCB işgalindeki dünya. SSCB rehin aldığı Türklere elbette Nazım’dan başka bir kuş tanıma fırsatı vermemiştir. Türkistan’da, Balkanlarda, Mehmet Akif ya da Arif Nihat tanınacak değildir. Nazım, Türkleri SSCB’ye kayıtsız şartsız itaate çağırdığı için zaten Moskova’da ağırlanmıştır. Ağırlandıkça yazmış, yazdıkça da ağırlanmıştır. Yazdığı Türkçe ile Türklerin esaretini cennet gibi göstermeye çalışmıştır. Bu durumda o esir Türk Dünyasında Nazım’ın tanınması, aslında Nazım’ın SSCB’ye ajanlık ettiğinin, onun hesabına çalıştığının belgesidir. Türklerin SSCB’de esir olmasını, rehin olmasını meşru gören Nazım, Türkler için “Milli Şair” olabilir mi? Onun milliliği elbette SSCB’ye ayarlıdır ancak Türk’ün özgürlüğünün, haklarının, kimliğinin, dininin, tarihinin düşmanıdır. O düşmanlık SSCB nezdinde onu itibarlı bir ajan haline getirmiştir.

Menderes Hükümetinin vatandaşlıktan çıkardığı bu Nazım’a Ak Parti Hükümetinin 2009’da yeniden vatandaşlık vermesi yanlıştır ve ayıptır. Ak Parti, Nazım’ın vatandaşlıktan çıkarılma gerekçesinin hangisine katılmıyor? O gerekçeler yok sayılabilir mi? Asla yok sayılmaz. O halde Ak Parti bu konuda yanlış yapmıştır. Ak Partinin bu yanlışı Nazım’ı ibra eder mi, etmez. Sadece Ak parti’nin yanlışı olarak kalır, o kadar.

Nazım’ım cezaevinden kurtulmak için kuvayı milliye destanını yazdığını hatırlayalım. Yazdıkları çoğunlukla Kemalist tarih icadının, tarihin tahrif edilmesinin tekrarıdır. Orijinal hiçbir görüş yoktur. Destanında Erzurum Kongresine yer vermiş. Kongrede, “emperyalizme karşı dövüşten, Şurayı milliden, İrade-i milliyeye dayalı Şurayı milliden, asi gelmeyelim hilafete ve saltanata diyenler var iken, vatan bir bütündür, Manda ve himaye kabul edilemez denilmiş…” Kongre kararı diye nazım’ın destanında yer alan bu cümlelerin neredeyse tamamı yalandır, düzmecedir. Nazım da zaten destan yazmıştır.

Kongrede “Rumluk ve Ermeniliğe karşı, onlar için yapılacak işgallerin asla kabul edilmeyeceği” belirtilmiştir (Mad 3). Hiçbir maddesinde emperyalizmden söz edilmemiştir. Ancak Nazım destanını konjönktöre göre ayarladığı için araya emperyalizm kavramını eklemiştir. O tarihte Nazım’a göre emperyalizm, SSCB’nin karşısında olan ülkeler yani İngiltere, Fransa, ABD vs’dir.

Kongrenin yedinci maddesi ise örtülü bir şekilde “manda isteğini” belirtir. Çünkü işgal emeli olmayan ve istiklalimizi kabul eden bir devletten fenni sınai iktisadi yardım kabul edilir denilmiştir. O dönemde itilaf devletleri Türkiye’nin bazı illerini işgal ettiğine göre bu madde de yardımı umulan devlet ABD’dir. Manda kelimesi yerine yardım (muavenet) kelimesi kullanılmıştır. Nazım’ın hayalinde yer alan emperyalizme karşı dövüş gibi bir husus kararlarda yoktur. Bunlar sonradan icat edilmiştir. Nazım’da bu icatları süsleyip destanlaştırarak cezaevinden bırakılacağını zannetmiştir. Ama sonuç umduğu gibi olmamıştır.

Nazım cezaevinde Kemalizmin destancısı, Moskova’da ise yüz binlerce Türk’ün katili, Barbar Stalin’in destancısı olmuştur. Bu özelliği de ona, rehin Türkler arasında tanıtılmasına “milli şair” diye bilinmesine, onun ile o çaresiz Türklerin bir kere daha aldatılması, temin edilmeye çalışılmıştır.

Erzurum’daki “fenni, sınai, iktisadi” konularda yardımı istenen devletin ABD olduğunu Kemal Paşa, Sivas’a geldiğinde ilan etmiştir. Rauf Orbay ve İsmail Fazıl Paşa ile birlikte ABD Kongresi Başkanlığına gönderdiği bir telgraf ile Türkiye’ye gönderilecek bir heyet ile “Türkiye’de ABD Mandası şartlarının incelenmesini” istemiştir.

