SON DAKİKA
Hava Durumu

Küçükkaynarca'dan Montrö'ye

Yazının Giriş Tarihi: 10.04.2021 20:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.04.2021 20:59

Türk Boğazları terimi, İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizini içine alan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Türk Boğazlarının uzunluğu 164 mil uzunluğundadır. Dünyadaki en uzun ve doğal su yollarından birisidir. Türk Boğazları, iki açık deniz olan Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine bağladığı için ulusal değil uluslararası bir su yolu konumundadır. Bizans ve Osmanlı örneğinde görüldüğü gibi Türk Boğazlarının hakimi olan devletler, zamanla Karadeniz’i de hakimiyetleri altına almıştır. Boğazlar Asya ile Avrupa’nın ulaşımını ve Karadeniz ile Akdeniz arasındaki geçişi denetleme imkanı verdiği için askeri ve ekonomik açıdan benzersiz bir öneme sahiptir. Tarihteki ipek yolu bunun karşılığı olduğu gibi günümüzde Avrasya ve Marmaray geçişleri, İstanbul Boğazı üzerindeki üç köprü (yapımı süren Çanakkale köprüsü ile birlikte) Asya ve Avrupa arasında önemli bir kara ve demiryolu taşımacılığının yanında Akdeniz ve Karadeniz arsındaki deniz taşımacılığı için de istisnai özelliği artarak devam etmektedir.


Türk Boğazlarında Geçiş Rejimi


1-Osmanlı Dönemi. Türk Boğazları üzerinde Osmanlı hakimiyeti 1453’de İstanbul’un fethi ile başlamış, 1484’de (Kili ve Akkerman kalelerinin fethedilmesiyle) Karadeniz’in bir Türk gölü haline gelmesiyle tamamlanmıştır. İstanbul’un fethinden günümüze kadar Türk Boğazları 21 adet ikili veya çok taraflı anlaşmanın konusu olmuştur. Fatih Sultan Mehmet 1452’de Rumeli Hisarını yaptırmasının ardından boğazdan geçen gemilerden, (Ceneviz ve Venedik gemilerinden) 300 akçe “selamiye vergisi” almaya başlamıştır.


İstanbul’un fethinden (1453) Küçükkaynarca Anlaşmasına kadar 321 yıl, Türk Boğazlarından geçiş rejimini, tek başına Osmanlı Devleti’nin “kadim kaidesi” tayin etmiştir. Bu dönemde Türk Boğazları, yabancı ülkelerin savaş gemilerine kapalı olduğu gibi ticaret gemileri de ancak özel izinle ve ücretli geçiş yapabilmiştir. 321 yıllık bu dönem Türk Boğazlarında, Osmanlı Devleti’nin mutlak egemenlik dönemidir. 1739 Belgrat Anlaşması ile Azak Kalesi Rusya’ya bırakıldığından dolayı, üç asır devam eden Karadeniz’in “Türk Gölü” özelliği ortadan kalkmış, Karadeniz artık “Türk-Rus Gölü” durumuna gelmiştir.1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti’nin Karadeniz ve Türk Boğazları üzerindeki mutlak hakimiyet dönemi sona ermiştir. Çünkü bu anlaşma ile Rusya, Karadeniz’de savaş gemisi bulundurma, kendi gemileri ile ticaret yapma ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakkı elde etmiştir.


Küçükkaynarca Anlaşması’ndan Londra Boğazlar Sözleşmesine kadar (1841) geçen 67 yıllık süre içinde Türk Boğazlarından geçiş rejimi ikili anlaşmalarla (Osmanlı Devleti ve Rusya) tayin edilmiştir. Buna rağmen Küçükkaynarcaya göre Rusya’nın barış zamanı dahi olsa Boğazlardan savaş gemisi geçirme hakkı yoktur. Küçükkaynarcadan sonra 1829’da imzalanan Edirne Anlaşması ile Boğazların bütün devletlerin ticaret gemilerine açılması ile Boğazlar uluslararası bir statüye gelmiştir. Boğazların kapalılık ilkesi ortadan kalkmıştır.
Hünkar İskelesi Anlaşması (1833) ile Boğazlar üzerinde ayrıcalıklı bir konum elde eden Rusya’ya karşı İngiltere’nin çabaları sonunda 13 Temmuz 1841’de “Akdeniz ve Karadeniz Boğazları Hakkında Londra Sözleşmesi” ile Türk Boğazları doğrudan bir uluslararası anlaşmanın konusu olmuş ve Rusya Boğazlar üzerindeki ayrıcalığını kaybetmiş, Boğazlar adı geçen ülkelerin serbestçe kullandıkları ve rekabet ettikleri bir alan olmuştur..
Londra Sözleşmesi ile Boğazların bütün ülkelerin savaş gemilerine kapalı ama ticaret gemilerine açık olması kuralı 1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Böylece Boğazlar üzerindeki geçiş rejimini Osmanlı Devleti’nin tek başına takdir etmek yerine uluslararası Londra sözleşmesine göre tayin edilmesi kuralı işlemiştir. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile Boğazlar, Osmanlı Devleti hakimiyetinden çıkmış doğrudan İtilaf Devletlerinin denetimine girmiş böylece Boğazların geçiş rejimini de İtilaf Devletleri tayin etmiştir.


2. Cumhuriyet Dönemi. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin aldığı Misak-ı Milli Kararı’nın Boğazlar hakkındaki 4. Maddesinde: “İslam Halifeliğinin ve Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümetinin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Bu esas saklı kalmak kaydı ile Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda bizimle birlikte diğer tüm devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerli olacaktır” denilmiştir.


Misakı Milli’nin Boğazlar hakkındaki maddesinde, Boğazlardan yapılacak ticaret ve ulaşım rejiminin uluslararası bir sözleşmeye göre yapılacağı ilan edilmiş ise de İstanbul ve Boğazların güvenliğini doğrudan Osmanlı Devleti’ne ait olmasının öngörülmesi, işgal şartlarında alınmış bir karar olmasına rağmen, Boğazların Türk egemenliğinde olmasının vurgusu bakımından ileri sayılır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.