SON DAKİKA
Hava Durumu

Kovboy küstahlığı

Yazının Giriş Tarihi: 28.07.2018 21:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.07.2018 21:00
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler en kötü dönemlerinden birisini daha yaşamaktadır. Aslında taraflar arasında yakın ilişkilerin başladığı 1945’ten beri her zaman böylesi dönemler yaşanmıştır. Denilebilir ki ABD ilişkileri kötüleştirmek için hep önde olmuştur ve bunun için bahane bulmakta asla güçlük çekmemiştir. Türkiye ABD ilişkilerinin başladığı dönem soğuk savaş dönemidir. Dünya ABD ve SSCB arasında ikiye bölünmüştür. Bu bölünmede Yalta’da yapılan konferansta Türkiye ABD tarafında kalmıştır.

Türkiye 1945’te yeni kurulan Birleşmiş Milletlere girebilmek için hem de ABD’nin isteği ile yönetimini demokrasiye doğru değiştirmek zorunda kalmıştır. İsmet İnönü’nün kendi isteği ile demokrasiye geçtiği iddia edilirse de külliyen yalandır. İsmet İnönü kumaşından olanlar için demokrasi lanetli bir kavramdır.

Seksen yıla yaklaşan ABD-Türkiye ilişkilerinde anlaşmalara uymayan taraf her zaman ABD olmuştur. Türkiye’nin zararına olacak bütün işlerin arkasında ABD yer almıştır. ABD’nin Türkiye için istediği demokrasi de elbette normal bir demokrasi olmamıştır. Soğuk Savaş döneminde sol sayılan bütün partilerin, grupların arkasında SSCB dururken sağ sayılan bütün partilerin, grupların arkasında da ABD’nin olduğu kabul edilmiştir. 1950’den itibaren iyi kötü yapılan bütün özgür seçimleri sağ partiler kazanmıştır.

Türkiye’deki askeri darbeler hep seçim kazanan sağ partilere karşı yapılmıştır. 1960’da Amerikancı sayılan Adnan Menderes’e karşı yapılan 27 Mayıs darbesinin arkasında, 1971’de Amerikancı bilinen Süleyman Demirel’e karşı yapılan 12 Mart askeri darbesinin arkasında, yine 12 Eylül 1980’de ona karşı yapılan askeri darbenin arkasında, 28 Şubat 1997’de Necmettin Erbakan’a karşı yapılan 28 Şubat darbesinin arkasında nihayet 15 Temmuz 2016’da Tayyip Erdoğan’a karşı yapılan kanlı askeri darbesinin arkasında hep ABD  olagelmiştir. Darbe yapılan yönetimlere karşı ABD bütün bunları “bir dost, bir müttefik” olarak yapmıştır.

Aynı ABD, tarihten süre gelen sorunlar nedeniyle Türkiye’ye karşı daima Yunanistan’ın Ermenistan’ın yanında mevzilenmiştir. Her yıl ABD başkanı 24 Nisan olayları için “soykırım” sözünü kullanacak mı kullanmayacak mı diye Türk makamlarının çoğu kere uykuları kaçmaktadır. Türkiye düşmanı ASALA, PKK ve nihayet FETÖ gibi terör örgütlerinin koruyucusu ABD olmuştur. Bütün bunlara karşılık Türkiye ABD ile yaptığı ittifaktan ne elde etmiştir? Maalesef bu sorunun cevabını bilen yoktur.

Başta Irak ve Suriye olmak üzere ABD’nin bu bölgede yapıp ettikleri daima Türkiye’nin zararına sonuçlara yol açmıştır. ABD “ben istediğimi yaparım ama Türkiye’nin göreceği zararlar beni ilgilendirmez” havasındadır. Artık görülmüştür ki içerde ve dışarıda ABD’nin Türkiye’ye karşı kullandığı en büyük kozu PKK olmuştur. Üstelik ABD bu kozunu “teröre karşı ortak mücadele etmek” söylemi ile kullanmaktadır.

Türkiye’de seçimle gelen iktidarlara karşı ABD askeri ve yargı bürokrasisi ile ayar vermiştir. Bu ayarı kabullenmeyenleri ya darbeyle devirmiş ya da partilerini kapattırmıştır. ABD son kırk yılda kuluçkaya yatırıp büyüttüğü fetö kozunu ise 15 Temmuz’da sahneye sürmüştür. Üstelik ABD uzaktan fetönün arkasında durmakla yetinmemiş başta İncirlik üssü olmak üzere Türkiye’deki görevlileri aracılığı ile de fiilen bu kanlı darbenin içinde yer almıştır.

Türkiye ile ABD arasında suçluların iadesi anlaşması olmasına rağmen iki seneden beri Fethüllah Gülen’i Türkiye’ye iade etmediği gibi uyduruk nedenlerle Halkbankası Genel Müdür yardımcısı Hakan Atilla’yı da iki yıldan beri hapsetmiştir.

Türkiye’de yürütülen fetö soruşturması nedeniyle ABD İstanbul Konsolosluğunda görevli Türk vatandaşı Metin Topuz tutuklandığında ABD Türk vatandaşlarına ABD’ye giriş vizesi vermeyi iptal etmiştir. Benzeri bir kararı Türkiye’nin de almasından birkaç ay sonra ABD bu kararından dönmek zorunda kalmıştır. ABD’nin metin Topuz için gösterdiği tepkiden de anlaşılmıştır ki o önemli kullanım değeri yüksek bir ajandır.

Şimdi PKK ve fetö ile ilişkileri nedeniyle Aralık 2016’dan beri İzmir’de tutuklanan Rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılması için ABD başkanı ve yardımcısı Türkiye’yi açıkça saygısız, kaba ve küstah bir şekilde tehdit etmektedirler. Türkiye’de 15 Temmuz felaketinin bir numarası Gülen’i iade etmeyen ABD, Türkiye’ye karşı binlerce tırlık askeri malzeme hibesiyle PKK/YPG’yi donatan ABD “müttefik” Türkiye’yi tehdit etmektedir.

İşin tuhafı ABD tehditlerinin artarak devam ettiği bu dönemde muhalefet çevreleri de Türk yönetimini suçlamaktadırlar: “yargının bağımsızlığını kaybettiği, iktidara bağımlı hale getirildiği için” bütün bunların olduğu propagandasını tekrarlayarak ABD’nin yanında mevzilenmektedirler.

Türkiye’nin tek taraflı dış ilişkilere yönelmesi Türkiye’nin imkanlarını, fırsatlarını da ortadan kaldırır. Bu yüzden Türkiye çok yönlü çok taraflı dış ilişkileri tercih ettiği sürece imkanları da fırsatları da çoğalacaktır. Türkiye’nin kendini tek bir tarafla sınırlandırması diğer taraflara hasım hale gelmesi doğru değildir. Türkiye bu haliyle ABD’ye karşı savaş yürütecek bir halde de değildir. Ancak karşılıklılık kuralına sadık kalarak yoluna devam etmesi icap eder. Kovboyluk geleneğinin bir sonucu olarak Türkiye’ye karşı yönelen küstahlıkların ise ucuz bir şantaj olduğu geçmiş olaylardan görülmüştür.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.