 

 

Kongrede casuslar varmış, “makamı hilafete ve saltanata asi olmayalım” diye telkinlerde bulunmuşlar. Buna rağmen “vatan bir bütündür, manda ve himayede kabul olunmaz” diye karar alındığını Nazım destanında iddia ediyor. Kongredeki konuşmasında Kemal Paşa bile Saltanat ve Halifelik makamına bağlı olduğunu defalarca vurgulamıştır. Yine Kongrede ikinci madde de “Osmanlı vatanının tamamiyeti ve istiklali millimizin temini ve makamı saltanat ve hilafetin dokunulmazlığı için kuvay-ı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır” diyor. Milli irade doğrudan “padişahlık ve halifeliğin dokunulmazlığı için” gerekli görülüyor. Destancıların iddiası gibi halifelik ve padişahlığa karşı milli irade talep edilmiş değildir. Türkçenin şairi Nazım bu cümleleri bilmez mi? Bilmez ise nasıl Türkçenin en tanınmış şairi olabiliyor? Bildiği halde bu cümlelerin tahrif edilmesini destanlaştırıyorsa usta bir yalancı değil midir? Yalancılıktaki ustalık övülecek bir husus değildir. Aksine utanılacak bir husustur.

Erzurum için son yıllarda Nazım’ın destanındaki yalanlarında telkiniyle hayali iftihar sebepleri icat edilmeye çalışılıyor. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı şehir.” Erzurum B. Ş. Belediyesi de bu doğrultuda duvar yazıları sokaklara astırıyor.

Hatırlanmalıdır ki Birinci Dünya Savaşını kaybeden ülkelerin tamamında (Almanya-Avusturya-Osmanlı) krallık/padişahlık rejimleri yıkılarak yerlerine cumhuriyet idareleri kurulmuştur. Adı geçen savaş mağlubu ülkelerde, Erzurum Kongresine benzer kongrelerde alınan kararlar ile rejimlerinin değiştiğini iddia etmek hem insan aklını hem de tarihi verileri yok saymaktır. Rejim değişikliklerinde elbette savaşı kazanan ülkelerin en çok da İngiltere’nin dahli vardır. İtilaf devletlerinin, savaşta yendikleri ülkelerdeki rejim değişiklikleri ile hiç ilgilenmediklerini, bu değişikliklerin tamamı ile savaş mağlubu ülkelerin iç gelişmeleri sonunda olduğunu iddia etmek ancak bir destan konusu olabilir. Ne yazık ki Erzurum gibi bir şehirde böyle destan hikayelerini ciddiye alanlar çıkıyor.

Türkiye’de rejim değişikliğinden ilk önce payını alan şehirlerden birisi de Erzurum olmuştur. Yeni rejimin daha ikinci yılında şapka kanununu protesto edenlerin üzerine açılan ateş sonunda 13 kişi ölmüştür. Otuzdan fazla insan yaralanmıştır. İnsanlık tarihinde emsali görülmemiş bir şekilde şapka meselesi için Erzurum’da bir hanımefendi, Şalcı Bacı adlı bir kadın idam edilmiştir. Türkiye’de yaşanan iktidar değişikliğinde Erzurum Kongresi de bir merhale olmuştur. O merhaleden altı yıl sonra Kasım 1925’te şapka kanunu nedeniyle Erzurum bir büyük felaketi yaşamıştır. Bütün bunlar yok sayılarak, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atılmıştır” diye tekrarlamak ise her halde Şalcı Bacı gibi masumları tekrar tekrar idam etmekle eş anlamlıdır.

Nazım Hikmet Türk müdür değil midir? Bu tartışmanın da çok fazla bir anlamı yoktur. Varsın Türk olsun. Ancak Türk tarihinde eşi az bulunur bir destancıdır. Destan yeteneğini, iktidar sahiplerinin hizmetine vermiş birisidir. Yetmiş yıl insanlığa bir kabus yaşatmış olan sosyalizmin, SSCB’nin destancısı olarak insanların aldatılmasına, en çok da SSCB’de rehin olan ve Türkiye’de meskun olan Türklerin aldatılmasında, kiralık bir destancı olarak zalimlere hizmet etmiştir. Erzurum’dan saygı değer bir abi olarak bildiğim bir zatında Nazım’ı ciddiye alan, ona haksızlık edildiği gibi asılsız iddiaların korosuna katılmış olduğunu görmek gerçekten üzücüdür. Nazım’ı vatandaşlıktan çıkaran, ajanı olduğu Moskova’da temelli kalmasını temin eden Menderes Hükümetini, bu konuda katkısı olanları, rahmetle, minnetle anıyorum.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.