SON DAKİKA
Hava Durumu

Kiralık bir destancı ve ajan Nazım Hikmet!

Yazının Giriş Tarihi: 25.02.2019 20:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.02.2019 20:45
Erzurum’dan tanıyıp sevdiğim saygı duyduğum, her haliyle abi olarak bildiğim bir zatın, “Nazım Hikmet ve Erzurum (Doğumunun 117. Yılı Anısına)” başlıklı yazısı ise pek çok açıdan üzüntü vericidir.

Çünkü yazıda Nazım Hikmet’in “Komünist yaftasından dolayı mahpushanede mahkumların kendisinden uzak durduğunun” belirtilmesine karşılık, doğrudan Nazım Hikmet’in kendisi: “Ben bir insan, ben bir Türk şairi komünist Nazım Hikmet” diye kendisini tarif ediyor. O halde Nazım için “Komünist yaftası” sözünün anlamı olur mu? Hatırlanmalıdır ki yafta, sözlükte “etiket, mahkumların suçunu belirten ve göğüslerine asılan hüküm yazısı” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yani Nazım’ın kendisi “komünistliğini” adı gibi kullanır ve tekrarlarken, hatta bununla övünürken, sanki birileri ona dışarıdan böyle bir suçlama isnadında, yakıştırmasında bulunmuş gibi düşünmek çok yersiz değil midir? Nazım’ın kendisi komünist olduğunu hiçbir zaman gizlememiştir.

Nazım’ın “ülkesini çok sevdiği” iddiası da bir icattır. Bir insanın vatan sevgisi nasıl anlaşılır? Herhalde vatana bağlılığından, yaptığı hizmetlerden anlaşılabilir. Nazım 20 yaşında tıfıl bir delikanlı iken 1921’de Bolu’ya Edebiyat öğretmeni olarak tayin edilir. O dönem de Türkiye’nin başkenti dahil bazı bölgeleri işgal altındadır. Nazım milliyetçi sayılacak görüşlerin sahibidir. Ancak Türkiye’yi, öğretmenliği, Bolu’yu bırakarak Moskova’ya gider. Orada üniversiteye kayıt yaptırıp ekonomi bölümünü okur. Komünist olur. Türkiye’yi kurtarmak için geri döner. Kurtarmak sözü elbette sözün gelişidir. Çünkü Nazım’a göre “Türkiye’nin kurtulması, SSCB’ye bağlanmasıdır.” Bu nasıl ülke sevgisidir ki onun SSCB’ye bağlanmasını varlık nedeni haline getirmiştir? 1924’te Komünist faaliyetleri nedeniyle mahkum olunca tekrar Moskova’ya gitmiş ve 1928’de af çıkınca Türkiye’ye dönmüştür. Hatırlanmalıdır ki SSCB’ye gidiş geliş serbest değildir. Nazım’ın orada gördüğü özel muameleye bakınız ki Türkiye’de başı sıkışınca kurtulmak için soluğu Moskova’da alıyordu.

Tekrar Türkiye’ye 1933 genel affıyla dönmüş, yazdığı yazılarda, katıldığı gizli faaliyetlerde Donanmayı isyana kışkırtmak suçundan 1938’de tekrar on beş yıllık hapse mahkum edilmiştir. O mahkumiyetlerinin hikayesi ayrı bir konudur. Ancak Nazım TKP’lidir. TKP’deki kıdemli sayılacaklar, Şevket Süreyya Aydemir vb yazarlarda Moskova’dan Türkiye’ye parti faaliyeti için gelmişlerdi. Ancak cezaevinde pişman olup, özeleştirilerinin sonunda Kemalizmi tercih edince salıverilmişler hatta mevki makam sahibi olmuşlardır. Aydemir “Suyu Arayan Adam” adını verdiği anılarında bu hikayeleri anlatır.

Aydemirin anıları öğreticidir. Çünkü, Nazım için en çok söylenen söz, “o kuvay-ı milliye destanını yazmıştır.” Nerede yazmıştır? Bursa cezaevinde 1939-1941 yıllarında. Muhtemelen Aydemir’in yolundan gidiyordu. Kemalizme iltihak ederek, özel bir af ile cezaevinden salı verilmesini beklemişti.

Madem Kuvayı Milliyeyi bu kadar değerli biliyordu da niye ona katılarak hizmet etmek dururken 1921’de Moskova’ya gitmiştir? SSCB istihbaratı Nazım’da ne bulmuştur ki onun her kaçışında Moskova’da barınmasını temin etmiştir? Moskova’ya kaçışı bir kere değil birkaç defa olmuştur. Kuvayı Milliye bağlısı neden Moskova’ya kaçsın? O destanını cezaevinden salıverilmek umuduyla yazmıştır. Ancak Moskova’ya bağımlılığı, olayları  görüp anlamasını engellemiş olmalıdır. Çünkü devrin değiştiğini, kuvayı milliyenin varlık nedeninin artık Türkiye’de suç sayıldığını bile anlayamamıştır. Üstelik 1950’de yine afla salıverilince tekrar Moskova’ya kaçmıştır. Memleketine sevdalı birisi ne diye ikide bir Moskova’ya kaçar? Cezaevinden çıkınca, askere çağrılmış, beni askerde öldürecekler diye korkup kaçmıştır. Çok vehimli birisidir. Hayalcidir. Olmayan korkuların esiridir.

Adnan Menders Hükümeti haklı bir karar ile onu vatandaşlıktan çıkarmıştır. Nazım tutarsız, her gelen iktidar sahibine hizmetten geçinen birisidir. SSCB’ye son kaçışında diktatör Stalini öven şiirler yazdığı için nimetlere boğulmuştur. Buna karşılık Nazım, ölümünden sonra Stalin aleyhine yazmıştır:

Taştandı, tunçtandı, alçıdandı, kâattandı, iki santimden yedi metreye kadar

taştan tunçtan alçıdan ve kâattan çizmeleri dibindeydik, şehrin bütün meydanlarında

parklarda ağaçlarımızın üstündeydi, taştan tunçtan alçıdan ve kâattan gölgesi

taştan tunçtan alçıdan ve kâattan bıyıkları, lokantalarda içindeydi çorbamızın

odalarımızda taştan tunçtan alçıdan ve kâattan gözleri önündeydik

yok oldu bir sabah

yok oldu çizmesi meydanlardan

gölgesi ağaçlarımızın üstünden

çorbamızdan bıyığı

odalarımızdan gözleri

ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce ton taşın tuncun alçının ve kâadın.

Şimdi bu şiir bile Nazım’ın tutarsızlığını, ilkesizliğini göstermeye yeterlidir. Stalin hayatta iken onu övüyor ama ölünce bu şiiri yazıyor. Nazım’ın menfaatin dışında bir kutsalı olmadığından bu tür utanç verici örnekleri şiirlerinde görülebilir. (Devamı var)

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.